2 (düzenlendi)_____
🥀
Kapı tamamen açıldığında ağzımdaki sigaranın dumanı bir anda genzimi yakarken, karşımda öfkeyle bana bakan bir çift toprak gözle karşılaştım.
Öfkeli gözleri sanki tüm gece sağanak yağmura maruz bırakılmış, gün aymaya başladığına gökyüzünde beliren gökkuşağından bile tatmin olmamış ve elinde hiçbir koz kalmamış bir beden gibi bakıyordu. Sanki öfkesini dindirmek için sağa sola yumruklar savurup ellerini kan bulamış bu gözlerin tonu, yanıp kavrulduğu intikam ateşinin toprakla birleşimi gibiydi. Kapının dışında yüzünün sol kısmına çarpan ay ışığı, mükemmelliyetini tarif edilemez bir güzelliğe sürüklerken, gözlerimizin buluştuğu noktada birkaç şimşek çaktı.
"Ecem, ben çok mu içtim, yoksa karşımdaki herif gerçekten İngilizceci mi?" diye sordum fısıldayarak. Ecem gözlerini yuvalarından fırlayacak büyüklükte açmış, adama sanki hayatında ilk defa bir insan evladı görmüş gibi bakıyordu. Haklıydı. Onu beklemiyorduk. Ben birkaç fırça yiyeceğimiz yaşlı tonton bir teyze beklerken bir anda toprağın en öfkeli halini görmek alkolün de etkisiyle beni sersemletmişi.
"Galiba çok içtik, Sibel," diye onayladı beni. İkimizin de gözleri, toprağın en güzel tonundaki gözlere bakıyordu. Sanki baktığımız noktadan birbirimizi görüyor, oradan konuşuyorduk.
"Mahmure teyze görmeyeli çok değişmiş." dedi Ecem merakla. Ecem'in alkolün etkisiyle kurduğu cümlesinin altında bir anlam aramadan başımı onaylar anlamda sallamakla yetindim.
Gözlerindeki sinirli toprak tonları rengini yumuşak nemli bir tona ulaştırıp artık öfke yerine şaşkın gözleriyle kaşlarını çatarak bir bana bir Ecem'e bakan Toprak Hoca, ağzını aralayıp tam bir şey diyecekken, tüm kelimeleri içine çektiği hava ile yutmuş ve bize bakmayı sürdürmüştü.
Hocam,nasılsınız?" dedi Ecem korkuyla. "Sağlınız yerinde umarım."
"Bir kahvenizi içmeye geldim," dedi alaylı sesinden kızdığını belirten birkaç kırıntı dökülürken. Korkuyla, kurduğu bu cümlede alkolün de etkisiyle kendimce anlamlar aramaya başladım.
"Hocam gerçek mi diyorsunuz yoksa taşak mı geçtiniz?" diye sordum merakla. Dumanı yavaşça yere doğru üfledim.
Çatık kaşları öyle bir hızla havaya kalktı ki, karanlıkta olsak dahi kırışan alnındaki çizgileri seçebilmiştim.
"Ne dedin sen?" diye sordu. Bunu dişlerinin arasından söylemişti.
Kendimde değildim, alkollü olduğumu anlayamayacak kadar umursamaz olamazdı. Az önce bize çok öfkeli bir adamla seviyesizce konuşmuştum, üstelik karşısında sigara içiyordum ve bu adam bizim İngilizce öğretmenimizdi. Birkaç konuşma çabamın sonunda başarısız olacağımı fark eden Ecem atladı.
"Hocam çok alkol aldı, o yüzden ne dediğinin farkında değil, kusura bakmayın."
Ecem beni bir kez daha kurtarmıştı. Toprak Hoca konuyu dağıttı ve dediğim şeyi duymazdan geldi.
"Mehmet nerede?" diye sordu şaşkınlıkla, güzel ve ağır ses tonunun içinde birkaç merak kırıntısı da vardı.
"Birkaç gün yoklar, hocam." dedi utanarak. "İçtiğimizi söylemeyin lütfen."
"Benim sigara içtiğimi söyleyebilirsiniz." dedim gülerek ve dumanı yavaşça yana doğru üfledim sırıtarak.
"Şu sigarayı söndürmezsen üzerinde söndüreceğim, cücük." dedi gergin sesiyle. Filtresine kadar ulaşmış, ısrarla yanmaya çalışan sigarama son bir kez baktım ve onu hocanın biraz arkasına, kaldırımın sonuna doğru fırlattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİSELEYEN YAĞMUR (+18)
Teen FictionSibel, neşeli bir lise öğrencisidir. Okula yeni gelen öğretmenin okuldaki zorba kesim ile samimiyeti dikkatini çeker. Öğretmen ve zorbaların ortak konusunu bulmaya çalışır. Gitgide çamurlara batan Sibel burada yeni bir kimliğe bürünür. "Damla," diy...