İZ ŞAFAK KAHRAMAN

131 10 12
                                    

    Arkamı döndüğümde Burçak'ın beğendiği çocuğun en yakın arkadaşı karşımdaydı. İçimden telefonumun sesini kıstığım için şükrediyordum ama bir yandan da Burçak ve Nova'ya sövüyordum.
    "Ne yapıyorsun burada?" Dediğinde 'uf snne be slk' dememek için kendimi zor tuttum.
    "Ee şey m-müdür sınıf defterini getirmemi i-istedi." Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Bir elimdeki telefona, bir bana baktı. Sınıf defterini aldım ve yavaş yavaş kapıya yürüdüm. O kenara çekilince bir adım attım. Tam koridora çıkacaktım ama o telefonu tuttuğum kolumu yakaladı. Vurun beni öldürün diye bağırmak istiyordum.
    Sert bir şekilde, "Sınıf defterini ben götürürüm." dedi. O sırada kapıda Burçak ve Nova belirdi. Onlar gelince beni bıraktı ve gitti. Tamam. Kabul ediyorum çok korktum ve böyle bir şey beklemiyordum.
                       ~~~~~~~~~~~~
    Aradan günler geçmişti. Zenginin ve arkadaşının adını öğrenmiştik. Eser ve Erdi... Ayrılmaz ikili. Burçak çok mutlu olmuştu. Tabi başarısız operasyonu saymazsak ben de sevinmiştim.
    Her şey çok güzel gidiyordu. Hatta aşırı güzel. Sanki yıllardır yalnız olmam 'Nova ve Burçak' ı beklememdendi. Evet eskiden çok yakın bir arkadaşım vardı ancak eskisi kadar iyi değildi aramız. Hatta 5 ay falan konuşmadık ama sonra mesaj attı falan barıştık. Ama Nova ve Burçak ile sanki yıllardır yakınmışız gibi. Yıllar sonra koca bulan kız, ilk defa çayıra çıkan inek gibiydim. Deli gibi dans etmek geliyordu içimden.
                    ~~~~~~~~~~~~~
    Haftanın ilk günü. Ihh lanet pazartesi. Annem ve kardeşim Deniz'in sesi geliyordu. Yataktan kalkıp hazırlamaya başladım. Ayy bu gün maç vaar! Hemen çantama okul şalını tıktım ve okula geldim. Okulda ayrı bir coşku vardı. Zaten okulun içindeki bayraklardan ve pankartlardan bahsetmiyorum bile.
Sınıfa gittim ve  gitmemle şok dalgasının bütün vücudumda gezinmesi bir oldu.
    Gökmen ve arkadaşları,bizim sınıftaydı. Üzerine Gökmen,  benim sıramda oturuyordu. Yavaş yavaş ona doğru gitmeye başladım. O da bana bakıyordu. Sıranın başına ve onun yanına geldim. Konuşmam lazımdı ama onun kahve gözleri 'sus konuşma gözlerimiz konuşsun' diyordu. Beynime konuş diye talimat veriyordum ancak ağzımdan ses çıkmıyordu.
    Gökmen ne oldu dercesine kafasını sallayınca kendime geldim.
    "Ee şey burada oturuyorum da yerime geçebilir miyim? Diyecektim." Çok heyecanlandım ve hatta kalpten gidebilirdim o an. Bana baktı, baktı sonra kalkmadı yana kaydı.
    "Buyur otur." Dedi göz kırparak. Bu çocuk göz kırparak ateş ediyordu. Elim ayağım titreye titreye oturdum. Ardından çantamdan asla ayırmadığım ve okumaya doyamadığım Tunç İlkman'nın 'Bir Gün Beni  Ağlayacaksın'  ı çıkardım. Gözlerimi kapattım ve herhangi bir sayfayı açtım.
-TÜM MUTSUZLUKLARIN BELKI BIRINI HAK ETMEK ICINDIR-
    İşte bu en sevdiğim sözdü. Hafifçe gülümsedim. Şansım benden yana diye geçirdim içimden. "Belki de" diye bir ses geldi yanımdan. Ne oluyor diye baktığımda Gökmen sözü işaret ederek yineledi "Belki de". Gülümsedim. O sırada sıra arkadaşım Janset geldi. Bir bana, bir Gökmen'e baktı. Hafif öksürdükten sonra yapmacık bir heyecanla "Bugün maç var. Ee Şafak, boyaları getirdin mi?" diye sordu. Ben de evet manasında başımı salladım.
    "Artık geçsem yerime ne dersiniz?" diyince Janset, uf! yalak ne yapıyorsun Hayır sen niye geldin ki? dememek için kendimi zor tuttum. Ayaklandık ve  Gökmen sıradan çıktı, Janset sıraya geçti falan falan... Gökmen sınıftan çıkmadan önce dönüp "Kitabı bir günlüğüne alabilir miyim?" Deyince kitabın yanında kendimi hediye veriyorum diye mırıldandım. Sanırsam azıcık sesli şekilde söylemiş olacağım ki Janset beni dürttü ve Gökmen de tabiki anlamadım bakışları attı. Hemen kendime gelip, "Tabi tabi, alabilirsin." Dedim. Gökmen gidince olanları Janset'e anlattım ve güldük. Bizi gülerek gören Burçak ve Nova yanımıza koştu.Burçak, "Hayırdır kız? Bu ne gülme sabah sabah. Görende Gökmen ile konuştun sanacak." Dedi ve kıkırdadı. Zaten biz de bunu bekliyormuş gibi daha çok gülmeye başladık. Ben gülmekten konuşamayınca Janset atladı.
    "Sabah okula bir geldim. Bunlar Gökmen'le beraber oturuyorlar. Üzerine Gökmen, İz Şafak Hanımefendi'nin bize bile vermediği
"Bir gün Beni Ağlayacaksın" ı istedi ve bizim kız ne dedi biliyor musunuz? Kitabın yanında kendimi de hediye veriyorum dedi." Dedi ve ortada bir kahkaha koptu. Ne salağım Diye geçirdim içimden.
    "Bir gülmeyi kesin ya Eser veya Bulut gelse siz ne dersiniz. Her neyse sonuçta konuştuk ve benden kitabımı istedi ben de verdim. Ay cok güzeldi be... Bir de göz kırptı diyor ki gel beni ye gel beni ye" dedim ve derse başladık.
                      ~~~~~~~~~~~~
    Kızların yüzünü yüz boyasıyla boyama çalışıyordum. Sırf maç için mavi ve sarı renk almıştık. Ve maalesef onların yüzlerini de ben boyamak zorunda kaldım.
    "Ya Nova bir gülme boyayamıyorum." Dedikçe Nova'ya daha çok gülüyordu. Zor olsa da bitirdim. Sevimlice gülümsedim ve gözlerimi kapattım "Bana kim yapacak?" Diyerek bekledim. Ancak kimseden ses gelmeyince "Aman ben kendim yaparım hıh.." diyip tuvalete gittim.
                          ~~~~~~~~
    Spor salonundaydik ve canım okulum slogan atarken ben maçı izliyordum. Basket maçları en sevdiğim.. Gerçekten bizim takım harika ötesiydi.
    Benim gözlerim maçtayken Burçak'ın gözleri Eser'de, Nova'nın gözleri Bulut'ta ve Janset'in ise telefondaydı.
    Burçak ve Eser'i çok yakıştırıyordum. Eser gerçekten çok büyüktü. Her anlamda. Yani dışarda görsem 25-26 yaşında derim. Ama karakterli birine benziyordu. Dışardan... Her tenefüste 'hiçbir seyli pane' alırdı ve biz de bir süre sona ona "PANE KANATLI ZENGIN" demeye başladık.
    Ayrıca Nova ve Bulut'u çok yakıştırıyordum. Nova beyaz tenli ve mavi gözlüydü, upuzun saçları vardı. Bulut da beyaz tenliydi ancak kahve gözlüydü. Bunlar aile olsa koalisyonu düşünemiyorum.
                        ~~~~~~~~~~
    Maç bitmişti ve biz kazanmıştık. Artık okula dönecektik ama biz kızlarla yemek yemeğe gitmeyi tercih ettik. Okulum hala bağırıyordu. Gökmen ve arkadaşların ellerinde torpil vardı. Rakiplerimize atıyorlardı. Ve şansa bakın ki, Gökmen'nin attığı torpil benim kafama geliyordu ki ben son dakika yere attım kendimi. Ayağa kalktığımda Gökmen ile göz göze geldik. Bir sürü kişi başımda 'iyi misin, bir yerine gelmedi dimi?' Derken Gökmen sadece bakmakla yetindi. Bilerek mi atmıştı? Yapmış olamazdı. Bilerek niye atsın ki? Sonuçta daha bu sabah benim kitabımı almıştı. Ve bana göz kırpmıştı. Evet aramızda bir şey yoktu ama, yani atmazdı dimi? E o zaman bilerek atmadıysa niye özür dilemeye gelmedi  ve uzaktan ruhsuzca baktı? Gözlerimden yaş geldiğini hissettim. Olamazdı. Ağlamak istemiyordum ve oradan koşarak uzaklaştım. Ismimi sürekli duyuyordum  ama  arkamı dönmedim. Koştum... Ve sadece ağlamak istedim. Sadece ağlamak...

4 ElementHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin