Bölümü paylaştıktan sonra hemen yorum yapanların yorumlarını görmeyi bekliyorum ve düşüncelerinizi her okuduğumda yeni bölümü daha bir heves ile yazıyorum.
Her şey için teşekkür ederim!
İyi okumalar~
Yaşam tarzı nedeniyle uykuya ihtiyaç duymayan Yoongi, sabahın ilk ışıklarına ulaşmak üzereyken derin bir uykuda olan Park Jimin'i izliyordu. Onu, kendisiyle uyumasına nasıl ikna ettiğine kendisi bile inanmamıştı ama genç veliaht, küçük bir kedi gibi kollarının arasına yerleşmişti. Sanki aylardır buna ihtiyacı varmış gibiydi. Zaman geçtikçe melez özelliklerini kaybeden Jimin için mutlu oluyor ve ona bir daha bunu yaşatmak istiyordu çünkü kendi kanını verdiği melezler, bir müddet sonra vampir kanını vücudundan atıp tamamen insan hallerine dönebiliyordu, Jimin de tam o sınırdaydı. Neredeyse eski haline dönecekti. Yoongi onun daha fazla acı çekmemesi için bir an önce geçmişteki benliğine dönmesini istiyordu. Ona yeterince zarar vermişti.
Park Jimin'in titreyen kirpiklerini usul usul izlerken odayı alacakaranlığın naif ışıltısı sardı ve içeriye dolan aşk kokusunu ikisi de içine çekti. Yoongi, Jimin'in farkında olmadan yaptığı mimiklerine gülümserken parmaklarıyla gri saçlarına dokundu ve ince tutamları bir bir ayırdı.
Bir prens, diye düşündü. ancak bu kadar güzel olabilir.
Park Jimin onun gözünde çapkın, yakışıklı veya ukala biri değildi. Aksine canayakın, masum ve güzeldi. Dünyadaki en sempatik insanı kıskandıracak kadar samimi, yeni doğan bir bebek ile kıyaslanacak kadar masumâne ve gül bahçelerini sollayacak derecede güzeldi.
Yoong, kalbinin bulunduğu sol tarafta keskin, küflü bir ağrı hissetti. Donuk bedeni titremeye başlarken şakaklarına giren bir kılıç hissiyatı ile uzandığı yerde sallanıp parmaklarını Jimin'den uzaklaştırırak bacaklarına sardı. Bu kriz, kan isteği ile gelen krize hiç benzemiyordu. Genzinden yürüye yürüye damağına yapışan iğrenç tat ciğerlerini öksürüğe boğarken nefesleri hırıltılara dönüştü ve dişlerini sıkarak keskin bir çığlık attı.
"Ah!"
Bilincini kaybederken düşüyordu. Yüksek, dağlık ve taşlarla dolu bir uçurumdan dibi görünmeyen bir kuyuya doğru düşüyordu.
Dizlerinin üstüne düştüğü yerden kafasını kaldırırken kendisini Seul'deki ana sarayın mahzenlerinden birinde buldu ve parmaklıkların dört tarafını çevrelemiş olduğunu gördü. Terler içinde çıkışa doğru koşarken bulunduğu hücrenin köşesinden bir hıçkırık sesi geldi.
"H-hyung?"
Jungkook'un bedeni morluklarla dolu bir şekilde, duvarın dibinde kendisine seslenmişti.
"Jungkook!" diye bağırarak yanına gitti Yoongi. Yaralı çocuğun yanına çöken adam onun kesiklerine ve sızlayan bedenini kontrol ediyordu.
"Ne oldu sana?"
Jungkook'un aralık dudaklarından kanlar süzülürken birkaç kez yutkundu ve abisiyle göz göze gelmeye çalıştı.
"Be-beni yakaladılar, hyung." dedikten sonra mühürlenmiş iki bileğini gösterdi ve cılız parmaklarını Yoongi'nin uyluklarına koyup herhangi bir şekilde güç bulmaya çalıştı.
"Devletin melezlere dokunma hakkı yok," diye tısladı Yoongi ve Jungkook'un bedenini kucağına alırken devam etti. "sana hiçbir şey yapamayacaklar."
"K-kral Heojon istemiş," diyerek mırıldandı Jungkook, her dakika kelimeler ağzından daha fazla kan ile çıkıyordu. "vampirler ve insanlar arasındaki sekiz yüz senelik anlaşma bozuldu, hyung."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bite me 'till i die :: yoonmin
FanfictionGüney Kore kraliyet ailesinin biricik oğlu ve aynı zamanda ülkenin prensi Park Jimin, çapkınlığı ve dehşet veren yakışıklılığı ile ünlüydü. Bir aralık gecesi, canı çok sıkıldı ve oyun oynamak istedi. Oyunun sonu kanlı bitti.