Güneş vurduğu için pencerenin yanındaki sıraya oturdum. Kasımın ortalarında olduğumuzdan, en ufak güneş ışığının bile değeri vardı. Ben sıraya yerleşirken, telefonum çaldı.
"Efendim, Begüm?" Beş dakikalık işi olduğunu söyleyip ortadan kaybolmuştu.
"Derin, son bir ders kaldı de mi?" Hah, ben bu cümlenin devamını çok iyi biliyorum.
"Hayır, bu dersten sonra iki saat ara var sonra bir ders daha var."
"Tamam, benin çok önemli bir işim var, son derse yetişirim." Begüm ve çok önemli işleri.
"Ne işin var?"
"Anlatırım gelince, öptüm." diyerek kapattı telefonu.
Masanın üstüne vuran, güneş kareciğinin içine uzanıp Okan hocayı dinlemeye başladım.
Dersin bitimiyle, nasıl dolduracağıma dair en ufak fikrim olmayan, iki saatin içine girdim. En iyisi okulun kafesine gidip çay içmek, diye düşünsem de hiç boş masa olmadığından, kendimi bahçeye attım. Yolun aşağısına doğru yürümeye başladım. Arda'yı bulma umuduyla iktisadi bilimler fakültesine doğru yürüdüm.
"Derin." Sesin geldiği tarafa doğru döndüğümde, bana doğru yürüyen Kerem'i gördüm. Bu nerden çıktı şimdi, diye düşünürken, Arda'yla aynı fakültede olduklarını hatırladım.
"Merhaba." Kerem de olsa, tanıdık birini görmek iyi oldu.
"Arda yok." Nerden bildi ki, tabii burda başka ne işim olacak.
"Yaa, benim iki saat aram vardı da, Begüm'de yok, o yüzden buraya geldim." Adam iki kelimelik cümle kurdu diye tüm günümü anlattım.
Kafasını aşağı yukarı sallayıp "Birlikteler zaten." dedi.
"Hadi ya, Begüm sonra anlatırım, dedi. Bir sorun mu var? Kötü bir şey mi olmuş, niye abar topar gittiler?" diye soruları sıraladım, hiç es vermeden.
Kerem, üst dudağının kenarını ısırıp güldü. Adamı ayak üstü sorguya tuttum. Tamam deyip gitsene, öğrenirsin sonra nasıl olsa, ama yok, illa aklıma gelen bütün soruları sorucam.
"Yok, Esin teyze çağırmış."
"Esin teyze kim?" Kerem bana çok garip bir şey sormuşum gibi bakıyordu.
"Arda'nın annesi." Fazlasıyla garip bir şey sormuşum, evet. İnsan sevgilisinin annesinin adını bilmez mi? Ben de haklıyım ama her şey o kadar hızlı ilerliyor ki, nerdeyse kendi annemin adını unutucam.
Kerem yanımdan geçerek yürümeye başladı. Nereye gidiyor bu şimdi? İnsan bir görüşürüz Derin, kendine iyi bak, iki saatini de şurda geçir, güzel yerdir falan der. Arkama dönüp gittiği tarafa doğru baktım. Arabaya binip çalıştırdı. Sonra pencereyi açıp, "Orada dikilmeye devam mı edeceksin?" dedi.
"Ne yapayım?"
Gözlerini kısıp sanki çok garip bir şey demişim, gibi bakarak "Arabaya binebilirsin." dedi. Niye biniyorum ben şimdi senin arabana? Nereye gidicez, diyecektim ki sonra iki saat kadar boş vaktim olduğunu ve yapacak hiçbir işim olmadığını hatırladım.
"Derin, bin şu arabaya." Kerem Sayer biraz önce bana emir verdi, buna fazlasıyla pişman olacaktı. Hızlı adımlarla arabaya yürüdüm. Emniyet kemeri taktıktan sonra ona döndüm. "Emir kipinden hoşlanmam."
Arabayı okul çıkışına doğru sürerken bana kısa bir bakış attı. "Aklımda tutmaya çalışırım." Ukala. Ben tutmam için gerekli müdahaleyi yaparım, sen merak etme.