"Sen nesin, diye sormalıydım sanırım." diye mırıldandı Jimin. Her ne kadar korkudan tir tir titrese de kanındaki alkol miktarı kelimeleri harekete geçiriyor ve bebekliğinden gelen ukalalık hisleriyle yarmanlıyordu.
Yoongi'nin kahve gözleri parlayarak kırmızıya döndü ve alaylı gülümseyişi yüzüne yayıldı. Jimin'i parmak ucuyla çıktığı duvara sertçe iterken genç adamın giydiği milyar dolarlık takım elbisesini umursamamıştı.
"Sorsan da," dedi Yoongi ve gözlerinin parıldayışını Jimin'in hissetmesini sağlayarak gözlerini bir an bile ondan ayırmadı. Karşısındaki adamın bayılacak gibi olduğunu anlıyordu. "söylemem."
"Benim kitabımda," diye devam ederken kemikli parmaklar, Jimin'in damarlı boynuna dokunmaya başladı. Jimin'in tüm vücudundaki tüyler diken diken olurken Yoongi hafifçe gülümsüyordu. Sivri, köpek dişlerinin üzerinde hala kırmızı kalıntılar vardı ve Jimin bunun hakkında ne düşüneceğini bilmiyordu. Bu yaşına kadar kadınlardan hoşlandığını sanmıştı fakat şuan sırtının değdiği duvardan ayrıldığı an alevlenip eriyebilirdi. "konuşma yok."
"Her şeyi uygulamalı gösteririm."
Jimin'in yüzündeki son renk kalıntıları da atarken bebek beyazına büründü ve boynuna doğru eğilen adamın karnına küçük parmaklarını koydu.
"Yapma," dedi ama ellerinin altındaki kasılmış sert kasları çıplakmışçasına hissedebiliyordu. "öğrenmek istemiyorum."
Yoongi, kafasını Jimin'in boynundan kaldırmadan göz göze gelmelerini sağladı ve dudakları adamın keskin çenesine değerken konuştu.
"Korkmana gerek yok." Fısıldayışı sanki şeytanla anlaşma imzalıyor gibiydi. Sanki tanrının karşısında yok yere inkar ediyordu. Tüm yeminler, yanlış bir yola gitmek için çırpınıyordu. "Ben istemediğim sürece benim gibi bir canavara dönüşemezsin."
"Hayır," dedi Jimin direterek. Sabaha karşı, soğuk bir aralık gecesi karşısındaki tanımadığı vampire ne kadar dayanabileceğini anlamaya çalışıyordu. Kendince zorluyordu çünkü Min Yoongi...Ne isterse o zaman elde ederdi. "bana dokunursan seni öldürtürüm."
Jimin'in boynuna değen sivri dişler duraksadı ve teninde sıcak bir ıslaklık hissetti. Yoongi, Jimin'in boynunu diliyle tatmıştı. Saçma tehditten sonra soğuk ve ifadesiz bir halde nefes aldı ve en iyi yaptığı şeyi uyguladı. Bilmişlik tasladı.
"Görelim bakalım," dedi Yoongi ve kemikli elleri, genç prensin sırt kaslarına dokunarak kalın beline indi. Küçük bedeni kendisine yaslarkwn Yoongi cümlesini bitirdi. "984 yaşındaki huysuz ve kötü bir vampiri öldürtebiliyor musun?"
Jimin, içinden küfrederek gözlerini kapatırken bu adamın dokunuşlarının aklını başından aldığını fark etti. Kafası zaten yerinde değildi ama bedeninde hissettiği her uvzunda kalbi atıyordu. Hastaydı ve ateşlenmiş gibiydi. Bu arka sokağa hiç girmemiş olmayı diledi fakat artık çok geçti.
Yoongi'nin meşhur dişleri cesurca Jimin'in pürüzsüz buğday tenine girerken ikisi içinde dünya birkaç saniyeliğine durdu. Jimin hafif bir acı hissetmişti ama sorun yoktu ve sanki ateşi, kendisinden ona geçiyormuş gibiydi.
Yoongi ise yüzyıllardır beklediği ana kavuşmanın sevinciyle yapması gerekenden daha fazla içine çekti.
Jimin, aralanan dudaklarından bir "Ah," sesi çıkarınca Yoongi, koyu kırmızı olan gözlerini kapatıp durmaya çalıştı ve akan her damla kanı sakince yalarken ellerinin altındaki oğlanın acı çekip çekmediğine bakıyordu. Jimin'in dudaklarını ısırdığını görünce tatmin olmuş bir şekilde gülümsedi ve dudaklarındaki kan tadı gitmeden terli alınlarını birbirine yapıştırdı.
"Çok acıdı mı?" diye sordu, dudaklarında Jimin'in kanı dolaşırken.
"Evet." dedi Jimin, ısırdığı yer buram buram yanıyordu ama bir yandan da vücudunda kontrol edemediği şeyler gerçekleşiyordu. Kafasını buzlu suya çıkarmak ve tüm bu hisleri sağlayan hormonları kendisinden atmak istiyordu.
Yoongi, Jimin'in belini sıkan ellerini genç adamın kasıklarına indirdi ve profesyonel bir şekilde gözlerinin altından titreşen kirpiklere baktı. Jimin'in doğa harikası dudakları hala aralıktı ve sık sık nefes alıyordu. Boynundaki ısırık izi ise hala kanlıydı.
"Beni istiyorsun, değil mi?" dedi Yoongi, özgüveni o kadar fazlaydı ki Jimin ona bakmasa bile ıslandığını anladı. Ölmek isteyecek kadar utansa da gözlerini ona bakmak için yukarı kaldırdı ve adrenalinden kuruyan dudaklarını istemsizce yaladı.
"Evet." dedi, karşısındaki insan ya da vampir her ne boksa artık aralarında gizli diye bir şey yoktu. Kanının bir miktarı, şuan onun damarlarındaydı.
Yoongi, Jimin'in masumluğu ve tecrübesizliği karşısında gülümserken ellerini biraz daha hareket ettirip asıl olayın olduğu yere indi.
"Yoongi," dedi Jimin, telaşla. Bunu yapmasını istemiyordu. Bunu yapacağı aklının ucundan bile geçmemişti.
"Siktir," dedi Yoongi, kendini karşı duvara ışık hızında atarken. "bir daha asla ismimi sesli telaffuz etme."
"Ne-neden?" dedi Jimin, yükselişin ortasında şok olmuş bir şekilde kalakalmıştı. Yaslandığı duvardan ayrılsa yere yığılıp kalırdı.
"Söylemeyeceksin," dedi Yoongi, sert bir dille. "asla."
"Peki," diye mırıldanan Jimin, kafasını ayaklarına eğmiş, bayılacak gibi duruyordu.
Yoongi onu hızla süzdü ve kendini kasmaması için yanına yaklaşıp son hamlelerini yaptı.
"Seni evine götüreceğim," dedi ve ısırığın üzerini emerken çocuğun rahatlaması için uğraşıyordu.
Jimin, inlemesini boğazına iterken gözlerini kapadı ve gördüğü havaii fişeklerin hayal mi gerçek mi olduğunu ayırt etmeye çalıştı. Tek yapabildiği, ayaklarının yere bastığına emin olarak uçmaktı. Yoongi'nin zehirli dudakları ona bambaşka bir dünya yaşatıyordu. Daha önce hiç hissedemediği tensel fikirler sözlüğüne bu gecenin çıkarları olarak girecekti. Gözlerini zar zor açabildiğinde ona dik dik bakan bir adet Min Yoongi gördü.
"Yaptığım panzehir sayesinde, kabuklaşan yara uyuduktan sonra hiç ısırılmamış gibi iyileşecek."
"Bir daha-" diye hem korku hem merakla bir soruya başlayan Jimin'i, Yoongi'nin boğuklaşan sesi kesti.
"Seni bulmak istersem bulurum," dedi ve devam etti. "Beni unutmanı istersem unuttururum. Ayrıca..."
Jimin, güçlü durmaya çalışarak kafasını kaldırınca Yoongi, gözlerini devirerek sokağın başına baktı.
"Yara izi beni çağırmanı sağlayacak. Biliyorum," dedi Yoongi ve Jimin'in utançtan çatılan kaşlarına bakarak yamuk bir şekilde gülümsedi. "bir daha isteyeceksin."
Jimin, ağzını açıp itiraz edecekken Yoongi bir buluttan oluşmuş gibi sisli bir şekilde ortadan kayboldu ve arkasında rüyalarına konuk olacağı genç ve boşlukta bir veliaht prens bıraktı.
----------
Nasıldı?
İlk bölüm için çok mu ağır olmuş diyeceğim ama bu hikayede biraz daha sert ve karakterlere uygun gitmek istiyorum, lütfen etkilenenler okumasın. ~
Sizi sevdiğimi biliyorsunuz..♡İthaf; multimedya...^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bite me 'till i die :: yoonmin
FanficGüney Kore kraliyet ailesinin biricik oğlu ve aynı zamanda ülkenin prensi Park Jimin, çapkınlığı ve dehşet veren yakışıklılığı ile ünlüydü. Bir aralık gecesi, canı çok sıkıldı ve oyun oynamak istedi. Oyunun sonu kanlı bitti.