Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.
Geri kaçmayı istemesemde kaçmak zorundaydım. İçim kan ağlıyordu. Fakat yapacak hiçbirşeyim yoktu. Bir an acaba ben içerde olsaydım Ömer beni içerde bırakır mıydı? Diye düşündüm. Bilmiyordum ama sanırım o beni bırakmazdı. Özür dilerim kardeşim ama ne yapabilirdim. O an salgına yakalanan o şeyler üzerime doğru gelmeye devam ediyorlardı. Bende kızlara doğru hızlıca koşmaya başladım. Koşarken onlara durmamaları ve koşmaları gerektiğini söyledim. Ormanlık alanın içerisinde sanırım izimizi kaybettirmiştik. İçimdeki pişmanlıktan mı?,üzüntüden mi? yoksa korkudan mıydı? bilmiyorum ama hangi yöne gittiğimizi dahi bilmiyordum. Geri dönmek istesem bile artık geri dönemezdim. Ömer'i arkamda bırakmıştım. Yaşıyor muydu? Yoksa ölmüş müydü? bilmiyordum. Şimdi kendimi çaresiz ve ne yapacağını bilmeyen bir aptal gibi görüyordum.
Ece bana seslendi."Faruk,Farukk şimdi ne yapıcaz?"dedi.
Ona çaresiz bir şekilde"Allah kahretsin ki bilmiyorum!"dedim.
Bunun üzerine Ece bana"Sakinleş ve beni dinle. Ömer için bende üzülüyorum. Ama yaşamak için yolumuza devam etmeliyiz. Ben bu ormanı iyi tanıyorum. Birkaç km sonra bir ev olması lazım. İstersen oraya gidelim."dedi.
Bu beni biraz da olsa rahatlamıştı. Ona"(Üzgün ve de soluk bir sesle) peki tamam siz önden yürüyün."dedim.
Kızlar önde ben ise arkalarından onları takip ediyordum. Her taraf ağaçlarla doluydu. Çok sessiz ve sakindi. Dalgın dalgın yürürken birden Sena'nın sözleri beynime kurşun sıkılmış gibi hissettirdi.
"(Endişeli bir ses tonu ile) Şu siyah dumanda neyin nesi!"dedi.
Ece'de"Bir yer yanıyor galiba!"dedi.
Acaba bu yangını çıkaran Ömer miydi? Yoksa başkalarımı vardı? Sevinmeli miydim yoksa korkmalı mıydım?
"Durmamalıyız kızlar yola devam etmeliyiz. Ece bizi gitmemiz gereken yere götür hemen!"dedim.
Gideceğimiz yere çok sürmeden varmıştık. Ufak müstakil bir evdi. İçerde birilerinin olup olmadığını bilemediğimizden ötürü yavaş ve sessiz adımlarla arka taraftan içeriye girmeye çalıştık.
Lanet olası kapı kilitliydi. Arka kapı olduğundan dolayı balkon kapılarına benzer bir şekildeydi. Camlı kapıydı. Etrafta bulduğum bir taş ile camı sessiz fakat sert darbeler ile kırmaya çalıştım. Cama birkaç darbe daha indirdikten sonra cam biraz çatladı. Sonrasında cama daha şiddetli vurarak camı kırmayı başarmıştım. Elimi camı kırdığım taraftan sokup kapıyı açmıştım. Girdiğimiz yer mutfaktı. Çekmecelere yönelerek kesici bir alet aradım. Kızlara ise sert birşeyler aramalarını söyledim. Çekmecelerden birinde bulduğum bıçağı aldıktan sonra içeriye doğru sessiz bir şekilde girdik. İçerden ses gelmiyordu. Ama yinede tedbirimizi almak zorundaydık. Daha sonra aklıma odaları tek tek aramak yerine aşağıda biraz ses çıkararak evin içerisinde o şeylerden varsa sesimize gelir diye düşündüm. Çünkü sese geldiklerini biliyorduk. Birkaç kez gürültü çıkardıktan sonra hiçbirşey gelmemişti evde kimse yoktu.
Daha sonra kızlar ile oturma odasına girerek biraz dinlenmeye başladık. Hala kendimde değildim. Bugün yaşananlara inanamıyordum. Dinlenirken hem yaşananların verdiği hemde yolun verdiği yorgunluktan dolayı gözlerim kapanmıştı. Birden Ece'nin beni dürtmesi ile uyandım. Ece dışardan bir ses duyduğunu söyledi. Sena'ya sorduğumda o da Ece'ye katılarak bir ses duyduğunu dile getirdi. Korkuyordum fakat burda cesaretli olması gereken biri varsa oda bendim. Sessizce pencereye doğru yürüdüm. Dışarı baktığımda hiçbirşey yoktu. Sessizce bekledim. Kızlarda çok korkuyorlardı. Birden arka kapıdan bir ses duydum. Kızlara doğru baktığımda bizde duyduk der gibi bir yüz ifadesi ile bana bakıyorlardı. Sehpanın üzerine bıraktığım bıçağı alarak kızlar ile koltuğun arkasına saklandık ve sessizce bekledik.
Biri içeri girmişti. Koltuğun altından baktığımda içeri giren kişinin topalladığını ve içeri girdiğinden beri ortalığın leşş koktuğunu fark ettim. Sanırım bu o şeylerden biriydi. Önce tek başına olup olmadığını kontrol ettim. Ondan başka içeri giren yoktu. Sonra cesaretimi toplayarak bıçağım ile birlikte olduğum yerden fırlayarak üzerine doğru koştum. Olduğum yerden çıktığımda gördüklerime inanamamıştım. Bu buu buuu gelen Ömer'di. Ama nasıl olabilirdi. Ordan kurtulmuştu. Bir süre ona baktıktan sonra ona sarıldım. Ve beni affetmesini söyledim. İlk defa kendimi bu kadar suçlu hissediyordum. Sanırım hayatımda ilk defa bu kadar çok ağlamıştım. Gözyaşlarımın sebebi sanırım hem pişmanlıktan hemde mutluluktandı.
Ömer yorgun ve bitkin bir sesle"Sakin ol dostum. Görüyorsun ben iyiyim kendini suçlamaktan vazgeç. Hem beni biliyorsun bana kolay kolay bir şey olmaz."dedi.
Ona hemen meraklı bir şekilde kafamdaki soruları sordum.
"Ama oradan nasıl kurtuldun? Bu üstün başının hali ne? Niye topallıyorsun?"dedim.
Ömer'de bana"Yavaş ol hızına yetişemiyorum. Önce bir oturmama izin ver. Çok yorgunum anlatıcam herşeyi."dedi.
Çok mutluydum. Kardeşim dediğim adam yaşıyordu. Ama ona ne olmuştu acaba, ona yardım ederek koltuğa oturttum. Daha sonra "Hadi anlat meraktan çatlamak üzereyim." dedim.
Ömer ise Sena'ya"Sena bir bardak su alabilir miyim?"dedi.
Sena hızlı bir şekilde su getirmeye gitmişti. Ben ise hala heyecanla anlatacaklarını bekliyordum. Sena suyu getirince,Ömer ağır ağır suyunu içip bitirdikten sonra konuşmaya başladı.
"Sen gittikten sonra kapıyı bir süre daha tuttum. Senin uzaklaştığını düşündüm ve kapıyı bırakıp arka kapıya doğru koştum. Lanet olası o şeyler arka kapıdanda gelince üst kata kaçmak zorunda kaldım. Üst katta bir odaya girdim. Ve kapıyı kilitledim. Kapının arkasına bulduğum ağır eşyaları koyarak kapıyı açmalarını engellemeye çalıştım. Pencereden baktığımda senin koşarak uzaklaştığını gördüm. Bir an beni bıraktığını düşünmedim değil. Ta ki peşinden gelen o virüslü insanları görene dek. Geri döndüm. Ve ne yapacağımı bilmiyordum. O ölüler kapıya dayanmıştı. Kapıyı açmak üzereydiler. Tek çarem sanırım pencereden atlamaktı. Mesafe yüksekti ama atlamak zorundaydım. Daha sonra bu şeyleri bir şekilde öldürmem gerektiğini düşündüm. Sağı solu aradığımda bir şey bulamadım. Çekmeceleri kurcaladığımda bir kibrit kutusu buldum. Kibrit kutusunu alarak önce perdeleri daha sonra etrafta yanıcı olan şeyleri ateşe verdim. Ve pencereden aşağı atladım. Yüksek olmasından dolayı atlarken bileğimi burktum ve düştüm. O anda o şeylerden biri üzerime doğru gelmeye başladı. Bileğimden dolayı ayağı kalkamadım. Sürünerek kaçmaya çalıştım fakat bana göre hızlıydı. Bana iyice yaklaştıktan sonra üzerime atladı. Yerde biraz boğuştuk. Şerefsiz ağzıyla etimden bir parça koparmaya çalışıyordu. Ellerimi boynuna doladım ve boynunu kırdım. Buna rağmen hala canlıydı. Beni ısırmaya yemin etmiş sanki şerefsiz. Hemen yanımda bulduğum bir demir parçasını kafasına ve vücuduna defalarca kez sapladım. Ancak öldürebilmiştim. İşte üstüm ve başımının bu halde olmasının sebebi buydu. Daha sonra sizin kaçtığınız yöne doğru yürüdüm. İşte burdayım."dedi.
Ona şok içinde"Ahh. Kardeşim bir bilsen ne kadar korktuğumu!"dedim.
Ece"Dönmene çok sevindik."dedi.
Sena endişesini belli etmeden"Faruk çok üzülmüştü. Onun adına çok sevindim."dedi.
Ömer'in bileği kötüydü. Bugün yolumuza devam edemezdik.
Ömer'e"Ne yapmalıyız?"diye sordum.
"Bu halimle ilerleyemiyeceğimden dolayı bugünü burda geçirelim. Yarın yolumuza devam ederiz."dedi Ömer.
Hava kararmaya başlamıştı. Ömer kurtulduğu için çok mutluydum. Onsuz yoluma nasıl devam edebilirdim bilmiyordum. Ama bunları artık düşünmüyorum. Ömer yaşıyor ve benimle yolumuz uzun mücadelemiz devam edicek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyanın Sonu #watty 2020
Ciencia Ficción"Kitabım oldukça yalın ve açık bir dille yazıldı. Okurken keyif almanız dileğiyle iyi okumalar"