"Artık Horus tanrılar arasındaki yerini almıştı ve Osiris, Set ile mücadele etmenin zamanının geldiğine karar verdi. Horus' un, babasının intikamını almak için hazır olup olmadığını sınadı. ''Bir erkeğin yapabileceği en onurlu iş nedir?'' diye sordu oğluna.
Horus yanıt verdi, ''Annesine veya babasına zarar vermiş bir kişiden intikam almaktır.''
''Bir savaşçı için en yaralı hayvan hangisidir?'' diye sordu babası. ''Bir at.'' diye yanıt verdi Horus. Babası şaşkınlıkla, ''Neden bir aslan değil?'' diye sordu. Horus yanıt verdi: ''Bir aslan daha güçlüdür, fakat bir at daha hızlıdır. Bu yüzden at, kaçan düşmanı ele geçirmek için aslandan daha yararlı olabilir.''Namjoon anlattığı şeyi bitirdiğinde memnuniyetle gülümsedi.
Yola çıkalı üç gün oluyordu ve yol boyunca bize bir şeyler anlatıp durmuştu. Az önce anlattığı şeyi de biz deveye binerken Taehyung'un neden ata bindiğini sormamız üzerine anlatmıştı. Taehyung'un babasının en yararlı hayvanın at olduğunu söylediği için ata bindiğini söylemesi yeterliydi oysa. Ve artık bir devemiz vardı. Ben öne oturmuştum, ki buna çok hevesliydim, Jungkook da arkama oturmuştu. Teb'te, başkentte olması gereken kralın evi Edfu'daydı. Bunun nedenini sorduğumda Namjoon, kısa bir süreliğine böyle olduğunu söylemişti.
Jungkook kollarını belime sarıp yanağını omzuma dayadı. Birkaç saniye sonra yavaşlayan nefesinden uyuduğunu anlamıştım. Ve tenime çarpan nefesi dövmemi yakıyordu sanki. Jungkook'la alakası olacağını sanmıyordum ama o yaslanmaya başladıktan sonra yanmaya başlamıştı.
''Sadece tesadüf.'' diye mırıldandım kendi kendime.
Acıyı görmezden gelerek Namjoon'a döndüm.
''Bizi neden Edfu'ya götürüyorsunuz?''
Namjoon'un devesi hemen yanımızadaydı. O da bir tanrı çocuğuydu ve Taehyung gibi en önden gitmesi gerekiyordu. Ama Taehyung, bize eşlik etmesini söylediği için bizimledi, kafilenin en ortasında.
''Seth'in oğluyla anlaşma yaptın ve öleceksin. Sence yeterli bir sebep değil mi bu?''
Ama umursamadığını da söylemişti Taehyung. Hoseok'un adını duyduktan sonra bize yardım etmesi şüphe uyandırıcı değil miydi?
Askerlerden biri fırtına olduğunu haber veren boruyu çaldığında önce Jungkook'un, sonra da kendi yüzümü sarmıştım. Kum fırtınaları berbattı. Fırtına dinene kadar kafile durmuştu. Zaten hareket etmemiz de imkansızdı bu şartlar altında. Jungkook hafifçe kımıldamıştı bu süre içerisinde ama doğrulup daha fazlasına maruz kalmaması için onu sabit tutmaya çalışmıştım. Arkadaşlığımızda beni koruyan taraf hep Jungkook olurdu ve şimdi ben onu koruyordum. Bu biraz tuhaf ve komik hissettirmişti.
Fırtına dindiğinde develer kontrol edilip yola çıkıldı. Yolculuk günlerce sürmüştü ve devenin üzerinde geçirdiğim o kadar zamandan sonra hevesim kaçmıştı. Hatta bir daha deve bile görmek istemiyordum. Arada sırada piramite benzer yapılar görmüş olsak da bunların piramit olup olmadığını bilmiyordum.
''Seth oğlu sana kızgın.''
Namjoon'u duymamazlıktan geldim.
''Ona ihanet ettiğini düşünüyor büyük ihtimalle. Ve ihanet edilecek en yanlış tanrıyı seçmişsin.''
Ona ihanet etmemiştim. Güzel bedenim, elbette öyleydi, çürümeden o gözü alıp önce Yoongi'nin yanına ardından da evime gidecektim. Tabi önce diğer gözü de bulmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semi-Gods of Egypt - Yoonmin
Fanfiction''Bana Horus'un gözünü getirin, ben de sizi evinize yollayayım.'' | Devamı: Semi Gods Among Us Yan Hikaye: Children of the Gods