"İyi ki doğdun, Derin. İyi ki doğdun. Kocaman kız oldun, Derin. Kocaman kız oldun." Yatakta kıpırdandım. Tek gözümü aralayıp sesin geldiği tarafa baktım. Kayra, şarkı ritmiyle sözleri tekrarlıyordu, Begüm de tam yanında el çırpıyordu. Gözlerimi ovuşturdum, yatakta biraz doğrulup gülümsedim. Kayra, yatağın yanına gelip pastayı üflemem için bana uzattı. Pasta dediğim kocaman bir tabak dolusu pankekin üstüne boca edilmiş böğürtlen reçeli -en sevdiğim-. O kadar çok reçel dökmüşler ki gerçek bir pasta gibi duruyordu. Ortada duran tek mumu gürültülü bir şekilde üfledim.
Begüm tekrar el çırpıp "İyi ki doğdun." dedi. Beni öpmek için uzandığında Kayra, tabağı çalışma masamın üstüne bıraktı. Kayra kolumdan tutup beni yataktan çekerek çıkarttı, "Kocaman kız oldun Derincik." deyip göğsüne bastırarak sarıldı. Kocaman kız oldum ama hala 'Derincik'.
İkisine de bakıp gülümsedim. "Teşekkürler, siz de iyi ki varsınız." Gözlerimin dolduğunu fark ettim. Begüm'ün yüzünde kocaman içten bir gülümseme belirdi. Kayra ikimizi de kendine doğru çekerek sarıldı. Onlara sahip olduğum için çok şanslıydım.
Pankeklerin çoğunu tüketerek kahvaltıyı bitirdik. Arkama yaslanıp ellerimi göbeğime yerleştirdim. "Harika olmuş, nefes alacak yerim kalmadı."
Begüm, beni başıyla onayladı. Kayra yerinden kalktı. "Ee bunun üstüne şahane bir türk kahvesi gider. Nasıl olsun?"
Begüm'le aynı anda "Şekersiz." dedik. Tatlı tüketiminin doruğuna ulaşmıştık. Kayra, hemen çekmeceye yönelip cezveyi çıkarttı, kahve ve su ekleyip küçük ocağa yerleştirdi.
Begüm, çalan telefonunun sesini duymasıyla masadan kalktı. Odasına koşup telefonu açtı, birkaç saniye sonra koridordan sesi duyuluyordu.
"Hemen mi?" "Yarın gelsem, çok mu acil?" Kısa bir süre sonra, "Peki hemen geliyorum." deyip telefonu kapattı.
Bize doğru yürüyüp kapının yanında durdu. "Benim şirkete gitmem lazım, imzam gerekliymiş." Yüzünü buruşturdu. "Özür dilerim, iki saate dönücem ve doğum gününü kutlamalaya devam edeceğiz."
"Sorun değil." Gülümsedim. Gerçekten sorun değildi, hatta mümkünse işi uzun sürsün ve dışarı çıkamayıp evde takılalım.
Kayra, kahvaltılıkları dolaba yerleştirmeye başlayınca ona yardım etmek için yerimden kalktım.
Begüm odasına girip rekor bir sürede geri çıktı, hızla kapıya yöneldi, el sallayıp kapıyı arkasından kapattı. Ne bu acele? Başka zaman olsa sürünerek giderdi şirkete.
Mutfağı toparlayıp bulaşıkları makineye yerleştirdik.
"Derin, benim de bi spor merkezine uğramam lazım, bir müşteri hafta içi çalışamadığımızdan bugüne aldı çalışmayı."
"Tamam, git sen. Ben de bi duş alırım, kitap falan okurum. Her türlü ekicez bugünkü dersi." Son cümle keyfimi kaçırmıştı.
Kayra ayakkabılarını giyip kapıdan çıktı. İş kıyafetiyle ev kıyafetinin aynı olması ne büyük kolaylık.
Banyoya girip uzun hatta upuzun bir duş aldıktan sonra, buhardan görünmeyen aynaya soğuk su döküp görünür hale getirince yüzüme maske yaptım. Madem bugün doğum günüm biraz kendimle ilgileneyim. Dişlerimi her zamankinden daha yavaş ve özenle fırçaladım. Aynanın yanındaki dolaptan kokusuz deodorantı alıp koltuk altlarıma sıktıktan sonra boynuma, kollarıma ve bacaklarıma vücut kremi sürdüm; orman meyveleri kokulu.
Üstümde havluyla odaya dönünce yatağımın üstünde bir elbise kılıfı ve kutu gördüm.
Kutunun üstünde bir not vardı: