Bu bölüm 18 yaş altı için uygunsuz sahneler ve konuşmalar içermektedir.
----------------------------------------------
14
Hey, sen!
Vedaları sever misin?
Ben vedaları hiç ama hiç sevmem. Onlar beni çok korkuturlar hep.
Seyyahları hep cesur bulurum bu nedenle. Oysa onlara korkar, derler. Bir yerlere alışmadan korkup yerlerini değiştirirler. Bu cesaret değil midir?
Belki de korkaklar cesurdur, bilemiyorum.
Küçük yağmur damlası seyyah olduğu bir yolculuğa çıkmıştı. Bu yolculukta öğrendiklerine eklenecek çok şeyi vardı. Korkak bir damla olmasına rağmen toprağı ona oldukça cesur olduğunu söylerdi hep. Onun kelimelerinin gücüyle cesaret bulurdu yağmur damlası.
Onun ulaşacağı topraktan başka kimsesi kalmamıştı. Bu ona muhtaç olduğu için değil, ona aşık olduğu için heyecan vericiydi. Aslında, damlanın çamurlaştıracağı toprağa ulaşmasını toprak oldukça sabırlı bir şekilde bekliyordu. Bu bedenlerin bütünleşmesi değil, iki ruhun tekleşmesiydi.
Toprak çizginin üzerindeydi, hazırdı. Aşkları aslında yalnızca saf bir selamlaşmadan ibaretti. Toprağın derinlerinde bile okunabilirdi damlaya olan aşkı. Damlayı içine hapsederken açtığı kollarında damlanın kaybolacağını düşünse de; bu kayboluş değil varoluşun ta kendisinden ibaretti.
Her yağmur yağdığında düşünürdü bulutlar bu ikiliyi. Belki de toprak karanlığı üzerine örttüğü şeffaflıkta beklediği minnete boyun eğdiği için hep hatalar yapardı, diye düşünürlerdi. Oysa yağmuru yağdıran da bulutların kendisi değil miydi?
Hey, sen.
Söyle bana şimdi,
Ben korkak mıyım yoksa cesur mu?
"Hemen hemen!" dedim yatakta bağdaş kurup. Elimde sıkıca tuttuğum telefonum, diğer elimde ise dolu bir bardak süt vardı. Sütten bir yudum alıp sırtımı yatağın başlığına yasladım ve sütü komodine bırakıp diğer elimle sıkıca kavradığım telefonu hafifçe salladım, "Hemen anlatıyorsun!"
Ecem ve Bulut evden gittikten sonra Ares ile arka bahçede birkaç kez top atma oyunu oynamış, Toprak'ın bilinmeyen numara işini hallettiğini bildiğim için korkusuzca arka bahçedeki papatyalarda uzanmıştım. Bunu kimin neden yapmış olabileceğini hala düşünüyordum. Papatyalarda uzanırken havuzda süzülen sönmüş balonları hala ellemediğimizi fark ettim.
Onlar orada öylece bir anı gibi duruyorlardı. Onlara ne Toprak ne de ben dokunuyorduk. Sanki bahçenin bir dekoru gibi, evin de bir anısı gibi olmuşlardı. Ares ile akşama kadar uzandıktan sonra dışarıdan yemek söyleyip yemek yemiş, altımdaki eşofmanı çıkartarak yatağa uzanmıştım.
Üzerimde Toprak'ın tişörtü vardı. Tişörtü çıkartıp sıkıca tişörte sarıldım ve ona sarılıyor gibi gözlerimi kapattım. Ayıcığı istemiyordum, Toprak'ın tişörtüne sarılmak daha güzel hissettirmişti. Ecem aradığında tişörtü üzerime geçirip ışığı açmış ve görüntülü konuşma sırasında mutfaktan kendime süt doldurup yatak odasına geçmiştim.
Ecem telefonun karşı tarafından birkaç kez hızla kaşlarını kaldırdığında sırıtarak aynı şekilde kaşlarımı kaldırdım. Onunla görüntülü konuşuyorduk. Toprak, Eskişehir'de olduğu için onu gece arayıp bir kadın ile olup olmadığını kontrol etme fikrimden vazgeçmiştim. Ecem, Toprak'a güvenmemi istiyordu, haklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİSELEYEN YAĞMUR (+18)
Teen FictionSibel, neşeli bir lise öğrencisidir. Okula yeni gelen öğretmenin okuldaki zorba kesim ile samimiyeti dikkatini çeker. Öğretmen ve zorbaların ortak konusunu bulmaya çalışır. Gitgide çamurlara batan Sibel burada yeni bir kimliğe bürünür. "Damla," diy...