"Sizde fazla mavi var mı,
fazla bir gökyüzü,
fazla bir cumartesi,
fazla bir gülüş?
Sizde fazla bir hayat var mı?"
Haydar Ergülen
8 Aralık 2012, Cumartesi
Begüm'ü atlatmak için sabah onda evden çıktım. Neyse ki uyuyordu, Kayra onu oyalamak için evde kaldı. Arda'nın çok önemli toplantılarından biri daha var bugün, akşama doğru gelebilecek. Burak ve Buse'den yardım isteyebilirdim ama Buse'nin öldürücü bakışlarıyla uğraşabilecek ruh halinde değildim.
Tekneye ulaştığımda etrafta kimse yoktu. Aşağı katı da kontrol ettikten sonra tekrar yukarı çıkıp yemek masasının yanındaki koltuklara oturdum. Kaçta geleceklerini bilmediğimden erken gelmiştim. Kerem'i arayıp sorsam daha iyi olurdu ama onu evlerine gittiğim günden beri görmedim. Üstünden günler geçmesine rağmen ne okulda ne de evde karşılaşmıştık. Onu görünce nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. İlk kez biri canımı böylesine yakmıştı, çok kızgındım ve daha kötüsü bu durumu düşündükçe kendimi çok güçsüz hissediyordum. Oraya niye gittim, Kerem'e ne hakla hesap sordum, onun canımı böyle yakmasına nasıl izin verdim, diye düşünüp duruyordum. Kerem'in bir metre ötesi sarı çizgi artık benim için, bir daha o çizgiyi aşmam.
Telefonu çıkartıp baktığımda bir saat geçtiğini fark ettim, yerimden kalkıp teknenin burun tarafına doğru yürüdüm. Hava güneşliydi, denizden gelen esinti biraz ürpertse de, demirlere yaslanıp başımı güneşe kaldırdım. Gözlerimi kapattım.
Seslerin geldiği tarafa doğru döndüğümde birilerinin geldiğini fark ettim. Hızlı adımlarla teknenin ortasına doğru yürümeye başladım. Esmer, koyu kahverengi gözlü, bir kadın ve iki erkekten oluşan bir ekipti. Kadın beni görünce bana doğru yaklaşıp "Merhaba Derin Hanım, ben Sibel, organizatörüm." diyerek elini uzattı. Elini, adımı nereden bildiğini düşünerek sıktım. Belli ki Kerem'den talimat almıştı.
"Kerem Bey, her şeyin sizin istediğiniz gibi olmasını istedi. Aklınızda nasıl bir konsept var?" Konsept mi, hiç düşünmemiştim. Daha önce hiç parti yapmadım, hatta böyle bir partide bulunmadım bile. Her şeyin benim istediğim gibi olmasını istemişmiş, sanki bu onu affettirirmiş gibi.
"Ben eğlenceli olmasını istiyorum. Yani renkli." Harika, on altı yaşında olduğumu düşünecek.
Kalın askılı, koyu mor, dizinde biten elbisesi tüm vücudunu kavramıştı. Saçları belinin altına kadar düz bir şekilde uzanıyordu. Ayağında on santim siyah topuklu ayakkabılarla, üstündeki siyah ceketi resmi bir duruş kazandırmıştı. Başını anlıyorum der gibi sakladıktan sonra yemek masasının arkasındaki koltukların birine oturup elindeki dosyaları masaya bıraktı.
Saçımı tepeden toplayıp beyaz kot pantolan, renkli bir tişört ve düz taban spor ayakkabılar giymiştim. On altı yaşında göründüğüme eminim.
Yanındaki koltuğa oturup dosyaları açmasını bekledim.
Yarım saat kadar bana önerilerde bulunduktan sonra teknenin etrafını renkli balonlarla süsleyip içkilerin de renkli olmasına karar verdik. Daha şık konseptleri denemek istese de benim renkli ısrarıma daha fazla dayanamadı.
Yerinden kalktı, teknenin girişinde duran uzun boylu zayıf çocuğun yanına gidip bir şeyler söyledi.
**
Süslemeler bitmek üzereyken, yemek şirketinden iki kişi gelip yemek masasının üstüne atıştırmalık tabakları hazırlayıp servise hazır bir şekle getirdiler. Çok fazla insan ve yapılacak az iş olduğundan, tekrar teknenin burun tarafına gittim.