7. BÖLÜM : KARBEYAZ

72.1K 2.5K 751
                                    

7

🖤

Bedenim yaşamın zorluklarına alışmaya çalışan küçük bir göçebe kadar yorgun, küçük göçebenin büyük hayalleri kadar umutluydu.

Kafamın içinde sürekli dönüp duruyordu korkular. Belki de zihnimi büyük bir namluya dayayıp tamamen darmadağın etmem gerekliydi.

Geçer miydi ki korkular?

Zweig ne demişti?

Korku, cezadan daha berbattır, çünkü ceza bellidir, ağır veya hafif;

Belki de insan bile isteye üzerinde koştuğu közlerin sönmesi için yağmur damlalarının öfkeli çığlıklarını iyice beklemeliydi.

Toprak gelir miydi o zaman?

Söner miydi közler, uçuşur muydu küller?

Bir kız düşünüyorum, çok yorulmuş. Kendi elleriyle ördüğü tuğlalara üfleyen rüzgar ile ezilip büzülmüş. Oysa o kız seçmemiş o tuğlaları örmeyi.

İnsan bile isteye neden ölüme gider ki?

Toprak beni kollarının arasına aldığında başımı sıkıca bana yastık görevi gören koluna doğru sürttüm. Kollarının arasına sokuşturduğu bedenim minicik kalmıştı. Güzel kokusu tenime masumca dokunuyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Gördüğüm karanlığı toprağın en derinlerindeymişçesine benimsedim.

Aralık dudaklarım yutkunmak için yavaşça kapandıktan sonra tekrar aralandı ve sıcak bir nefesi Toprak'ın koluna doğru üfledi.

"Sorun ne, kızım?" dedi derin iç çekmem sonrası. Sesi uykulu, ağırdı. Sesinin altında ezilip dümdüz olmak isterdim.

"Korkuyor gibiyim," dedim yavaşça. "Toprak, sence ben korkağın teki miyim?"

Çenesini başıma sürttü ve yavaşça güldü. Gülümsemesi ile bataklıklara zambaklar döşenirdi.

"Sana neden en başından beri tehlikeli diyorum, biliyor musun?" diye sordu yavaşça. Başımı kolundan kaldırıp yüzüne baktım. Toprağın saatlerce maruz kaldığı yağmur sonrası nemli tonları gözlerinde dolanırken, gerilen ifadesi beni dövüyordu.

"Sen benim gördüğüm en cesur kız çocuğusun." diye ekledi ve boynunu hafif eğerek dudaklarını başıma bastırdı, "Cesaretin beni çok korkutuyor, bir de bu kokun."

Eli enseme gittiğinde büyük elinde kaybolan ensem biraz gevşedi ve kolu boyunca burnumda dolanan kokusu ciğerlerime ulaştı. Dudaklarını başımdan çektiğinde koluna yanağımı bastırdım ve gözlerimi kapattım.

"Gözümü karartan şey cesaret değil, Toprak." diyerek ensemdeki elini kavradım ve onun göğsüne doğru bastırdım. Kendi kalbinin ritmini dinlemesine izin verdim birkaç saniye. Sonra devam ettim, "Gözümü karartan şey burası."

Yavaşça gülümsedi. Ardından göğsünde duran elini alarak kendi göğsüme doğru götürdüm ve ona bakarak içimdeki papatyaları canlandırdım. "Bu cesareti bana emreden şey ise, işte burada." Elimin altındaki büyük elini kalbime iyice bastırdım.

"Peki ya bu minik kalbin sana ne emrediyor?" dedi düz bir şekilde. Karanlık odanın içine bir yıldırım düşürürdü keskin sesi.

"Onu dinlemekten vazgeçmemem gerektiğini," dememle hızlı bir nefes verip başını öne eğdi. O kadar güzel gülmüştü ki, bir an cennetteki en leziz meyvenin bana sunulduğunu düşündüm. Nefsim bu meyvenin şu an için yasaklı olduğunu, yenilmemesi gerektiğini haykırsa da sulanan ağzım daha fazla dayanamayarak meyveyi eline almıştı. Nefsim bağırıyordu.

ÇİSELEYEN YAĞMUR (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin