VII

2.9K 277 260
                                    

Sirius Black,  derme çatma evin kapısının önünde dikilirken sigarasını bir kez daha içine çekti. Yağmur damlalarının yere düşerken çıkardıkları ritmik ses, huzur vericilikten çok uzakta rahatsız edici bir boyuta ulaşmıştı.
Gözünün ucuyla, yanında duran genç çocuğa baktı. Remus Lupin, yüzünde dalgın bir ifadeyle ilerideki çitlere bakıyorken onu izlemenin tadını çıkarttı.

Remus'un hafifçe iç çekmesi haricinde, aralarında gergin bir sessizlik hüküm sürdü.

En sonunda, korkunç bir şekilde parlak bir kırmızı olan boyası aşınmış, camlarından tahtaların sarktığı barakanın eski siyaha boyanmış kapısı önünde, Sirius konuştu.

"Hogsmade'i seviyorum."

Remus, dudaklarını kapatan atkısını düzeltirken göz ucuyla ona baktı. Katıldığını göstermek için başını hafifçe aşağı yukarı salladı.

Sirius, Remusun ona hala kızgın olduğunu biliyordu.
Haklıydı da.

Sigarayı tutmayan elini, çocuğun atkısının ucundaki püsküllerde gezdirmeye başladı. "Niye o güzel ağzını kapatıyorsun Remmy?"

İşte o sırıtış.

Sirius Black'in sırıtışının karşısında yanakları pembeleşen Remus, sanki ilerideki çitlerde çok ilginç bir şey görmüş gibi tekrar gözlerini oraya dikti.

O nefes kesen soğuğun ortasında Sirius'un tek düşünebildiği şey Remus'u barakaya ittirip-

James Potter'ın böğürmesiyle, soğuk kış gününü ısıtma hayallerinden sıyrıldı.

Gözlüklü çocuk, sırılsıklam olmuş halde elinde bir sürü paketle onlara doğru tam hız koşuyordu. "Hadi gidelim!"  Suratında kocaman bir sırıtış vardı. "Bölmüyorum ya?"

"Yok canım, biz de senin gelmeni bekliyorduk," dedi Sirius iğneli iğneli. Siyah saçını hafifçe savurdu.

"Umarım şemsiye almışsındır."

James duraksadı. "Eee.. Şemsiye..."

Sirius ona çok ağır bir hakaret edilmiş gibi elini göğsüne bastırdı. "Bu sabah saçımı çok zor yaptım James!"

***

Saat üçe vururken, Gryffindor Ortak Salonu'nda ateşin önü hala hareketliydi. Dört çocuk, patlayan pişti oynamaya kendilerini öyle kaptırmışlardı ki, bir kaç saat sonra uyanacaklarını unutmuşlardı.

"Biliyor musunuz," dedi James. "Mrs McGonagall'ın.. bana hisleri olduğuna 10 galleon."

Sirius az kalsın kaymak birasını burnundan çıkartıyordu. "Pardon?!"

"Biliyorsunuz, ne zaman sınıfa girsem adımı söylüyor. Ve bunu sadece bana yapıyor."

"Çünkü en az beş dakika geç kalıyorsun!" dedi Remus ateşli ateşli.

"Hep benimle yalnız vakit geçirmek istiyor!"
"Cezaya bırakıyor," diye düzeltti Peter.

James iç çekerken yavaşça ayaklandı, vücudunu esnetirken kolundaki saate baktı. "Bu kadar geç olduğunun farkında değildim," dedi. "Geliyor musunuz?" diye ekledi yatakhanelerine yürürken.

Peter onun peşinden giderken, Sirius kalkmak üzere olan Remus'u bileğinden tuttu, ve yumuşak halıda oturmaya devam etti. İki çocuk yatakhaneye doğru yürüyüp gözden kaybolana kadar sessizce durdular.

"Şimdi ne var?"

"Biraz konuşsak Aylak?" diye yalvarır bir ses tonuyla sordu Sirius. "Hadi ama." diye inledi onun yüzünde itiraz eden ifadeyi görünce.

"Ne konuşmak istiyorsun?"

"Seni özledim."

Remus iç çekti. "Ben de seni özledim Patiayak."

Sirius genç çocuğun beline kolunu sarıp, onu kendine çekerken Remus itiraz etmedi. Kaymak birası ve çikolata, biraz da sigara kokusu birbirine karışırken hala canlı olan ateşin önünde sessizce öpüştüler.

Geri çekildikten sonra, Remus alnını Sirius'unkine dayayıp onun suratına sıcak nefesini verdi. "Gerçekten özledim."

Tek şahitleri, camdan odaya dolan ay ışığı, bir de çantasını aşağıda unutmuş ve onları kızlar yatakhanesinden iri yeşil gözlerle ve dudaklarında bir sırıtmayla izleyen Lily Evans oldu.

Until The Day I Die (Moony x Padfoot)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin