Ders zilinin çalmasıyla sınıfa edebiyat öğretmenimizle birlikte Toprak girmişti. Gözlerinden bir şeylere sinirlendiği oldukça belli oluyordu. Gizem hoca , saçlarının her zamanki gibi omuzlarına dökülmesine izin vermişti. Dizlerinin hemen altında biten simsiyah elbisesi onu olduğundan daha zayıf gösteriyordu. Bize selam verdikten sonra öğretmenler masasına yaklaşarak sınıf defterini eline aldı ve listedeki isimleri okumaya başladı. Sıra Güney'in ismine geldiğinde onun sınıfta olmayışını fark etmiştim. Yoklamayı bitiren Gizem hoca yüzüne yerleştirdiği sıcacık gülümsemesiyle bize doğru baktı."Evet arkadaşlar , hatırlarsınız ki size geçen dersimizde bir ödev vermiştim," sınıfta olumsuz anlamda sesler çıktığında Güney sınıfa ağır ağır girmişti. "Girebilir miyim hocam?" dedi tok bir sesle . Gizem hoca Güney'i göstererek "Madem ayaktasın bize ödevini ilk sen sunmak ister misin?" diyerek sordu. Güney derin bir nefes alarak cevap vermişti. "Ben yapmadım hocam." kendimi tutamayarak söze atlamıştım." Arkadaşımız doğaçlama bir şeyler söyleyebilir." diyerek fikrimi belirttim.
Diğer arkadaşlarım ve öğretmenimiz onaylarken Güney de bana kötü kötü baktı. Bir süre duraksadıktan sonra hafif bir tebessümle ellerini önünde birleştirip bir iki adım öne geldi. "Pekala hocam , madem istediniz ben de yapmadığım ödevimin cezasını böyle çekeyim." boğazını temizlemek istercesine öksürdü.
İnsanın iki ayrı dünyası vardır aslında . Bir taraf ayın karanlık yanı ; bir taraf ise aydınlandığı yerdir.Bir taraf sizin hayatınızdır , diğer taraf içinizde bir yerlerde kalan kırıntılar.
Eğer güneşin size doğduğu taraftaysanız karanlık yanınızı keşfetmeye çalışın .Bir kere de güneşin batışını izleyip gece ortaya çıkan yıldızları inceleyin . Sadece bir kere , dibe vurduğunuzu anlayıp yukarı çıkmak için çırpınmayın .Bırakın dalgalar sizi en koyu yerlere götürsün . Sadece dinleyin,iç sesinizle konuşun .
Eğer çölseniz kumsal olmayı tercih edip okyanusa ulaşın.Eğer basit bir sözseniz kendi müziğinizi oluşturup dinleyiciye ulaşmaya çalışın . Bırakın karanlığınızdaki çocukta size sarılsın.Beraber kirlenin çamurda...
Ve eğer ; güneşin size yüzünü göstermediği kısımdaysanız deniz olmaya çalışın. Bırakın güneş buharlaştırsın sizi .Gökyüzünün en tepesine çıkın.Sadece bir kezliğine siyah bulut değil de gökkuşağı olmayı tercih edin. İçinizdeki aydınlığa koşun . Koşarken elbet düşeceksiniz ; gri engelleriniz , siyah düşmanlarınız olacak .Gülümseyin ,çiçekler açtırın kalbinizde .İçinizdeki çocukla papatyalar toplayın kırlardan ...
Ve unutmayın her aydınlığın içinde bir karanlık; her karanlığın içinde bir aydınlık vardır.
Çok gülümserseniz içinizdeki karanlığı bastıramazsınız .Ya da çok ağlarsanız bağışıklık kazanmaz gülüşleriniz.
Güney'in söyledikleri karşısında dudaklarım hayretle aralanmıştı. Son cümlelerini gözlerimin içine ısrarla bakarken söylemişti.
Siyah bulutunuzla gri yağmurlar yağdırın , ama sonrasında güneş açıp gökkuşağı çıksın ortaya .
Rengarenk hayallerinizle resim yapın gökyüzüne , ama içinizdeki karanlık çocuğa hasret bırakmayın kendinizi...
Zihnim parktaki konuşmalarımıza gitmişti.
Sınıftan alkış sesleri yükselirken Gizem hoca da Güney'i onaylarcasına kafasını salladı. "Aferin Güney , oturabilirsin yüz veriyorum sözlü notuna." biz şaşkın şaşkın Araf'la birbirimize bakarken bana göz kırparak sırasına oturdu. Arkamı dönüp baktığımda boş boş bir kağıt parçasını karalıyordu. Onu hep düşünceli ve dalgın görüyordum ama gözlerindeki sessizlik bir başkaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONbahar
Chick-LitSonbahar papatyası belkide hayatının özetiydi. Dertlerini satırlara fısıldayan genç kızın hayatında artık içindeki beyaz elbiseli çocuğu papatyalarla büyüten bir adam vardı...