Kapkaranlık bir ormanda bilinçsizce koşuyorum. Bacaklarımın titrediğini hissediyorum. Koşarken bedenim yoruluyor ama ruhum dinleniyor. Üzerimde bembeyaz yerlere kadar uzanan bir elbise. İkiye ayrılmış iki ayrı yol görüyorum. İki ayrı dünya. Sağ tarafta beyaz elbiseli kız çocuğu bana gülümsüyor. Minicik ellerinde kendine benzeyen minicik papatyalar... Sol tarafta yine beyaz elbiseli bir kız çocuğu var. Kahve gözlerine zümrüt yeşili gizlenmiş. İrislerinden akan her bir göz yaşı yerdeki kurumuş yaprakları ıslatıyor. Minicik ellerinde kurumuş papatyalar bir kül gibi dağılıyor.
Bir taraf sonbaharda can bulmuş kırık ruhum , diğer tarafta papatyalarla büyüyen kalbim. Hangi yoldan gitmeliyim? Kırık ruhumun gözyaşlarını mı silmeliyim , yoksa kalbimdeki papatyaları mı ölümsüzleştirmeliyim?
Arkama baktığımda karanlığı aydınlatan ateş geliyor peşimden. Sıcaklığını bütün hücrelerime kadar hissediyorum. Beklemeye devam edersem içimdeki çocuklarla birlikte yok olacağım. Devam edersem bir yolu seçmek zorunda kalacağım ben her ikisine de muhtaç kalırken...
Bedenimin ağırlığını hissederken karşımda bir çift göz gördüm. Alnımda biriken terlerin şakaklarımda yollar çizerek ilerlediğini hissedebiliyordum. "Kabus görmüş olmalısın," dedi bana oldukça tanıdık gelen ses. Gözlerimi gözleriyle birleştirdiğimde omuzlarımdan tutan elin sahibinin Araf olduğunu anladım. "İyi misin Adacık ?" dedi endişeli bir ses tonuyla. Boğazımın kuruduğunu hissediyordum. Yavaşça doğrularak komodinin üzerinde duran bir bardak suyu tek dikişte bitirdim. Nefesimi verirken kendimi daha iyi hissediyordum. "İyiyim." dedim nefesimi kontrol etmeye çalışarak. "Rüyanda ne gördün de yüzün sırılsıklam oldu?" dedi Araf bana bakarken. " Hiç, " dedim. Henüz rüyamı ben de anlayamamıştım. Yanımdan ayrılırken aynanın karşısına geçip eliyle saçlarını tarar gibi yaptı. Ben de yatakta oturur pozisyona geçmiştim.
Tekrar yanıma geldiğinde gözlerinin sevinçle parladığını gördüm. " Ha bu arada , sabah Hatice teyze bana çok tatliş hediyeler verdi. Tekrar teşekkür ederim ,valla pırlanta gibi bir annen var. " Araf' a gülümsediğimde gözlerim saate takıldı. "Sen ne zaman geldin ki?" yanımdan tekrar ayrılıp tekerlekli sandalyeye oturdu. "Oho , bir kaç saat önce gelmiştim. Hatice teyzeyle sohbet falan ettik , seni uyandırmaya çalıştık ama kış uykusuna mı yattın mübarek , uyanmadın bir türlü." neşeyle kıkırdadığında ben de aynı şekilde gülümsemiştim. Gördüğüm rüyanın etkisinden çıkmaya çalışıyordum.
Dağılan yatağımı topladıktan sonra kahvaltı yapmak üzere aşağıya indik. Çok uyuduğum için başım felaket derecede zonkluyordu. Annem eliyle bana öpücük gönderirken anneme içtenlikle gülümsedim. Kahvaltı masasında yerimi aldığımda tabağıma biraz beyaz peynir , biraz da domates almıştım. Tabaktaki geriye kalan yerleri patates kızartmasıyla dolduracaktım.
Annem ve Araf kahvaltısını yaparken ben çatalımla domateslere işkence çektirmekle meşguldum. Arada bir Araf'ın söyledikleri zihnimi uyarsa da, sohbetlerine katılmıyordum. Aklım hala gördüğüm rüyada takılı kalmıştı.Araf'ın telefonu masayı titretirken, arayan kişi göz bebeklerinin büyümesine sebep olmuştu. Heyecanla telefonu açarken neşeyle bize baktı.
Kısa bir telefon görüşmesinin ardından arayan kişinin Doruk olduğunu anlamıştım." Adacık kusura bakmazsan Doruk 'la bir işimiz vardı." " Önemli değil canım, güzel vakit geçirin." Araf telefonunu cebine koyup masadan kalktı. " Şey ben de seninle çıkayım , hava almak iyi gelebilir." annem de başıyla onayladığında vedalaşarak evden çıktık. Araf sokağın sonuna kadar benimle geldikten sonra sağ tarafa doğru döndü. Ben de ağır ağır parka doğru ilerledim.
Park her zamanki gibi ıssızdı. Her bir adımımda yerdeki kuru yapraklar parçalanarak ses çıkarıyorlardı. Çınar ağacına doğru gittiğimde Güney sırtı dönük bir şekilde ağacın hemen yanında oturuyordu. Başının üstünden yükselen dumanlarla sigara içtiğini anlayabiliyordum. Yüzümde istemim dışı belli belirsiz bir tebessüm oluştu. Ona doğru usul usul giderek yanına oturdum. " Parkımı işgal ettiğin yetmedi , şimdide zehirli dumanınla ağacımı mı bunaltıyorsun?" dedim takılarak. Yanına yaklaştığımı fark eder etmez sigarasını söndürmüştü. O da hafifçe tebessüm etti. Dudaklarını minicik bile oynatsa yanağındaki çukur hemen belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONbahar
Literatura FemininaSonbahar papatyası belkide hayatının özetiydi. Dertlerini satırlara fısıldayan genç kızın hayatında artık içindeki beyaz elbiseli çocuğu papatyalarla büyüten bir adam vardı...