Altımda daha önce hissetmediğim bir yumuşaklığı hissederek uyanmıştım. Ve de burnumdaki ıslaklıkla da. Gözlerimi usul usul açarak burnumu ıslatan şeye baktım. Küçük patilerini göğsüme dayamış yüzümü yalayan bir Mısır Mausuyla karşılaşmıştım. Kedileri sevdiğim için ve Mısır Mausu da fazla pahalı bir cins olduğu için kolaylıkla ne olduğunu çıkartabilmiştim bu kedinin. Yanlış anlamayın, hayvan ticaretine elbette karşıydım. Sadece biraz fazla araştırma yapmıştım kediler hakkında.Antik Mısır'da kedilerin kutsal olduğunu da biliyordum. Hatta kedi başlı bir tanrıça bile vardı. Ama bunun bir alakası olup olmadığını bilmiyordum. Aklıma gelmişti sadece.
Kediler, buğdayları farelerden koruyordu. Bu yüzden de zamanla Tanrı olarak görülmeye bile başlanmışlardı. Ama şu an kedilerin buradaki konumunu bilmiyordum. Bu güzden olabildiğince nazik davranarak onu kucağımdan indirdim. Aslında şu tüysüz olan kedilerle, Sfenks'lerle karşılaşmayı beklerdim. Çünkü hep o kediler gösterilirdi filmlerde vs. Ama her ne kadar popüler kültürde olsa da heykellerde ve resimlerdeki kedilerin Mısır Mausu olduğunu biliyordum. Sfenks'ler Kanada kökenliydi bir kere.
''Merhaba, ufaklık. Nerede olduğumu biliyor musun?'' dedim başını okşarken.
Çünkü ben bilmiyordum.
En son Yoongi'nin yanında, devedeydim. Bu kadar kısa sürede tapınapa varmış olamazdık. Ya da olabilirdik. Sonuçta çöl onundu.
Kapılar gürültülü bir şekilde açılıp içeriye gösterili kıyafetleriyle bir grup kadın girmişti. Kedi onları görünce şimşek hızıyla ortadan kayboldu. Onlar sanki ben yokmuşum gibi geniş odanın diğer ucundaki küveti doldururken ben de ortadan kaybolan kediyi aramaya başlamıştım. Ve bir boy aynasının önünden geçene kadar çıplak olduğumu fark etmemiştim bile. Çıplaktım. Tamamen olmasa da çıplaktım. Belimi örten bir kumaş vardı sadece üzerimde. Kolum da ince bir bandajla sarılmıştı. Ve ben tüm bunlar olurken mışıl mışıl uyumuştum.
''Banyonuz hazır.'' dedi kadınlardan biri.
Sesinde çekingenlik vardı.
''T-Teşekkür ederim?''
Banyoya yöneldiğimde suya girmek için kadınları bekledim ama kıpırdamamışlardı bile yerlerinden.
''Ş-Şey... Siz burada mı duracaksınız?''
Kim olduğunu bilmediğim bir grup kadının yanında yıkanamazdım.
İçlerinden biri kıkırdadı.
''Sizi biz yıkayacağız, efendim.''
''N-Ne?''
''Ya da ben mi yıkamalıyım?''
Enseme çarpan sesle ufak bir çığlık atıp kendimi suyun içinde bulmuştum. Kadınlarla beraber gülmeye başlayan Yoongi, elini ensesine atmıştı bana bakarken. Bu haliyle havalı, utangaç çocuklara benziyordu.
''Bizi yalnız bırakın.'' dedi kendi kahkahası bittiğinde. Oda bir anda sessizleşmişti. Kadınlar selam verip odadan çıktığında Yoongi gülmeye devam etti.
''Komik değildi!'' dedim ayağa kalkmaya çalışırken.
''Komikti.''
Beni geri ittirdi suya.
''Yıkan. Sonra da salona gel, yemek yiyelim.''
O odadan çıkarken ellerimle yüzümü kapattım. Bir an evli çiftler gibi olduğumuzu düşünmüştüm. Ama bu saçmaydı. O bir yarı tanrı falandı ve bilmem kaç yüz yaşındaydı. Bende daha ödevini bitiremeyen liseli bir gençtim. Her ne kadar insan bedeniyle aramızdaki yaş farkı azalıyor olsa da aramızda çok önemli bir şey vardı. Asırlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semi-Gods of Egypt - Yoonmin
Fanfiction''Bana Horus'un gözünü getirin, ben de sizi evinize yollayayım.'' | Devamı: Semi Gods Among Us Yan Hikaye: Children of the Gods