İyi okumalar~
Medyadaki şarkıyla okursanız baya güzelli olur çünkü Tinashe♡
Yeri göğü inleten şimşek, kalp çarpıntısına neden olabilecek bir gürültüyle çakarken siyah çarşafların içinde uyuyan iki adamın kıpırdanmasını sağladı. Karanlığın ilahı olan sinsilik, odanın duvarlarındaki boyaya siniyor ve yağmurun yere vuruş sesi uyumlu bir ayin ortamı hazırlıyordu. Siyah çarşaflar hala sıcaklık ve ihtiras barındırmasına rağmen pişmanlığın leş kokusu buram buram kapalı kapıdan evin geri kalanına süzülüyordu.
Adım sesleri, evin tahta parkelerinde gıcık bir gıcırtıya sebep olurken adamın ağır hareketleri çevredeki tabloların dikkatini çekmişti. Baştan aşağı sular içinde olan adam, yatak odasının önüne geldi ve onsuz yaşayamadığını bildiği kan kokusunu içine çekerek sağ elini kapı koluna yerleştirdi. Beynindeki anı kutucukları kendisine acımasız oyunlar oynarken kolu çevirdi ve ne ile karşılaşacağını bilmediği odaya bir adım attı.
Park Jimin; siyah çarşaflara dolanmış şekilde bir tanrı gibi görünüyordu.
Yanındaki Taehyung ise onun zihnine girip günah işlemesine mecbur bırakan bir şeytandı.
Belki de... Mecbur bırakmamıştı.
İç çamaşırlarına kadar soyunuk olan iki adam, yatağın içinde öylesine doğal bir görüntü veriyorlardı ki Yoongi uğruna birçok şeyden vazgeçtiği şeyden pes etmek istedi. Onların mutlu olmasını sağlayıp aralarından çekilmek istedi. Belki de doğru karar buydu. Nasılsa önceden hiç objektif düşünmemişti.
Jimin'in yastığa dağılmış siyah saçlarına bir kez daha bakıp iç çektikten sonra arkasını döndü ve kendisine tanıdığı iki dakikalık ölüm töreninin ardından odadan çıkmaya yeltendi.
"Yo-Yoongi?"
Jimin'in sersemlemiş sesi, korku dolu gözlerine yansırken Yoongi arkasını döndü ve hiç görmek istemediği bir halde olan adama baktı. Kafasını demirlere vurarak haftalarca kan içmeden yaşayıp kendine işkence etmek istiyordu. Öfkesini kontrol etmek şuan dünyanın en zor şeyiydi.
"Jimin?" dedi o da, alayını dudaklarıyla sergilerken. Sonra kafasını iki yana salladı ve odadan çıkıp evin sokak kapısına doğru ilerledi, oysa bir saniyede ışınlanıp malikânesinde olabilirdi ama bedeninden söküp atmak istediği o kara his, beklediği kişinin arkasından koştuğunu görmek istiyordu.
Şansa bakın ki, saniyeler sonra yağmura eşlik eden birkaç minik tıkırtı duyuldu. Daha sonra Yoongi, bileğini tutan sıcak bir el hissetti. İfadesizlik kalkanını suratına geçirirken sevdiği adam ile karşı karşıya geldi.
"Gecen iyi geçti mi?" diye sordu Yoongi, dudaklarını dişleyerek ellerini ceplerine koyarken.
Jimin ağzını açarken bir anlığına tereddüt etti ve bedenine baktığında uygunsuz yerlerinde belli olan mor izler gördü. Herhangi bir açıklama yapmak istedi, kaybolup gittiği kuyunun içine lanet olası bir merdiven inmesini bekledi.
"Sanırım," dedi Yoongi, topuklarının ucunda gidip gelirken omuz silkmişti. "dudak uçuklatıcıymış."
Jimin'in eli hızla aralık olan dudaklarına gitti ve küçük şişliğe dokunuverdi. Kırmızı olduğunu bildiği yara, sinirlerini bozarken sessizce yutkundu.
"Hayır," dedi ve Yoongi'nin ıslak saçlarından dökülen su damlalarına özenirken devam etti. "senin kadar tatmin etmedi."
"Ah," dedi Yoongi ve kaşlarını kaldırarak buz gibi olan yüzüne hafif bir memnuniyet hissiyatı ekledi. "benim kadar tatmin edeni bulamazsın. Boşuna uğraşma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bite me 'till i die :: yoonmin
FanfictionGüney Kore kraliyet ailesinin biricik oğlu ve aynı zamanda ülkenin prensi Park Jimin, çapkınlığı ve dehşet veren yakışıklılığı ile ünlüydü. Bir aralık gecesi, canı çok sıkıldı ve oyun oynamak istedi. Oyunun sonu kanlı bitti.