Güney'inde söylediği gibi sonbahar bitiyordu ve ben bu durumdan oldukça rahatsızdım.Kendimi en iyi hissettiğim mevsim sonbahardı. Esen soğuk rüzgara direttiğim bedenim defalarca kendim gibi hissettirirdi bana. Toprağa dantel olmuş kuru yapraklar ve bitkin düşen çınar ağacı nedense geçmişimi hatırlatırdı bana.
Babamsız geçirdiğim çocukluk günlerimi.
Hatırlıyorum da ikinci sınıftayken herkes en sevdiği mevsimi çizerdi. Bütün arkadaşlarımın resim defterleri , rengarenk çiçeklerle, cıvıl cıvıl ağaçlarla süslenirken ; ben hep üzgün bir çocuk ve dalları kurumuş ağaçlar çizerdim.
Ailenin çınar ağacı babadır diye öğretirlerdi bana hep. O yüzden yıkılmış bir ağaç çizerdi parmaklarım. Öyle ya; eğer babanız yoksa kanatsız bir kuş gibi gökyüzüne ulaşmaya çalışırsınız.İki tekerlekli bisikleti öğreten, düşmemeniz için hep arkanızda duran babanız olmaz. Güneş vurmaz pencerenize, evinizin çatısı hep açıktır ve yağmur yağar sürekli.
Ben kendi kendime düşünürken istemsizce derin bir nefes aldım. Böyle düşünmek içimi daraltmıştı.
"Papatya,"
arkamı dönmemle Güney'in bana yetişmesi bir olmuştu.
"Günaydın." dedi sesine yansıyan sakinlikle.
soğuk bir sesle "Günaydın." dediğimde sıkılmışçasına iç çekti.
"Barıştığımızı sanıyordum,"
üşüyen ellerimi cebime koyduğumda adımlarımı biraz daha yavaşlattım.
"Yanlış sanmışsın o zaman," dedim şımarıkça. Burnunu hızlıca çektip başını onaylar gibi salladı."Peki, pes etmek yok."
Güney'e belli etmemeye çalışarak hafifçe tebessüm ettim. Olulun kapısı görüş alanıma girdiğinde adımlarımı hızlandırdım.
Güney kolumdan tutarak beni durdurdu ve kendine çekti.
"Bu arada dün söyleyemedim ama, çok güzel olmuştun. Beyaz sana çok yakışıyor."
gözlerinin içine iki saniye daha baksam, kendimi kaybedip gözlerinde kaybolacaktım. Neyseki kendimi tutmayı başardım ve yüzümü geri çektim.
"Teşekkür ederim." dedim kısık bir sesle. Yanaklarımda hissettiğim sıcaklık daha fazla utanmama neden olurken bir an önce Güney'den uzaklaşmalıydım.Yüzüne bakmamaya çalışarak okul kapısısından içeri girdim ve koşar adımlarla merdivenlerden çıktım. Güney'in arkamdan gülümsediğine yemin edebilirdim.
Sınıfa girdiğimde umduğumun aksine Araf'ı göremiyordum. Birazdan gelir nasıl olsa diye düşünerek sırama oturdum. İlk ders edebiyat olduğundan çizgisiz defterimi ve edebiyat kitabımı çıkardım. Dersin başlamasına yarım saatten fazla olmasına rağmen tekrar yapmak amaçlı kitabımı açtım ve kaldığımız konuyu okumaya başladım.
Araf geç geldiği zamanlarda ya kitap okuyordum, ya da ders tekrarı yapıyordum.
Güney'in karşımda dikilmesi bütün dikkatimi dağıtmıştı. Karşımda durmuş dik dik bana bakarken, hissettiğim rahatsızlık giderek bütün bedenime yayılıyordu.Onu görmezden gelmeyi tercih ederek, kulaklığımı taktım ve okumaya çalıştım. Aslında şuan kitap okumak umrumun köşesinden bile geçmiyordu.
Gözlerim her ne kadar satırlarda dolansa da aklım Güney'in ne yapmaya çalıştığındaydı.
Bir iki saniye daha bekledikten sonra kulaklığımın kablosundan tutarak çekiştirdi.Ona cevap vermeden rahatsız olduğumu belirten bir ifadeyle yerimden kıpırdandım.
Kaçan kovalanır misali ; ben ne kadar kendimi Güney' den uzak tutmaya çalışırsam çalışayım, burnumun dibinde bitiyordu. Bu durumdan memnun olsamda kendimi ona teslim etmek istemiyor, her defasında zihnim geçmişe giderek bana söylediği her bir cümle ona karşı duvar örmemi sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONbahar
Chick-LitSonbahar papatyası belkide hayatının özetiydi. Dertlerini satırlara fısıldayan genç kızın hayatında artık içindeki beyaz elbiseli çocuğu papatyalarla büyüten bir adam vardı...