Kapının çalma sesiyle yataktan fırladım. Zilin sesine doğru gözüm kapalı yürürken, önce kolumu odanın kapısına sonra da ayak serçe parmağımı duvarın kenarına çarpmamın etkisiyle inleyerek kapıyı açtım. Bir yandan kolumu ovarken bir yandan da bana şaşkın gözlerle bakan Begüm'e gülümsedim. Her zamanki gibi kusursuz görünüyordu. Vaktinde uyanmış, duş almış, saçlarını kıvırmış, siyah deriye benzeyen dar paça pantolon, üstüne beyaz ipek gömlek, kolunda zincirli deri siyah çanta, ayağında topuklu siyah botlarla moda dergisinden fırlamış bir halde dikiliyordu karşımda.
"Ne oldu?" diye sordu, ovduğum koluma bakarken.
"Devire devire yürüyorum kapıları, duvarları." diye cevap verdim melodik bir tonlamayla.
Elindekileri mutfağa bıraktıktan sonra, odama geçip yatağıma oturdu. "Kahvaltı yapalım sonra da eşyalarını toplayalım." Dolabımın üstündeki valizlere bakıp, gülümsedi. "Bunlara sığar mı, yoksa kutu falan gerekir mi?" kendiyle konuşuyor gibi mırıldanırken araya girdim.
"Begüm, ne acelesi var. Bu ay bir bitseydi?" Tanışalı daha yirmi gün olmasına rağmen Begüm ona taşınmamı istiyordu. Koca evde tek başına sıkılıyormuş. Fikir kafama yatsa da bu kadar aceleye gelmesini istemiyordum. Biraz daha zaman geçse, birbirimizi tanısak, daha iyi olurdu. İlk söylediğinde annemi bahane ediyordum ama Begüm için hayır geçerli bir kelime olmadığından annemle konuşup ikna etmeyi başarmıştı.
"İtiraz etmek yok, geliyorsun o kadar. Hadi kahvaltı yapalım."
Etrafa gülücükler saçıyordu. Her durumda mutlu olacak bir neden bulabiliyordu. Ben çayı demlerken o da pastaneden aldığı börekleri tabağa dizmişti. Her şey hazır olunca oturup çayın demini almasını bekliyorduk.
"Arda gelecek, üç gibi." diyerek sessizliği böldü.
"Yaa, neden?" diye sordum bir yandan da bu duruma sırıtarak. Arda'nın adını duymamla gülümsemem bir oluyordu.
"Bize yardım etmeye, eşyalar için."
Begüm bana muzip bi gülücükle bakmıştı. "Mutlu mu olduk ne?"
"Sağ olsun, düşünmüş" dedim çayları doldururken.
"Aa çok düşüncelidir benim kuzenim. Kibardır, anlayışlıdır. Derdini, tasanı dinler, çözüm bulur. Bir tanedir." Gözlerimi dikip Begüme baktığımda, aynı anda gülmeye başladık. "Kerem gibi değildir" diye ekledi.
Şarkıyı mırıldanmaya başlamıştım.
"Varmadı Kerem gibi, kah görünüyor dibi. Kör kuyu, derin ateş, kah yeri meçhul."
"Derin!" diye çıkıştı.
Kahvaltıdan sonra hemen toplanmaya başladık. Tek bir oda olduğundan 1 saat içinde her şeyi toplamıştık. Kapının çalmasıyla yerimden fırladım.
"Hoş geldin, Arda," dedim sırıtarak.
"Selam, hazır mısınız?" diye sordu o da gülümseyerek. Bu çocuğun yüzünde beni hep gülümseten bir şey vardı. "Evet." dedim abartılı bir neşeyle. Eşyaları yüklenip arabaya taşıdık. Son kontrolleri yaptıktan sonra odayı kilitleyip anahtarı idareye teslim ettim, yeni evime doğru yola çıktık.
Begüm'ün evi üç oda bir salondu. İki odası kocamandı, bir de terası vardı. Kapıdan girince karşımıza çıkan hol evi ikiye bölmüştü. Sol tarafta mutfak ve salon vardı. Hole kapısı açılan küçük bir oda, küçük oda da bir tane yatak ve dolap vardı. Begüm'ün sık kullanmadığı kıyafetleri için. Küçük odanın yanındaki oda benimdi, koridorun sonundaki oda da Begüm'ün. Odamda iki kişilik kocaman bir yatak ve yatağın karşında kalan duvarda boydan boya bir askılık mevcuttu. Kenarlarında demirden raflarla, kapalı olmayan bir dolaptı aslında. Çalışma masasına ihtiyacım vardı öncelikli olarak. Ben odanın düzenini nasıl ayarlayacağımı düşünürken, Arda son valizi de getirip, yanıma bıraktı. Ona dönüp gülümseyerek, teşekkür ettim.