Bedenim - 13.Bölüm - Melek

20.9K 191 12
                                    


                                                                           - Amy - 

Bailey karşımdaki sandalyede uyuklarken onu seyrettim. Kalbimdeki acı dinecek gibi değildi. Sanki birisi kalbimi ayaklarının altına almış ve çiğnemişti. Elimi kalbimin üzerine koydum ve atışlarını hissetmeye çalıştım. Bir süre sonra çok hızlı bir şekilde attığını hissettim. Kalbim Bailey'nin bana yaptığı büyüyle afallamıştı. Ama kalbim bir yana kafamın içindeki her şey bugün yer değiştirmişti. 
             O kıza gittiğini öğrendiğimde nasıl umutsuzluğa kapıldığım aklıma geldi. Bu umutsuzluk her geçen saniye bedenimi daha çok ele geçiriyordu. O benim değildi. Ondan beni seviyormuş gibi sarılıp öpmesini bekleyemezdim. Sevişmek demem hataydı. Ben onunla hiç sevişmemiştim. Ben onun tarafından çok defa becerilmiştim. Bunun hoşuma gittiğini düşündüysem de aslında öyle olmadığını şimdi kavrıyordum. Beni her becerdiğinde anlık bir orgazm mutluluğu yaşıyordum. Sonraysa, bana fahişesiymişim gibi arkasını dönüp uyuduğunda, nefesini ne kadar istesem de o da isteyene kadar hissedemeyeceğimi anladığımda yataktaki çarşaflar boynuma dolanıp beni boğuyordu sanki. 
             Diğer kızlardan farklı olduğumu biliyordum. En azından benimle yatmaya devam ediyordu. Bu yeterli miydi? 
             Uyanınca onunla arsız oyunlar oynayabilirdim ama bu neye yarardı? Sadece onun erkekliğini indirir, benim bacak aramın ıslaklığını kurulardı. Sonra bana arkasını döner ve uyurdu. Eğer şanslıysam sarılırdı. Bunu ummak bile hataydı. Sadece bir kerelikti diye kendime hatırlatıyordum.
             O yüzden bugünlük bu kadar dedim. Piç herifin biri yüzünden bugünlük bu kadar acı yeterdi. Beni uzun bir süre boyunca becermesini istemiyordum. Kalbimde bu duygular varken bunu bana yapmasına izin veremezdim. Sevdiğim adamın kalbi bu kadar uzaktayken, bedeninin bedenime dokunmasına katlanamazdım. 
             Uyanınca evimden defolup gideceğini düşünerek evden çıktım. İlk defa üzerimde seksi bir kıyafet yoktu. Vücudum bunu bugünlük taşıyamazdı. Saçımı açmış, dar bir kot ve kırmızı bir badi giymiştim. Altımdaysa ayaklarımın her zaman rahat ettiğim spor ayakkabılarım vardı. Bir süre dışarıda öylesine dolandım ve duşa girmediğim için kendime lanet ettim. Onun gibi kokuyordum. Ben asla izin vermesem de vücudum bana "Onunsun." diye haykırıyordu. "Hayır!" diye bağırdım boş sokağa "Ben ona ait değilim! Bedenim onun kullanıp atacağı..." sözlerimin devamını getiremeden yere düştüm. Avuç içime küçük taşlar batarken gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Omuzlarım sarsılıyor, boğazım tuttuğum hıçkırıklar yüzünden ağrıyordu. 
             Bir süre sonra ayağa kalktığımda nereye gideceğimi biliyordum. Caddede boş bir taksiye atladım ve adresi verdim. Adam yüzümü görüp iyi olup olmadığımı sorduğunda "Bok gibiyim." dedim ve içimden küfrettim. Gerçekten böyle mi demiştim?
            "Özür dilerim, beyefendi..." 
             Taksici gülümsedi ve "Lütfen," Dedi. "Günde yeterince hanım hanımcık olamaya çalışan yapmacık insanlarla tanışıyorum. Onlardan olmak istemezsiniz." taksicinin sözleri içimi rahatlatırken gülümsedim. 
             Taksiden inip Bailey'nin grubunun çaldığı barın girişine baktım. Bela diye bağıran bir yerdi. İçeriye girdiğimde başka bir grup çalıyordu. Buna şaşırdım çünkü burada sadece onların çaldığını biliyordum. İçeride fazla kişi yoktu ama az da değildi. Sahne bir erkeğin sadece izleyerek boşalabileceği kadar açık seçik kıyafetli kızlar ve sevişen çiftlerle doluydu.
             Bara oturup bir tane bira istediğimde adam bana bakıp yavşarcasına gülümsedi. Biramdan bir yudum aldığım anda yanıma birisi oturdu. Kim olduğunu anca "Melek?" dediğinde anladım. 
             Yavaşça döndüm ve Miles'ın yakışıklı suratıyla karşı karşıya geldim. İlk önce gülümsüyordu ama yüzümün halini görünce aniden yüzü soldu.
             "Hey! İyi misin? Melek ne oldu?" bana bu kadar tatlı davranmak zorunda mıydı? Birden kendimi tutamayıp ağlamaya başladığımda Bailey gibi tereddütte kalıp ne yapacağını şaşırmadı ve kollarını öne uzatıp beni göğsüne çekti. Kollarımı hemen beline doladım ve kokusunda boğulurken göğsünde ağladım. O kadar tatlıydı ki... 
             "Şşş, sakin ol bakalım." beni hafifçe iki yana salladı. Sonra çenemi yakaladı ve başımı kaldırıp beni ona bakmaya zorladı. Bu hareketi Bailey'ye benziyordu ama Bailey'nin gözleri genellikle çenemi tuttuğunda sert ve korkutucu olur, dudaklarını birbirine bastırırdı. Miles ise yamuk bir şekilde gülümsüyor, gözleri tatlı bir ışıkla parlıyordu. 
             "İçmeye evde devam edelim mi?" teklifini düşünmeden kabul ettim. 
               ---------------------------------------------------------------------------------
                     
              Eve vardığımızda Miles'ın elinde bir poşet bira vardı. Ben koltuğa oturduğumda o da biralarımızı buzdolabına koydu ve iki tane açıp getirdi.                                              
                 Yanıma oturdu ve aynı anda biralarımızdan bir yudum aldık.
             "Hey, üniversite güzeli bana neden bu halde olduğunu söyleyecek misin?" Güldüm. 
             "Sanırım o kadar boktan bir haldeyim ki meleklikten üniversite güzeline düştüm." 
              Tam biramı ağzıma götürecekken elimi tuttu ve gözlerimin içine bakarak fısıldadı. "Bok gibi gözüküyorsun ama yine de melek kadar güzelsin. Üniversite güzeli olduğunda bir gerçek." 
              Ona nasıl baktım bilmiyorum ama "Yine ağlamayacaksın değil mi?" Dedi gülerek.
              Beni güldürüyordu. "Hayır, Miles." ağzımdan adının çıkışının içimi gıdıkladığını fark ettiğimde biramı hemen kafaya diktim. Büyük bir yudumdan sonra şişeyi indirdim. "Bilirsin zor günler falan geçiriyorum." 
              Kaşlarını çattı ve gülümsemesini saklamaya çalıştı ama gizleyemedi. "Adet dönemin falan mı?" 
              Neden bilmiyorum ama istemsizce kahkaha atmaya başladım ve kafamı göğsüne yasladım. Oda benimle birlikte gülüyordu. Göğsünün sarsılışı bittiğinde kafamı kaldırdım ve gözleri gözlerimi yakaladı. Yavaşça bana yaklaşırken bekledim ve gözlerimi kapattım. Neden buna izin verdiğimi bilmiyordum ama onun beni öpmesine ihtiyacım vardı. 
              Dudakları dudaklarıma değdiğinde sıcaklığı karşısında eridim ve göğsüne daha çok sokuldum. Dudağıma küçük küçük öpücükler kondururken hiç hareket etmedim, sanki beni kutsuyordu. O kadar nazik, o kadar tatlıydı ki kendimi kaybettim. Öpücükleri boynuma inerken nefesim boğazımda tıkandı ve dilimi diline dolamak istedim. Hafifçe boynumu öptükten sonra ağzı kulağıma yaklaştı ve her nefesinde içim bir hoş olurken kulak mememe burnunu sürtüp, yavaşça ağzına aldı. İnledim ve o da "Melek..." dedi. Dudakları yanağımı sıyırıp tekrar dudaklarıma geldiğinde onu sertçe öptüm. Buna hemen uydu ve elini belime koydu. Bir büyüye kapılmış gibi hareket ediyordum. Masum, çocuksu davranışları beni ona itiyordu. 
              "Melek, lütfen... Devam edersek duramayabilirim ve..." 
              "Lütfen, Miles. Senden durmanı isteyene kadar durma. Lütfen." 
               O sırada telefonumun melodisi araya girdi ve sanki bütün büyü bozuldu. Miles geri çekildi ve "Tuvalete kadar gidiyorum." dedi. Yavaşça tuvalete gidişini seyrederken kimin aradığına bakmadan telefonu açtım. 
              "Alo?" "Neredesin?" Bailey'nin sesi o kadar sert geliyordu ki koltukta büzüldüm ama hemen sonra çok pis bir cesaretle "Şimdi olmaz." Dedim. 
              "Bu da ne demek?! Beni bayılttın ve gittin! Neredesin dedim sana! Bana hemen cevap ver! Hemen!" 
               Kaşlarım çatıldı ve içimin öfkeyle dolduğunu hissettim. "Sana nerede olduğumu söylemeyeceğim." 
              "Ya şimdi söylersin ya da sonradan olacaklarına..."
              "Biraz ara vermeye ihtiyacım var tamam mı? Lütfen bir süre görüşmeyelim." 
              "Sen kendini ne sanıyorsun, Amy? Ben istemeden ara filan veremezsin!" 
              "O da ne demek! Bu ilişkide bende varım! Ve seni bir süre görmek istemiyorum!" 
              "Seni şimdi istiyorum!" bende seni, Bailey. Ama ben seni sevişmek için istiyorum. Sense becermek için ve bu aralar buna gücüm yok.
              " Sonra görüşmek üzere." Yine ağlamaya başladım. Bailey'ye ihtiyacım vardı. Her şeyden çok istiyordum onu. Biraz önce Miles'la yaptıklarım beni utandırıyordu. Bu o kadar kötüydü ki. Ben ufacık bir şefkatle onu aldattığımı düşünürken, o bir sürü kızı rahat rahat becerebiliyordu. Miles tekrar geldiğinde yanıma oturmaktan çekindi ve uzağa oturdu. Kalbim kırılırken "Miles.." dedim. 
              "Üzgünüm, aranız mı bozuk?" Ona baktım, kafamı salladım. "Üzgünüm." Dedi tekrar. 
               Ona gülümsedim ve cesaretle "Bu gece, daha ileri gitmeden benimle sadece öpüşebilir misin?" Yavaşça ayağa kalktı. Bana yaklaşırken heyecandan ölüyordum. Kollarımdan tuttu, beni kaldırdı. Yerime oturdu ve beni kucağına çekti. Kucağına oturdum. Kafamın arkasından tutup beni kendine çekti. "Melek..." Dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. "Seni bütün gün öpebilirim." 
                Yarım saat sonra yatakta yatıyordum. Daha doğrusu ben yatıyordum. Miles omuzlarımı ovuyordu. "Rahatla lütfen." 
               "Emin ol ki çok rahatım." Dudağıma masum bir öpücük kondurdu.              
               "Ne zaman istersen beni bul. Seni bütün gün şımartabilirim." 
               "Neden beni şımartıyorsun?" Gülümsedi ve onun Bailey kadar olmasa da çok fazla yakışıklı olduğunu fark ettim. 
               "Melek, seni kim üzüyorsa, o çok bok kafalı olmalı. Bu güzel dudakların değerini bilmiyor. Benim olsaydın seni bütün gün öperdim." 
                Ona kötü kötü baktığımı görünce ellerini kahkaha atarak havaya kaldırdı. "Hey, hey! Sana göz diktiğim falan yok sadece..." 
               "Miles senden hoşlanıyorum." 
                Yüzündeki sırıtış titredi. "N-Ne?"
                Bailey'den biraz uzaklaşmışken Miles'ın beni şımartmasını istiyordum. Hem Bailey'ye geri döndüğümde oyunu kurallara göre oynamış olacaktım. Herkes benim Miles'la olduğumu düşünmeliydi.
               "Miles ondan ayrıldım ve sana ihtiyacım var. Senin yanındayken kendimi değerli hissediyorum..." 
                Gözlerini kırpıştırdı. "Zaten öylesin."
               "...Bugün beni sadece öpmeni istedim çünkü beni anlayacağını umuyorum daha fazlasını yapmak için erken, ondan yeni ayrıldım." Derin bir nefes aldım. "Erkek arkadaşım olmak ister misin?" 
               "Melek, ben ne diyeceğim bilmiyorum..." 
               "Tanrım, bu biraz ani oldu değil mi?" dedim gülerek. 
               "Ani olduğu doğru ama senin gibi birini kaçırmamda aptallık olur." Kahkaha attım ve göğsüne hafifçe vurdum. "Aptal değilsin değil mi?" 
               "Değilim." Aşağıya eğildi ve bana ateşli bir öpücük verdi. "Şimdi sen benim kız arkadaşım mısın?" 
                Böyle söyleyince kulağıma tatlı ve bir o kadar da sahte geliyordu. Çünkü öyleydi. Bailey için Miles'ı kandırdığıma inanamıyordum. Bu kadar tatlı bir çocuğun duygularıyla oynamak psikolojimi alt üst etmişti. Ağlayacaktım.                               “Kulağa çok hoş geliyor."dedim. 
                "Ve bende senin erkeğinim." İstediğiniz yer dolu, efendim. 
                "Eh, bu kulağa birden farklı geldi." Yine aşağı eğildi. Beni öpeceğini zannederek gözlerimi kapattım ama gülerek geri çekildi. 
                "Sorun değil, Melek. Ondan daha yeni ayrıldığını biliyorum. Zamana ihtiyacın var. Bugünlük bu kadar mıymıntı yetmez mi?" Üstümden yanıma geçti. Tek kolundan destek aldı ve başını eline yaslayıp bana baktı.                             "Bana bu dövmeleri neden yaptırdığını anlatsana." Parmağımı hafifçe kolunda dolaştırdım. Tüylerinin diken diken olduğunu hissedince tehlikeli sularda yüzdüğümü düşünüp ellerimi tekrar karnımın üzerinde kenetledim. 
                "Küçüktüm, rock ve metal gruplarına aşırı derecede ilgim vardı. Gitarlarının sesleri içimde bir yerlere dokunuyordu." elini kalbine koydu. "Giyiniş tarzları çok hoşuma gidiyordu. Saçlarını komik buluyor ve kıyafetlerini incelemeyi çok seviyordum. Ama favorim dövmeleriydi. Aynı boyama kitaplarına benziyorlardı." 
                 "Ve sende kendine bir boyama kitabı edinmek istedin." dedim kollarını göstererek. 
                  Güldü."Öylede denebilir." Sonraysa bütün gece süren öpüşlere ve muhabbete başladık. 
                        
                       -------------------------------------------------------------------------------
                 
                                                                      - Katherine -                


                  Üstümde siyah bir palto, altında siyah dantelli elbisem ve jartiyerlerim vardı. Ayakkabılarımın hafif tıkırtıları sokakta yankılanırken içim içimi yiyor onu görmek için sabırsızlanıyordum. Çantanın ağırlığından hafifçe sağ tarafa bükülmüştüm ama az kalmıştı, dayanmamın tek nedeni onu görmekti. Onu görmek, ışığın içindeki karanlık gibiydi. Onun dünyasına çekilmek korkutucu ama kaçsam bile kurtulamayacağım gizli arzularımdı.
                  Kapıya ulaştığımda kapıda bekleyen görevli hafifçe eğildi. "Efendim."
                 "Marco, seni koca adam. Nasılsın?" cevabını beklemeden içeriye girdim. Hava her zaman ki gibi yüzüme vurdu ve cebimdeki anahtarı çıkararak aşağıya inmeye başladım. Her basamakla beraber müzik sesi yaklaşıyordu. Kırbaçların sesini duyabiliyor, kadınların acı çığlıklarıyla karışmış zevk sözlerini işitebiliyordum. Sanki aşağıda olan her şey beni oraya çağırıyordu. Oraya aittim. 
                  Kapıyı içeriye doğru ittirdim. Adımımı atmamla herkes kapıya baktı ve eğildi. Hepsinin ağzından "Efendim." çıktı. Müzik durmuştu. Buna alışmıştım ama yine de tuhaf gelmiyor değildi.  Elimi kaldırdım ve şıklattım. Dj hemen müziğe devam etti. Birbirlerini kırbaçlayan bedenlerin yanından yavaşça geçtim. Burayı ilk bulduğumda ki kaçışım düşünülünce bu halim o halimden bin kat farklıydı. O zamanlar masumdum. Şimdiyse bir grup insanın efendisiydim. Ama yine de asıl efendi ben değildim. 
                  Koridorun sonuna ulaştığımda kapıyı tıklattım. İçeriden girmem için onay verildiğinde hafifçe kapıyı açtım. Mavi gözleri üzerimde dolaştı, kokusu içimi karanlık arzuyla doldurdu. Sarı saçları dağılmıştı ve dudaklarının kenarları hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. Üstündeki siyah palto gerilmişti. "Hoş geldin, Bebeğim." Dedi. 
                 "Hoş bulduk, Efendim." 
                  Yüzünü astı. "Yalnızken bana böyle denemeni söylemiştim." Masaya doğru hafifçe yaklaştım ve oturdum. Elini elime aldım, öptüm. Kaşları eski yerini aldı. "Özür dilerim, Jace." 
                 "Seni çok özledim, Katherine." Gözleri gözlerime kilitlendi ve aklındaki bütün fantezileri bana konuşmadan aktardı. Bedenini bedenime bastırmayı ne kadar çok sevdiğini yavaşça gözlerini kırpıştırarak gösterdi. 
                 "Bende seni." Çok fazla. Çok fazla özlemiştim onu. Onun olduğu her şeyi seviyordum. Onu seviyordum.
                  Jace bir rock grubunun bateristi, zengin bir ailenin çocuğu ve buradaki herkesin asıl efendisiydi. Buradaki herkes bir eş seçer ve onu bırakmayacağına yemin ederdi. Ben gerçek efendinin eşi olduğum için efendi yerine konulabiliyordum. Bu beni gururlandırıyor ve kendimi değerli hissetmeme neden oluyordu. 
                 "İlk önce gösteriyi mi yapalım yoksa biraz rahatlamak ister misin?" 
                  Gözlerimi kapattım. "Gösteriyi bitirelim." Burası acıdan zevk alan insanların yeriydi. Onlar burada istedikleri fantezileri uyguluyor, Jace ve benim gösterilerimi izliyorlardı. Bu karanlık dünyaya girmek aptallık olabilirdi ama ben burada Jace'i bulmuştum. O, benim her şeyimdi. 
                  Şarkı durduğunda arka tarafta hazırlanıyorduk. Çantadan kırbacı çıkardı. Gözlerimin içine bakarak yere vurdu ve yılların deneyimiyle gözlerimi kırpmamayı başardım. "Hadi, Sarışınım." Bu benim efendi varken kullanılan adımdı. Sarışın. 
                  Sahneye çıktığımızda herkes bizi bekliyordu. Bu zorunluydu. Her hafta sonu efendi kölesiyle bir gösteri yapmalıydı. Hafifçe paltomu çıkardım ve erkeklerin kalçalarını izlediğini bilerek kıvırttım. Erkeklerin hepsi beni becermek istiyordu. Ben efendinin kölesi, onun sarışınıydım. Herkes efendinin beni neden bu kadar beğendiğini merak ediyordu. Seksi ve güzel olmam bir yana, ben onu anlıyordum. Acısını paylaşıyor, ona hayatında eşlik ediyordum. Zengin bir ailede mutsuz bir biçimde yetişmiş ve bu işe merakını anlamıştı.
                  Merakını yenmeyi denemiş ama başaramamıştı. Ailesinde büyük miktarda para alarak onlardan uzağa taşındı. Burada ilk önce kendi internet sitesini açtı. Sonra bu barı düzenledi ve onlar gibi olan insanları buraya davet etti.
                 “Bugün ne istersiniz?” diye alçak ve baştan çıkarıcı bir sesle konuştu. Herkesin dikkati bizim üstümüzdeydi ve elim ayağım titriyordu.
                  Kimseden ses çıkmayınca Jace bana döndü. “Sarışın?”
                  Sesimi ayarlamaya çalıştım. Neredeyse dört yıldır buradaydım ama yine de Jace ne zaman bana böyle baksa korkuyordum.
                 “Siz nasıl isterseniz, Efendim.” Tabii ki sesim kendinden emin ve korkusuz çıktı.
                  Kırbacı elinde oynatmaya başladığında büyüye kapılmış gibi onu izledim.
                 “Seni kırbaçlamak istiyorum.” Bakışları sert bir biçimde benim üstümdeydi.
                 “Hangi pozisyonda durmamı istersiniz?” Ona cesurca baktım. 
                  Başıyla havada asılı duran kelepçeleri gösterdi. Hemen dediği yere gittim ve bileklerimi havaya kaldırdım. Bileklerimi çaprazladı ve kelepçeyi sıktı.
                  Hafifçe uzaklaştı ve elindeki kırbaçla oynadı. Gözlerimi kapattım ama bunu kabul etmedi.
                 “Gözlerimin içine bak.” Gözlerimi açtım ve masmavi gözlerinin derinliklerine baktım. Kalbim gümbürdüyor, bana vurmasını hem istiyor hem de her şeyi bırakarak onunla sevişmek istiyordum.
                  Gözlerinde şefkat belirdi ama bu çok kısa sürdü. Birden bana buz gibi bakarak kırbacı bedenimde şaklattı. 
                  “Ah…” Ağzımdan sadece bu çıktı. Çok acımıştı. Çok hızlıydı. Acı bana çok zevk verdi ve ona “Bir daha.” Der gibi baktım.
                             -------------------------------------------------------------------------
                  “Durmamı söylersen duracağımı söylemiştim.” Yatakta yatıyorduk. Sırtıma krem sürüyordu. O kadar hızlı ve arka arkaya vurmuştu ki sırtım sızlıyordu.
                  “Durmanı istemedim.” Eli sırtımda dolaşmayı bıraktı. Sırtımda ıslak bir şeyler hissedince kafamı yastıktan kaldırdım ve Jace’in yüzüne baktım.
                  “Tanrım, ağlama. Niye ağlıyorsun?” Hızla doğruldum ve ona sarıldım. 
                  “Ben… Ben seni incitiyorum.” Ona şaşkınca baktım.
                  “Ne? Saçmalama, Jace…”
                  “Seni değiştiriyorum, Katherine. Senin bana dönüştüğünü izlemek canımı acıtıyor…”
                  “Sen beni değiştirmedin. Acıdan zevk alıyorum.”
                  “Ama ben artık sana vururken zorlanıyorum.” Burnunu çekti. “Katherine seni seviyorum ve sana vurmak istemiyorum. Canını acıtmak istemiyorum. Sonucu ne olursa olsun. Zevk alman sikimde değil. Vücuduna vurmak beni olduğumdan daha kirli hissettiriyor. Ben sana vurmak istemiyorum. Sana karşı nazik olmak istiyorum.” Güldü. “Beni dönüştürdüğün şey… Bilmiyorum, hoşuma gidiyor. Sanki karanlık taraftan çıkıyor gibiyim. Sana bunu bir daha yapmayacağım. Seni seviyorum.” Gözleri yüzümü inceledi.
                  “Ben de seni seviyorum, Jace.” Ne diyeceğimi bilmiyordum ve önemlide değildi. Jace ilk defa beni sevdiğini söylemişti. Kalbim başka bir ritimle atıyordu. Gözyaşları yavaşça yanaklarımdan süzülüyordu. “Seni çok seviyorum.”
                    Beni yavaşça çekti ve bende buna izin verdim. Yavaşça beni üstüne oturttu. Şimdi tamamen içimdeydi.
                    Dudakları dudaklarıma bir sürü söz fısıldadı. Kulağıma ahlaksızca şeyleri, o kısık ve hırıltılı sesiyle söyledi. 
                    Ve ben onun söylediği her şeyi içimde saklayacağıma yemin ettim. Ne olursa olsun. Ne olursa…
                        --------------------------------------------------------------------

                                                                           - Amy -                             


                    Bir hafta olmuştu. Miles’la çıkmaya başladığım gecenin üstünden tam bir hafta geçmişti. Bailey’nin o piç tavırları üzerinden bir hafta geçmişti. 
                    Miles çok iyiydi. Kendimi değerli hissediyordum ve çok mutluydum. Beni durmadan öpüyor, ben istemediğim sürece asla fazlasını yapmıyordu. Onunla beraber kalıyordum ama bir kere bile gece bana pis bir şeyler yapmamıştı. Yine de sarıldığında sırtıma baskı uygulayan erkekliğini gizleyemiyordu.
                    Bailey’nin arkamdan gelmemesi beni şaşırtmış ve gecelerce ağlamamı sağlamıştı. 
                    Onu geri istiyordum.
                    Profesörden kütüphanenin anahtarını almıştım. Almam gereken birkaç kitap vardı. Doğrusunu isterseniz, Bailey olmadığı için kendimi yalnız hissediyordum. O yüzden çok fazla kitap okuyordum. 
                         ---------------------------------------------------------------------
                 
                                                                      - Amy - 

                    “Merhaba, Profesör.” Piç herif hafifçe bana döndü.
                   “Merhaba, yardımcı olabilir miyim?” Otuz bir çekmekte nasılsın?
                   “Amy’yi şimdi yanınızdan ayrılırken gördüm. Nereye gittiğini biliyor musunuz?” Adam beni biraz süzdü. Sanırım gözüne biraz tehlikeli gelmiştim. Seni göt.
                   “Aile dostuyuz.” Hafifçe gülümsedim. 
                   “Kütüphaneye gitti ama…” 
                   “Kütüphane nerede?” Kaşları çatıldı. Ona üstten bakmak eğlenceliydi.
                   “Koridordan devam et, sağa dön ve üçüncü kapı.” 
                   “Teşekkürler, Profesör.” Tam arkamı dönmüştüm ki kolumu yakaladığını hissettim. Elini siktirtme bana piç herif. Sinirli ve uyarılmış haldeyim. Eminim seni becermem hoşuna gitmez. O yüzden izin verirsen tatlı Amy ile oynamaya gideceğim. 
                   “Dur bakalım, genç adam. Amy’yi ne yapacaksın?” Onu becereceğim. Hem o güzel ve yalancı ağzını hem de ıslak ve dar vajinasını. Sende ister misin?
                   “Bilgisayarı bozulmuştu. Benim bilgisayardan birkaç araştırma yapmıştı ama bende kalmış. Onu vermeye geldim.” Çatık kaşlarını sikeceğim şimdi. Erkekliğim zonkluyor anlasana be adam! 
                    Kolumu bıraktı ve bana “Gözüm üzerinde, Bayım.”der gibi baktı. 
                    Yavaşça yürüdüm. Fakat koridoru döndüğüm anda koşmaya başladım.
                    Kapıyı ittirdim ve büyük bir zevkle yavaş bir biçimde içeriye girdim. Masanın üstünde anahtarın durduğunu gördüğümde yüzüme şeytani bir sırıtış yayıldı. Ah, tatlı Amy… Bu anahtarı burada bırakmak büyük aptallık. Ama haklısın benim geleceğimi tahmin etmedin. Ama geldim ve sende geleceksin. Birçok kez adımı haykırarak geleceksin. “Bailey, Bailey, Bailey…”
                    Anahtarı kapıya soktum ve üç kez kilitledim. Amy bağırdığı sırada bizi kimsenin rahatsız etmesini istemiyordum.
                    Hafifçe rafların arasına girdim ve dolaştım. Birkaç raf daha geçtikten sonra onu gördüm. Saçları uzamıştı. Onları salmış hafifçe kurdeleyle tutturmuştu. Kırmızı elbisesi her zaman giydiklerine göre daha uzundu ama sırtında cüretkar dekolteler mevcuttu.
                    Ona doğru yürürken sesini duydum. Rise Against – Like The Angel’ı söylüyordu. Çok sevdiğim bir şarkıydı ve o sanki porno kanallarında çalışan Rus kadınlar gibi bunu baştan çıkarıcı bir ses tonuyla söylüyordu.
                    Daha çok yaklaştım ve beni fark etmesini sağladım. Vücudu kaskatı kesildi ve şarkı söylemeyi bıraktı. Miles ona melek diyordu değil mi?
                   “Bu şarkıyı sana Miles’mı söyledi?”
                    Arkasını dönemedi bile. “Bailey?...”
                   “Önemli değil.” Güldüm ve ona daha çok yaklaştım. Kaçmayacaktı değil mi? Kaçsa bile buna izin vermezdim. “Birazdan sadece benim adımı haykıracaksın.”
                   
                       

BedenimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin