''Merhaba? Kimse yok mu?''Seslenişlerimden sonra kulübeden orta yaşlı bir adam çıkmıştı sonunda.
''Gecenin bu saatinde ne istiyorsun?'' dedi, adam gerçekten sevimsiz gözüküyordu.
''Tekne kiralamak istiyoruz.''
''Sabah gel.'' dedi içeri yönelirken.
''İstediğinin üç katını veririm!'' diye bağırdığımda durdu.
''Üç katı mı?''
Önce baştan aşağıya süzdükten sonra beni, herhalde gerçekten param olup olmadığını anlamak istiyordu, ''Nereye gitmek istiyorsun?'' dedi.
Kıyafetlerim yeterince gösterişliydi ve paranın açamayacağı kapı da yoktu.
''Teb.'' dedim adam başını sallayıp hazırlık yapacağını, biraz beklemem gerektiğini söyledi.
Aslında biraz korkuyordum. Bizi ihbar edebilirdi. Ve yakalanıp da çantamdaki tacı bulurlarsa bu sefer kurtulmamız imkansızdı.
Jungkook'un yanına dönüp hazırlıklar tamamlandığında yola çıkacağımızı söyledim. Başını salladı.
''Bak, gerçekten üzgünüm.''
''Sorun yok. Bu seni kurtaracaksa sonsuza kadar birinin yatağında olabilirim.''
Ah, gerçekten bu çocuk...
Beni durdurmasına fırsat vermeden kollarımı ona doladım. Yüzünü göremesem de gülümsediğinden emindim.
''Seninle ne yapacağım ben?''
Kıkırtılarla adamın hazırlanmasını bekledik. İşaret verdiğinde de tekneye yerleşmiştik, ücretin yarısını şimdi yarısını da Teb'e vardığımızda ödeyeceğimize dair anlaştığımızda.
Şimdi yola çıkalı birkaç saat olmuştu ve tekneyi kullanan adamın önünü nasıl gördüğünü bilmiyordum. Nehir fazla dalgalıydı ve de karanlık. Batma endişesiyle sıkı sıkı sarılmıştım teknenin ortasındaki direğe. Jungkook, yine, kusmakla meşguldü. Adam bu yüzden sürekli homurdanıyordu.
''O suyu içiyoruz biz.'' demişti sonunda.
Birkaç kilometre ilerimizdeki hareketliliği fark ettiğimde yerimden doğrulup Jungkook'u tutarak salladım. Bu hareketim onun daha çok midesinin bulanmasına neden olmuştu.
''Yakalandık!''
''Yüce Ra, koru bizi!'' dedi adam ağlamaklı bir sesle, diz çöküp birleştirdiği ellerini havaya doğru kaldırmıştı.
Jungkook, sonunda, neler olduğunu fark ettiğinde ''Bu da ne?'' demişti.
''Apep!''
Adam artık ağlıyordu. Jungkook geriye doğru sendeledi. Apep, Mısırlılar'ın askeri bir birimi falan mıydı acaba? Bilmiyordum. Ve eğer öyleyse, nehrin ortasında ne işi vardı bunların?
''Antik Mısır'da öleceğim! Hem de bir yarı tanrıyla seviştikten sonra!''
''Apep ne?'' dediğimde ikisi de şaşkınca bana dönmüştü. Ne yani, Apep'in ne olduğunu bilmemek suç muydu?
''Kaosun ve karanlığın sembolü, Nil'in canavarı.'' dedi Jungkook.
Adam artık şaşkınca bize değil, nehrin orta yerinde Kraken gibi ortaya çıkmış olan devasa yılana bakıyordu. Gerçekten de devasaydı. Hayvanat bahçesinde böylesini göremezdiniz. Adam yere kapanıp ağlamaya devam ederken biz öylece yerimizde duruyorduk. Nereden geliyor bu rahatlık diyorsanız, açıklayayım. Seth, firavunluğu kaybettiğinde Apep'le Ra'ya karşı birleşmişti. Bu detayı, Jungkook onun için Nil'in canavarı dediğinde hatırlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semi-Gods of Egypt - Yoonmin
Fanfiction''Bana Horus'un gözünü getirin, ben de sizi evinize yollayayım.'' | Devamı: Semi Gods Among Us Yan Hikaye: Children of the Gods