Odamda, bir yatağın olduğu tarafa doğru, bir kapıya doğru yürüyerek volta atıyordum. Bunu son yarım saattir, Yıldız parkı gezimizden sonra Kerem'in beni eve bırakmasından beri yapıyordum. Evde kimse yoktu, saat neredeyse beşe geliyordu. Kayra'nın işi yedi gibi biter ve Begüm'ün ne zaman geleceği asla belli olmaz. Odamda değişiklik yapmak en iyisi diye düşündüm. Uzun askılıkların olduğu tarafata bir değişiklik yapamam çünkü demir çubuklar duvara bağlı. Yatağımla, masamın yerini değiştirebilirim ama o zaman da güneş direkt yatağıma doğar ki bu sabahları beni uyutmaz. Uzun, yere kadar uzanan mor perdelerime baktım, hayır, onları fazlasıyla seviyordum. Buldum. Uzun zamandır duvara monte etmem için bekleyen tahta raflar var. Koşarak terasa gittim, Üç parçadan oluşan iki metrelik tahtaları, talimatları okuyarak duvara bağlamaya karar verdim. Bu kullanım talimatlarını daha açıklayıcı yazsalar olmuyor mu, matkaba ihtiyacım var ve daha önce matkap kullanmadım. Ayrıca evde bulunduğunu bile sanmıyorum. Arka cebimden telefonu çekip hızlı aramadan ikiyi tuşlayarak Kayra'yı aradım.
''Söyle canım?'' diye açtı telefonu. En yakın arkadaş dediğin böyle olur.
''Kayra, evde matkap var mı?'' dedim telaşla. Sesim fazlasıyla panik halinde çıkmıştı.
''Matkap mı? Kimi deşeceksin?'' Sesinden keyifli olduğu anlaşılıyordu.
''Beni oyalamaya devam edersen, seni.''
''Dur kızım sakin, kim delirtti yine seni?'' Ciddileşmişti.
''Kullanım talimatı yazıcıları.'' Sesim daha sakin ve yumuşak çıktı.
''Öyle bir topluluk olduğunu bilmiyordum, Derincik.'' dedi bana böyle hitap etmesine sinirlendiğimi bilmiyormuş gibi.
''Kayra!'' diye çıkıştım.
''Tamam, tamam. Terasta var ama her ne yapacaksan beni bekle, bir saate evde olurum.''
''Peki.'' diyerek uysal bir tavırla kapattım telefonu.
Tahtaları yatağımın kenarına yaslayıp büyük çoğunluğu hala kolilerde duran kitaplarımı odama taşıdım. Kitaplığı takacak fırsat bulamadığımdan kolileri açmamıştım.
Her rafa bir kategori dizerim diye düşünerek, türlere göre kitapları ayırmaya başladım. Romanları en alta dizerim, fazlasıyla kalın olduklarından üste hoş görünmezler. Şiirleri orta rafa, en çok şiir kitapları var ama ince olduklarından bir rafa sığarlar. Bu iki türün dışında kalanlarda en üst rafa. Romanlar ve diğelerini çalışma masamın üstünde bir kule olacak şekilde ayırdıktan sonra şiir kitaplarımı karıştırmaya karar verdim.
Yatağın tam karşısındaki duvarın dibine attığım iki pofuduk minderin ortasına bagdaş kurarak oturdum. İçinde sadece şiir kitaplarının kaldığı koliyi yanıma çektip elimi içine daldırdım. Belli belirsiz gülümseyerek içlerinden birini tutup çıkarttım, Umay Umay. Gözlerimi kapatıp sayfaları hızla çevirdim, bir sayfada durup gözlerimi açtım.
“Denizin üzerinde, kibrit kutularından bir ev kur bana. Tuzlu su, bütün kibrit uçlarını sakinleştirir. Yangınsız, tutkusuz, şehvetsiz kalırız öylece. Belki, işte belki o zaman aşık oluruz ikimiz, sen bana, ben sana.”
Kitabı biraz daha karıştırdıktan sonra minderin kenarına bıraktım. Ne zamandır okumuyordum, ne zamandır 'kalbimin yakınında' tutmuyordum bu kitapları. Aldığım her kitap için ayrı bir tarih düşmüşüm ilk sayfalarına, bazılarının aralarından küçük not kağıtları ve fotoğraflar çıkıyordu. Elimi tekrar kutuya daldırdım, kolinin kenarına sıkışmış bir kitabı çıkarttım, Haydar Ergülen.