- Amy -
Blood Cafee’den çıktığımda, sırıtmakla şaşırmak arasında kalmıştım. Beni sigara dumanıyla becermişti. Evet, böyle söyleyince biraz utanıyordum ama gerçek buydu. Biraz önce aklım başımdan gitmiş halde oradan çıkmaya çalışmıştım. Lanet olsun, Bailey.
Bana ‘ Yarın saat birde grup evinde ol’ demişti ve bu cümlenin altında o kadar çok anlam yatıyordu ki.
Şimdi bir de derse gitmek vardı. İşkenceden farksız olacaktı. Bu şekilde dikkatimi hiçbir şeye tam olarak veremezdim.
------------------------------------------------------------
Eve vardığımda kapının önünde bir valiz gördüm. Şaşkınca salona adım attım. Ne oluyordu?
Salonda kimse yoktu ve her şey normal gözüküyordu.
Hemen babamın odasına çıktım. Kapısı kapalıydı ama içeriden ışık geliyordu.
Kapıyı tıklattıktan sonra babamın “Gel.” Diyen sesini duydum. Kapıyı açıp içeriye adım attığımda, babam bir şeyler toparlıyordu. Kulağının arkasına bir kalem sıkıştırmıştı, gömleğinin ilk düğmeleri açılmıştı ve muhtemelen elini arasından geçirmekten saçları terli alnına dağınıkça yapışmıştı.
“Baba?” Şaşkınca ona bakıyordum.
“Hoş geldin, Tatlım.” Yüzüme bakmadan karton kutunun içine eşyalarını sıkıştırmaya devam etti.
“Neden hazırlanıyorsun? Taşınıyor muyuz? Neler oluyor?” Koltuğa kendimi bıraktım ve yeni oluşan baş ağrımın tadına baktım.
“Hayır, Tatlım. Sadece… Joe amcan kalp krizi geçirmiş ve onun yanında olmak istiyorum. Hem ona bir şey olduğunda ona bakmamı çok isterdi.” Joe amca aile dostumuzdu. Babam en iyi doktorlardandı ve en iyi arkadaşına bakmaya gitmek istiyordu.
“Çok üzüldüm. Oraya vardığında bana da haber verir misin?”
Babam başını salladı ve arkasındaki kitaplıktan birkaç kitap aldı. “Tabii.”
“Dua edeceğim.” Dedim ve gülümsedim. “Ne zaman gideceksin?”
Babam, bana özür diler gibi baktı. “Üzgünüm, Tatlım ama hemen çıkmam gerekiyor.”
“Ah, tabii.” Yutkundum evde tek başıma kalacaktım. Bu nadir olurdu.
Bir saat sonra babam kapının önünde elinde valizi ve kutusuyla yanaklarımdan öpüyordu. Ona gülümsedim. “Beni her gün ara baba. Ne kadar kalacağını da haber ver.”
Babamın gülüşü bulaşıcıydı. “Roller karıştı, Tatlım. Galiba sen beni arayıp bana haber vermelisin.” Omuz silkti. “Merak etme ne kadar kalacağım belli olduğu zaman seni büyük ihtimalle ararım.”
“Unutma.” Dedim ve o merdivenlerden aşağıya inerken onu izledim.
Bahçe kapısını kapatırken “Yaramazlık yapma.” Diye bağırdı. Küçük bir kahkaha attım ve ona öpücük gönderip içeriye girdim.
Televizyonda en sevdiğim dizi oynuyordu. Geceliğimi giyip koltuğa oturdum.
Telefonuma mesaj geldiğinde sıçradım. Sonuçta bana mesaj atan olmazdı.
Bailey: Erkekliğim senin yüzünden artık beni dinlemiyor. Onu oradan ayrıldıktan sonra zor sakinleştirdim. Kendinden utanmalısın.
Kocaman bir kahkaha attım. Ah, Bailey.
Ben: Üzgünüm. Ama erkekliğin yüzünden değil. Bugün de istediğimi alamadığım için.
Hiç beklemedim. Mesaj neredeyse uçarak gelmişti. Bailey’nin şu anda kudurduğuna emindim.
Bailey: Beni kışkırtmaktan vazgeçebilir misin, lütfen? Ya da evinin adresini ver ve üzülmeyi bırak. Ne dersin? Fena teklif değildi ama oyun oynamak eğlenceliydi.
Ben: Verdiğin sözü tut ve yarına kadar bekle.
Bailey: Lanet olsun, sana. Beni delirtiyorsun.
Ah.
Ben: Sende beni, kötü çocuk. Fakat oyunun tadını çıkarıyorum. Kendi ellerimin nerede dolaştığını tahmin edemezsin.
Ağzının açık kaldığından emindim ve gerçek şuydu; elim kumandanın üstündeydi ve biten dizim yüzünden izleyecek başka şeyler arıyordum.
Bailey: .............
Beklediğim gibi ardından hemen bir mesaj daha geldi.
Bailey: Evet, evet. Sanırım şu elli ton seni delirtti.
Güldüm ve hemen cevap yazdım.
Ben: Christian’ın canı cehenneme. Beni delirten sensin.
Bailey: İtiraf etmene gerek yoktu. Bunu biliyordum, Bebeğim.
Cevap yazmadım. Yazacak bir şey yoktu. Vücudumun ona verdiği tepkileri nasıl anlatabilirdim ki?
---------------------------------------------------------------
- Bailey -
Barda sigaramın dumanını üflerken cevap gelmemesine şaşırmadım. Beni delirt ve sonra konuşma. Bu oyundan nefret etmeye başlamıştım.
Sean yanında İzzy’le önümde içkisini yudumluyordu. Ah, şunlar. Sean zaten her becerdiği kıza âşık olurdu bu yüzden bunda şaşılacak bir şey yoktu.
En yakın arkadaşlarımdan olan Austin ortalıkta gözükmüyordu. Dans pistini iyice taradım. Belki de bir kadının arkasına çullanmıştı.
Fakat onu göremeyince ayağa kalktım. Sean hemen başını kaldırıp bana baktı. İzzy çok içmişti ve şimdi öylesine, sarhoşça Sean’ın omzuna düşmüş kahkaha atıyordu.
“Nereye, Dostum?” Dans pistini bir kere daha taradım.
“Austin’i gördün mü?”
“Hayır.” Ona ‘Ben gidiyorum’ işareti yaptım ve aklıma gelen ilk şeyi yapıp erkekler tuvaletine doğru yürüdüm. Büyük ihtimalle bir kızı beceriyordu.
Fakat tuvalete girdiğimde farklı bir ortamla karşılaştım. Austin ve birkaç çocuk uyuşturucu kullanıyordu.
Aralarında düşmanım olan Sam’de vardı. Onun da bir grubu vardı ve rekabet içindeydik.
Erkekler bir yuvarlak oluşturmuşlardı. Hemen Austin’i omzundan yakaladım.
“Bari kapıyı kilitleseydiniz.” Bana sarhoşça gülümsedi.
“Biraz ister misin?” Ona öylece baktım.
“Kullanmadığımı biliyorsun.”
Sam yanımda güldü. Başımı çevirip ona baktım. “Süt kuzusu musun sen yoksa? Hım?” Dedi.
Yumruklarımı sıktım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Hayır, hayır bugün onu dövmeyecektim.
“Kapa çeneni.” Austin yanımda beni sarstı.
“Evet, Dostum. Yapma böyle gel ve biraz dene.”
Sam tekrar aşağılayıcı bakışlarla bana baktı. “O, daha çocuk bunu beceremez.” Güldüm.
“Penisinin çok küçük olduğunu duydum. Bir kız dalga geçiyordu.” Dedim. Onu zayıf noktasından vurmuştum. Penisine laf edilmesinden nefret ederdi.
“Ne kadar sinirlensem de seninle oyun oynamayacağım, Darkness.” Soyadımı duyduğum da gülümsemem büyüdü. Evet, gerçekten sinirlendi.
“Benimle oyun oynanmaz.” Amy, Amy, Amy.
“O zaman büyük bir adam olduğunu kanıtla ve dene.” Kaşlarımı çattım. Annemin bulaştığı bu pisliğe bulaşmamalıydım.
Austin “Hadi.” Deyince ona döndüm, gözlerimi sımsıkı kapattım. Ve;
“Hadi, bana da hazırla bir tane.”
-------------------------------------------------------------
- Amy -
Kalktığım da saat ona geliyordu. Hemen dişimi fırçalayıp yüzü yıkadım ve mutfağa indim. Bu sabah mutfak yumurta kokmuyordu. Babamı şimdiden özlemiştim.
Kendi kahvaltımı kendim hazırladım.
Saat bir olmadan önce – ‘bir’ lafını duydukça ateşleniyordum. –üniversiteye gidip kaçırdığım bir dersin notlarını almaya karar verdim.
Okulun kapısından içeriye girdiğim anda bahçede oturanı gördüm. Marc. Başımı başka tarafa çevirdim. Bu adamdan kurtuluş yok mu?
Bahçede yürürken babamı aramaya karar verdim. Telefonu yeni aldığım siyah çantamdan çıkardım ve babamı aradım.
Telefonu bir kadın açtı. “Alo.”
“A…Alo? Doktor Henry McGuin orada mı?” Kadın hafifçe öksürdü.
“Hastası fenalaştı. Ameliyatta. Siz kimsiniz?”
“Kızıyım. Joe iyi mi?”
“Joe’da kim?” Kadının sesindeki şaşkınlık midemi bulandırmıştı.
“Hastası.”
“Yanlış biliyorsunuz. Hastası Abby Redyess adında bir bayan.”
Ne?
Başım dönmeye başladı. O kadın. O adamın hayatımı mahvetmesine izin veren kadın.
Annem.
Midem bulanmaya başladı ve elimdeki telefon sert zemine düştü. Yanaklarımdan yaşlar süzülüyordu ve gözlerim yanıyordu. Bağırmak ve çığlık atmak istiyordum. Geçmişim peşimi bırakmamıştı, her zaman ki gibi yüzüme çarpmıştı.
Artık her şey dönüyordu. Hıçkırmaya başladım ve dizlerimin üstüne, yere düştüm.
Birisi yanıma benim gibi diz çöktü. Ve bana sarıldı. Bu Marc’tı.
Hiç düşünmeden başımı göğsüne yasladım ve ağlamaya devam ettim. Beni sıkıca tutmuş ‘Geçecek.’ Diye mırıldanıyordu. Geçmiyordu işte! Geçmiyordu!
“Marc…” Hıçkırdım ve yüzümü tamamen göğsüne gömdüm.
Orada, yerde birbirimize sarılarak ne kadar oturduk bilmiyorum ama önemli de değil. Ben eskiden taptığım adamımın ilahi göğsünde rahatlamıştım. Ağlamıştım.
Ve o beni aldatsa da, hayatımda yaşadığım en boktan günlerden birinde yine yanımdaydı.
Anne…
----------------------------------------------------------
- Bailey -
Saat bir ikiye geliyordu ve Amy ortalıkta gözükmüyordu. Sıkkınlıkla iç geçirdim. Yatağımda uzanmış en seksi iç çamaşırımla onu bekliyordum. Kızların deli olduğu parfümümü de sıkmıştım ama o yoktu. Belki de Hâla benimle oyun oynuyordu. Ya da…
Ben düşünürken kapı çaldı. Üstümde sadece iç çamaşırım vardı bu yüzden üstüme bir bluz geçirdim. Hala çıplağııııım. Ah, her kimse onun için iki saat de kot pantolon giymeyecektim.
Koridoru geçtim ve grup evimizin güzel olan tek şeyini, yani kapısını açtım. Kaşımda bir haftadan uzun zaman önce tuvalette becerdiğim kişi vardı.
Kızıl.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedenim
General FictionOnu her gördüğümde içimde bir şeyler oluyor. Ne olduğunu bilmediğim, tarifi imkansız şeyler. Dudağının kenarları her yukarı kıvrıldığında, kaşlarını çatıp bana baktığında, o baştan çıkarıcı sesiyle her adımı fısıldadığında başka bir dünyada gibi his...