"Kerem, bugün çok eskiden sevdiğim bir filmi izledim, kızın çocuğa söylediği replik yine aynı yerden vurdu kalbimi. "Eğer bir çeşit tanrı varsa, bu bizim içimizde olamazdı, ne senin ne de benim, ama sadece şu aramızdaki küçük mesafede olurdu." Mesafe, bizim aramızda mesafe yok oysa bizim aramızda okyanus var, aşılması zor ülkeler var, bizim aramızda yüzyıl var. "
On ikinci defa sil tuşuna bastığımda, alttaki ses kaydına tıkladım.
"Arda beni affetti, garip değil mi? Eve gelmişlerdi, tam kadro, bir ara mutfakta denk geldik, 'Artık aramızda sorun yok Derin, gözlerini parkelerden çekebilirsin.' dedi. Rahatladım, onu kırmış olmak beni üzüyordu."
Devamını dinlemeden silip bir sonraki ses kaydına geçmeden nefes aldım. Diğer ses kaydı açıldığında dinlemekten çok uzaktaydım, aklıma dolan onca anı, onca acı, onca özlem odaklanmama engel oluyordu, son bir kez nefes alıp ses kaydını sildim.
"Hayatıma girmiş olmamanı dileyemeyecek kadar aciz olduğumu bugün öğrendim. Ne harika. Senden öncesi öylesine sıradan, öylesine boştu ki senin kargaşana aşık oldum ben, kafanın karışıklığı bile benim için takip edilmesi güzel bir olguydu, ben senin en karmaşık hallerini sevdim. Ben seninle karmaşayı sevdim, savrulmayı belki de en çok. Sen gidince bir süre daha savruldum, şimdi sahilin hiç iz değmemiş köşesindeki kayaya takılmış yırtık bir poşetim, durumum bundan ibaret, hiçbir rüzgar savrulmama yetecek kadar güçlü değil artık. "
Ses kaydını silip yerimden kalktım.
Kerem'in evlenmesine 9 gün, 6 saat, 23 dakika vardı. Zaman sadece rakamlardan oluşan önemsiz bir olgu olsaydı, ben 9 günlüğüne bir tatile çıkabilir ya da Mersin'e gidip ailemi görebilirdim. Ama zaman önümüzdeki dokuz gün derimi delip altında iz bırakacaktı, zaman gözlerimi biraz daha ifadesizleştirecek, sesimi bir fısıltıya dönüştürecek, benliğimi biraz daha önemsizleştirecekti. Zaman benimle 9 günlük bir savaşa soyunmuş ve galibiyetini ilk andan ilan etmişti. Direnecek ya da kendimi savunacak gücüm olmadığından değil, kazanmamın bir anlamı olmadığından.
"Derin." Begüm'ün sesi duvarları dahi hizaya getirecek güçte duyulduğunda odamdan çıktım.
"Ne yapıyorsun orada saatlerdir?" Elindeki iki kupadan birini bana uzattı. Çayın buharı burnuma dolarken mırıldandım. "Yeniliyorum."
Salona geçip en sevdiği kırmızı koltuğa kurulduğunda bacakların üst üste getirdi.
"Yarın gidip sana güzel bir elbise alıyoruz." dedi çayından üçüncü yudumu alırken.
Çayımı yudumlarken kaşlarımı 'neden' manasında kaldırdım.
Saçlarının ucunu inceleyerek "Düğün için." dedi.
Öksürerek elimdeki bardağı önümde duran sehpaya bıraktım. Nefes alamayacak kadar öksürürken bir yandan da Begüm'e ciddi olup olmadığını anlamak için bakıyordum.
Sonunda sakinleştiğimde bakışlarımı tekrar sarışın cadıya çevirdim.
"Güzel mizah." Gözlerimi devirmeye çalışsam da bu sanki tavanda aradığım şeyin yerde olduğunu hatırlamışım gibi saçma bir eyleme dönüştü.
"Çok ciddiyim düğüne geleceksin, itirazı olan var mı, kısmında da çıkıp itirazını söyleyeceksin sonra da Kerem'i kolundan tutup kaldıracaksın-"
Kahkaha atmaya başladığımda cümlesini bitirmeden gözlerini bana dikti. Kaşları çatılırken öne doğru eğildi. "Daha iyi bir planın var mı?"
Kahkaha atmayı kesip başımı hızla salladım.
"Evlenmesine izin vereceğiz." Begüm sanki biraz önce, Arda'yla da ben evlenirim demişim gibi yüzüme baktığında son çare gülümsedim.