- Geçmiş: Amy -
Bu üniversite buralarda meşhurdu. Kızlar, çok yakışıklı erkekler olduğunu söylerdi ama çok güzel kızlar da vardı ve güzel olmazsan erkekleri etkileyemeyeceğin için o okula gitmenin bir nedeni yoktu.
Benim vardı.
Sonuçta okul sadece ‘erkek’ değildi. Benim bu okula gitme sebebim en iyi imkânlara sahip olan okul olması ve burada hayalimde ki şeyleri başarabileceğime dair içimde oluşan inancımdı.
Zaten çirkin değildim. Bunu biliyordum ama abartılacak bir güzelliğim de yoktu ve erkeklerin sürekli göğüslerimin silikon olup olmadığını sorması beni sıkıyordu. Neden o kadar güzel olduklarını bilmiyordum. Güzeldiler işte.
İlk gün, birkaç erkeği yanımdan uzaklaştırdığımda, rahatladığımı hissederek sırama oturmuş ve büyük bir hevesle aldığım, kobalt mavisi çantamdan özel notlarımın olduğu defteri çıkarmıştım.
İlk birkaç dakika boyunca yeni notlar yazmıştım. Bu notlar genellikle kitaplarda çok hoşuma giden cümlelerden oluşuyordu.
Sonra defterimin üstünü kocaman bir el kapladı. Uzun parmaklı, büyük eller. – bu parmaklar ve eller sonradan çok işe yaradı – Kafamı kaldırıp beni bu sefer kimin rahatsız ettiğine baktım.
Okulun yakışıklılarından olan, Marc Poers bana sırıtarak bakıyordu. Ben de ona sırıttım.
Çocuğun bembeyaz dişleri vardı. Kahverengi saçları gözlerinin üstüne düşüyordu ve simsiyah gözleri vardı.
Çok yakışıklıydı.
“Selam, yeni kız.” Dedi ve ayrıntılı bakışlarla beni incelerken, elini defterimin üstünden kaldırdı ve bana uzattı.
Onun eline göre küçük olan elimi yavaşça avucunun içine yerleştirdim.
“Selam.” Evet, buraya geldiğimde hiçbir erkek dikkatimi çekmemişti ama bu çocuk çok seksi ve tatlıydı. Spor yaptığı her halinden belli oluyordu ve zihnimin ilk defa edepsiz şeyler düşünmesine izin verdim.
“Ben Marc Poers.” Gözlerimin içine samimiyetle bakıyordu. Elini bıraktım ve ona gülümsedim.
“Biliyorum. Kızların dilinden düşmüyorsun.” Başını iki yana salladı ve saçları hafifçe sallandı.
“Evet, maalesef.”
“Ben de, Amy McGuin.”
Dudakların yaladı ve bakışlarım hemen dudaklarına odaklandı. Kalın ve oyuntuluydular.
“Bu memeler başına bela olur.” Ufak bir kahkaha attım.
“Oluyorlar zaten.” Gülmemeye çalıştı ama başaramadı.
"Üzgünüm.” Dedi. “Üzgünüm ama silikon mu kullanıyorsun?”
Kaşlarımı çatsam da eğlendiğimi gizleyemeyerek güldüm.
“Senin diğer erkeklerden farklı olduğunu sanmıştım. Hayır, değiller.”
Güldü ve defterimi kapattı. “Hadi benimle bir kahve iç.” Ona baktım ve elimde olmadan kıkırdayarak çantama eşyalarımı tıkıştırdım ve omzuma astım.
“Bu bir çıkma teklifiydi.” Dedi.
“Ya, öyle mi? Ben, masum ve arkadaşça bir teklif olduğunu düşünmüştüm.” Elimi tuttu ve güldü.
“Arkadaş olmak istemiyorum.” Bana âşık değildi ama o zaman anlamıştım. Bu adam benim için çok şey ifade edecekti.
Derin bir nefes aldım.
“Ama öbür erkeklerden olmadığımı göstermek için seninle ilk çıkışımda yatmayacağım.”
Omzuna şakadan bir yumruk geçirdim. “Zaten ben de iki dakika önce tanıştığım adamlarla yatmam.”
“Güzel.” Dedi. “Hadi bana kendinden bahset.”
----------------------------------------------------------------------
- Şimdi: Amy -
Marc’ın göğsünden ayrıldım ve o beni incelerken yere odaklandım. Hayatım berbat olsa bile onunla tanıştığım anı her düşündüğümde mutlu oluyordum. O zaman bana her şey masal gibi geliyordu ama artık değildi. Artık bakire değildim. Oysa ki âşık olduğum ve güvendiğim adama bekâretimi vereceğime yemin etmiştim. Marc’a vermiştim bekâretimi ve o beni aldatmıştı. Bitmişti.
Belki de ona kızmamın en büyük sebebi, hayatımda en çok güvendiğim adam olması ve ona bekâretimi vermemdi.
“Amy…”
“Üzgünüm.” Güldü ve eliyle tişörtünün sümüğümün yapıştığı tarafı kaldırdı.
“Önemli değil. Yıkayınca geçer.” Gözlerimi silerken ben de güldüm. Bu adamı özlemiştim.
“Onu kastetmedim. Ben, artık seninle birlikte olamam Marc.” Ona konuşma fırsatı vermeden devam ettim.
“Seni ilk gördüğümde, aramızda bir şeyler olacağını anlamıştım. Sana tapacak kadar âşık olacağımı anlamıştım.” Gözleri o kadar acı çekiyormuş gibi bakıyordu ki onu öpebilirdim. Pişmandı.
“Bana âşık oldun ve ben de sana. Hala sana âşığım.”
“Sen bana âşık oldun mu bilmiyorum ama artık değilsin. Benimle evlenme hayalleri kurarken, en yakın arkadaşımı ayartıyordun.” Böyle söyleyince boğazıma bir yumru oturdu ve gözlerim tekrar doldu. Kısık sesimle konuşmaya devam ettim.
“Senin o olduğunu zannetmiştim. Senin, hayatımın adamı olduğunu zannetmiştim. Sonra ne oldu biliyor musun?” Dikkatle beni dinliyordu. “Başkasına sahip oldun.”
Uzandım ve onu dudaklarından hafifçe öptüm. Gözleri kapandı ve nefesi tıkandı.
“Sonra senden nefret ettim.” Dedim burunlarımız birbirine değerken. Onun gözleri kapalıydı ama ben acı çekme ifadesini izliyordum.
“Her geçen gün daha çok. Her geçen saniye daha çok.” Elimi kalbine koydum. Tuttuğu nefesini hızla ve titrekçe dışarı verdi.
“Ve artık taptığım adam değildin.” Uzandım ve onu tekrar öptüm. İçim titredi. Marc…
“Hoşça kal.” Dedim ve ayağa kalktım.
Ve gördüm. Onun ağladığını gördüm. Ayağa kalktığım anda, ellerini yumruk yapıp gözlerine bastırarak yerde hıçkırmaya başladı.
Ve hayatımda gördüğüm en güzel sahne buydu ve en çok acı çektiğim ve en çok gururlandığım ve en çok sevgiyle dolduğum.
------------------------------------------------------------
- Bailey -
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bedenim
General FictionOnu her gördüğümde içimde bir şeyler oluyor. Ne olduğunu bilmediğim, tarifi imkansız şeyler. Dudağının kenarları her yukarı kıvrıldığında, kaşlarını çatıp bana baktığında, o baştan çıkarıcı sesiyle her adımı fısıldadığında başka bir dünyada gibi his...