1- Küre

1.2K 69 91
                                    

Başındaki ağrının nedenini hala çözememişti. Minibüsün boğucu havası tüm benliğini yok ediyordu. Mevsimlerden sonbahardı ve her gün bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu.

Yanındaki çocuk yüksek sesle şarkılar dinliyordu. Arka koltukta birbirleriyle didişen iki küçük kardeşi azarlayarak bir yere varacağını sanan kadıncağızın fısıltılarla döktüğü onca feryat. En arkada yan yana dizilmiş koltuklarda uyuyan yaşlı amcaların değişik tonlarda horlamaları, bir saatlik yolculuğunun mahvoluş kahramanlarıydı. Zaten bir minibüs yolculuğu ne kadar iyi olabilirdi ki. Sanmayın ki bedava numune vereceklerini. Dar koltuklar, açılamayan camlar, kusan çocuklar. Şu an hepsi Duru'ya sinir bozucu geliyordu. Biraz ferahlamak için üzerindeki yağmurluğunu çıkarttı ve dizlerinin üzerine koydu.

Terlemişti. Hava ne kadar soğuk oluyorsa, o kadar çok klimayı açıyorlar, minibüsün içi daha çok boğucu bir atmosfere sahip oluyordu.

Elleriyle boynundaki terleri sildi ve omzuna düşen simsiyah kısa saçlarını toparladı. Az bir şey kıpraştı, uyuşan poposunu rahatlattı ve dimdik oturdu. Arada ofluyor, elini yelpaze gibi sallayıp nefes almaya çabalıyordu.

Huzursuzdu. Geçirebileceği en kötü yolculuktu. Arkasına döndü ve onu asla yarı yolda bırakmayan arkadaşı Duhan'a baktı. Göz kapaklarının ağırlaştığını görebiliyordu.

Aniden omzunda bir darbe hissetti. İrkildi. Hafifçe yerinden sıçradı ve şaşkınlıkla yanında oturan çocuğa baktı. Başı omzuna düşmüştü. Çocuk aldığı darbe esnasında başını hemen doğrulttu, elini özür dilerim dercesine kaldırdı ve başını cama yaslayıp uykusuna devam etti.

Duru, tekrar oflayacaktı ki ıslak asfalttan bir ciyaklama sesi duyuldu, en öndeki kadın bir çığlık attı, şoför direksiyonu aniden sağa kırdı ve taklalar atmaya başladılar. Alabora oluyorlar, minibüs yuvarlandıkça yuvarlanıyordu.

Duru ne olduğunu kestiremeden yerinden fırladı ve oraya buraya savrulmaya başladı. Bazen diğer insanlarla çarpışıyor bazen ise yerde sekip tavana çarpıyordu. Şuursuzca savrulurken camdan dışarı fırladı. Islak asfaltın üzerinde bir kaç metre sürüklendi ve durdu. Minibüs ise, bir kaç takladan daha sonra durdu. Yağan yağmurun asfaltı döverken çıkardığı ses haricinde çıt çıkmıyordu.

Duru cam parçalarının üzerinde yan yatmış, baygın bir şekilde yatıyordu. Yağmurda bardaktan boşalırcasına yağıyor, Duru'yu ıslatıyordu.

▪▪▪

Kendine gelmeye başlamıştı. Kafası iki kat daha zonkluyordu. Elleri, başı, burnu hep kan içerisindeydi. Ne olduğunu hala kestirememiş gibi kanayan burnunu elledi. Eline bulaşan kana bakıp irkildi. Hemen kafasını kaldırıp etrafıma bakmaya çalışır çalışmaz bacağına ani bir acı saplandı. Bacağını sıktı ve sessiz bir çığlık attı. Bacağına baktığında kocaman bir cam parçası saplanmıştı. Çok derine inmiş olmasın gerekti. Onu oradan sökmediği sürece acı çekmeye devam edecekmiş gibi hissediyordu ama tam aksine, daha çok acı çekecekti. Umurunda bile değildi. Titreyen elini yavaşça camın dışarı kalmış kısmından tuttu. Derin bir nefes aldı ve tüm gücüyle çekti. Daha yarısından çoğu çıkmadan acı ile kıvrılıverdi. Bağırdı "Ahh!"

Hızlı, derin nefesler almaya başladı. Acıdan yumruğunu ısırıyor, ıkınıyordu. Acı yavaş yavaş dinmeye başladı ve camı bir daha tuttu. Derin, düzenli nefes alıp verdi ve camı bir daha çekti. Başarmıştı ama acı sandığından daha şiddetliydi. Cam parçası elinden düştü ve bacağını daha sıkı sıktı, daha çok bağırdı, gözleri fal taşı gibi açıldı.

Yaraya baktı. Oluk gibi kan akıyordu. İyi hissetmemeye başladı. Sırt üstü kendini bıraktı. Bacağından doğru başlayan karıncalanma zamanla tüm bedenine yayıldı ve gözleri karardı.

Ruh OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin