Kanatları olduğu için mi uçar kuşlar,özgürlüklerini ilan etmek için mi? Geceyi mükemmelleştiren yıldızlar mıdır,yoksa güneş yüzünü göstermediği için mi ?Neden isyan eder dalgalar denize,ya çöl de okyanusa aşık olursa..?Bedenimi kaplayan yorgunluk sis bulutu gibi üzerime çökerken yazı yazmaya devam ediyordum her zamanki ağacın altında.Annem az da olsa asosyal olduğumu düşünmesine rağmen ben bu halimle gayet mutluydum.İnsanların boş muhabbetlerine katılmaktansa yazı yazmayı tercih ediyordum defterime.Bazen bir sayfa yazıyordum bazen bir satır...Söyleyemediklerimi kalemim tercüme ediyordu sanki .Dudaklarımdan dökülemeyenleri satırlara fısıldıyordum sessizce. Mevsimlerden en güzeli : sonbahardı.Bu mevsimi ayrı severdim hep .
Ilımlı esen rüzgar bedenimi yalayıp geçerken ara sıra şiddetlenerek yüzüme tokat gibi çarpıyordu.Yüzüme dökülen altın sarısı saçlarımı kulağımın arkasına alarak düşüncelerime odaklandım. Ruhumdakileri kalemime dökerek dilediğimce yazdım.Parkın ölü sessizliğine kuşların boğucu sesleri eşlik ediyordu.
Telefonumun ritimli çalan sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.Arayan kişi Araf'tı. Araf etrafına neşe saçan ,sıcacık gülümsemesiyle içimizi ısıtan ,tersini kimseye göstermeyip gözyaşlarını içine akıtan benim çocukluktan beri en yakın arkadaşım,dostumdu.Kardeşim olmamasına rağmen yokluğunu hissettirmeyen tek kişi oydu.
Defterimi ve kalemimi kucağımdan alarak ağacın dibine koydum. Telefonu açtığımda Araf'ın sesi her zamanki gibi enerjikti.
"Adacık ders notlarım sende kalmış ,onları verir misin bana ?"
"Tamam canım,her zamanki gittiğimiz kafeye gel .Ben de geliyorum birazdan."
"Tamam canımın en içi ,görüşürüz."
telefonu kapattığımda defterimi ve kalemimi çantama koyarak yerimden doğruldum.Pantolonuma yapışan kuru yaprakları elimle temizledikten sonra çantamdan siyah kulaklığımı çıkararak en sevdiğim müziği açtım. Büyük siyah kulaklığım hayatta vazgeçemeyeceğim listesindeki ilk üç sırada yerini çoktan almıştı belkide.Müziğin büyüleyici ezgisine eşlik edercesine ben de mırıldanmaya başladım.Yaklaşık on -on beş dakika yürüdükten sonra kafeye gelmiştim.
Oldukça küçük olan kafedeki kare masalarla rengarenk sandalyeleri bütünleşiyor farklı bir hava katıyordu. Bahçe kısmına özenle yerleştirilmiş mor sarı menekşelerle uyumlu ışıklandırmalar ortamın sıcaklığını daha da ön plana taşıyordu.Kafenin sahibi Sevil abla beni içten bir gülümsemeyle karşılamıştı.
"Hoş geldin Ada'cığım ,hayrola Araf yok mu?"
aynı içten gülümsemeyle cevap verdim.
"Burada buluşacaktık,birazdan gelir herhalde."
eliyle pembe sandalyeli masayı gösterdi.
"Sen şöyle geç canım Araf da gelince siparişlerinizi alırım."
başımla onayladığımda Sevil ablanın gösterdiği yere geçerek ,tek omzuma aldığım siyah düz sırt çantasını boş sandalyelerden birine koydum.Araf 'ı beklerken bir süre telefonla uğraştım.Çok geçmeden neşeli sesiyle sandalyeye çantasını koyarak oturmuştu.
"Selaamm .Kusura bakma Ada'cık hazırlanayım derken biraz beklettim galiba seni."
Araf'ın bu hallerine alışkın olduğum için çok takılmamıştım.En ufak bir buluşmamızda çok önemli bir yere gidecekmiş gibi hazırlanma potansiyeline sahipti.Başımı iki yana sallayarak güldüm.Gülüşüme Sevil abla da eşlik etmişti.
"Hoş geldin Araf ,bu ne güzellik."
"Ay çok teşekkür ederim Sevil ablam ,o senin güzelliğin."
saçlarını savurarak arkasına yaslandı.
"Eee ne içersiniz kızlar?"
Araf iştahlı gözlerle Sevil ablaya baktı.
"Ben bol köpüklü latteyle ,kocaman dilim senin meşhur çikolatalı pastandan alabilir miyim?"
başıyla onayladığında bana baktı.Ben de gülümseyerek cevap verdim.
"Ben sert bir kahve alabilir miyim Sevil abla?"
"Tamamdır kızlar ,siparişlerinizi getiriyorum."
çok geçmeden elinde yuvarlak bir tepsiyle pasta ve kahvelerimizi getirmişti.Teşekkür ettiğimizde masaya koyarak yanımızdan ayrıldı. Araf sabırsızca pastadan koca bir çatal alarak çiğnedi.
"Yavaş ye,boğulacaksın şimdi."
lokması ağzındayken konuşmaya çalıştığında çok komik oluyordu.
"Baksana şu pastanın güzelliğine ,böyle bir lezzeti kaçırdığın için sana çok üzülüyorum canım."
konu çikolatalı pasta olunca onun için akar sular dururdu. Morali bozuk olduğunda -bu çok nadirde olsa - çikolatalı pasta anında enerjisini eski haline getiriyordu. Kahvemden minik bir yudum alarak arkama yaslandım.
"Ben böyle gayet iyiyim canım."
o pastasını iştahla yerken ben de çantamdan ders notlarını çıkararak masanın üzerine koydum.
"Al bakalım ,notların."
kağıtları özenle alarak çantasına koydu.
"Ay çok sağol canım."
önemli değil dercesine başımı salladım.Ağzındaki lokmayı bitirdikten sonra anlatacaklarını yeni hatırlamışçasına yerinden doğruldu.
"Ha sana söylemeyi unuttum.Yarın hep birlikte sinemaya gideceğiz itiraz istemiyorum ona göre."
soru soran gözlerle bakmıştım.
"Hep beraber derken."
"İşte sen ,ben ,Doruk bir de şey..."
bir kaşımı kaldırıp iğneleyici bir bakış attım.
"Kim?"
bakışlarımın altında ezilmişçesine omuzlarını düşürdü.
"Güney ..."
"Güney mi? Ben o geliyorsa hayatta gelmem nokta."
Güney'in günümü zehir etmesine hiç niyetim yoktu.
"Ya Ada ben şimdi Doruk'a ne diyeceğim ."
"Öldü dersin,üçüncü boyuttan dördüncü boyuta geçiş yaptı dersin,hasta dersin..."
dudağını büzerek başını hafifçe sağa doğru eğmişti.
"Lütfen."
pes ederek arkama yaslandım ve huzursuzca nefesimi verdim.
"İyi tamam ." dedim isteksizce. "Ama bana sataşırsa hemen giderim haberin olsun."
göz bebekleri heyecanla büyüdü.Bana öpücük atarak neşeyle kıkırdadı.Onun masum bakışlarına hiçbir zaman dayanamıyordum.
"İşte bu be ,kimin kankisi."
pastasındaki son lokmayı iştahla bitirdi.
"Çok eğleneceğiz ,çok."
ya ne demezsin çok eğleneceğim cidden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONbahar
Chick-LitSonbahar papatyası belkide hayatının özetiydi. Dertlerini satırlara fısıldayan genç kızın hayatında artık içindeki beyaz elbiseli çocuğu papatyalarla büyüten bir adam vardı...