Annem ile geçirdiğimiz o duygusal dakikalardan sonra mektubu emin ellere teslim edip Justin'in evine doğru yürümeye başladım.
Papatya mevsimiydi bu mevsim. Her yerde,buram buram papatya kokusu vardı. Bütün havayı içime çektim. Masmavi gökyüzüne baktım Güneş'e aldırmadan. Durdum ve yere oturdum. Çimlerin yumuşaklığını,toprakla birleşmiş kokusunu hissettim,kokladım. Gözlerimi kapadım sonra. Anı yaşamaya çalıştım. Belkide son defa geçiyordum bu yoldan,belki de Justin'e ulaşamadan burada gözlerimi kapayacak ve sonsuzluğa açacaktım. Son kez yapıyormuş gibi yaptım her şeyi o dakika.
"Nasılsın sevgilim?" dedi tanıdık ses ve kollarını etrafıma doladı. O saçlarımı öperken kokusunu içime çektim. Çimen kokusundan,papatya kokusundan,toprak kokusundan daha huzurluydu bu koku. O kırılgandı,berraktı ve en kötüsü sonu yaklaşandı.
"Çok iyiyim. Ya sen?" dedim ve gülümseyerek kafamı ona kaldırdım. Gülümsediğinde yanağında çıkan gamzesini gördüm yine. Dayanamadım,gamzesinden öptüm.
"Buraya gelmeden önce iyiydim. Ama şimdi çok çok çok iyiyim." dedi her "çok" kelimesinde beni öperek. Bu haline kıkırdadım.
"Bisiklet sürelim mi?" dedim bir seçenek sunarak. Şu an istediğim tek şey bütün zamanımı onun yanında geçirmekti.
"Tabii ki. Hadi bisikletini almaya gidelim." dedi ve kendi bisikletine atladı. Önündeki yeri gösterdiğinde gülümsedim ve yan oturdum. Alnımı öptükten sonra sürmeye başladı.
Bisikletin hızı,rüzgarın çok fazla olmasını sağlıyordu. Bu rüzgar saçlarımı uçuşturuyor ve Justin'e çarptırıyordu. Önünü görememesinden korktuğum için her ona çarptığında saçlarımı tutmaya çalışıyordum fakat pek başarılı olduğum söylenemezdi.
"Justin..." dedim yola bakarken. "Burası bizim evimizin yolu değil ki." ona soran bakışlarımı attığımda gülümsedi.
"Çünkü evine gitmiyoruz." dedi ve ekledi. "Sen bisiklet sürersen bacakların yorulur diye bu şekilde gitmeyi tercih ettim." tekrardan alnımı öptüğünde gülümsedim ve başımı onun göğsüne yasladım.
"Justin..." diye tekrar söze başladım. "Benim bir arkadaşım var ve kanser oldu. Doktorlar her şeyi deniyor fakat kız öleceğinden emin. Ve onun bir sevgilisi var,aynı sen ile ben gibiler. Kız,sevgilisine bunu söyleyemiyor çünkü üzülmesinden korkuyor. Bana ne yapması gerektiğini sordu ama bende bilmiyorum. Sence ne yapmalı?" dedim. Kendinin en az nasıl üzüleceğini biliyordur sonuçta diye düşünüyordum.
"Bu zor bir soruydu Byrdene." dedi ve iç geçirdi. "Tanrı,eğer biri birini çok seviyorsa onu ona vermezmiş. Gücenirmiş birini o kadar çok sevdiği için. Demek ki onlar birbirlerini o kadar çok seviyorlarmış ki Tanrı'yı gücendirmişler." o kıkırdadığında benim gözümden istemsizce bir gözyaşı süzüldü. "Bu söylenmesi zor bir şeydir fakat eğer kız söylemekte kararlıysa sevgilisini karşısına alsın ve bütün içtenliğiyle bunu anlatsın. Ölümün bir son olmadığını anlatsın ve ona desin ki "Ben gitsem de yanında olacağım.". Çünkü aşk budur. Birbirinin her zaman yanında olmaktır." diye ekledi. Ona sıkıca sarıldım kokusunu içime çektim.
"Eğer sen...sen o çocuğun yerinde olsaydın?" diye sordum cevabından korkarak.
"Sen gittiğinde bende seninle gelirdim." dedi ciddi bir şekilde.
-o-
Dün o konuşmadan sonra çayırlığa gitmiş,her zamanki gibi konuşmuş ve gençlerin geçireceği gibi zaman geçirmiştik. Gece geç olduğunda Justin beni evime bırakmıştı ve ben bugün yaşayacağım o acı gün için hazırlanmıştım.
Doktorum,kemoterapi için bunun gerekli olduğunu söylemişti. Ve her şekilde zaten saçlarımın bir gün bende olmayacağını,sadece süreci hızlandırıp alışmam gerektiğini söylemişti. Bu yüzden bugün saçlarımı omuz hizamın iki parmak yukarısında kestirmiştik. Kendimi çok fazla kötü hissetmemem içinde model yaptırmama izin verilmişti.
Şimdi ise her ne kadar annem evde kalmamı istese de tekrardan Justin'in yanına gidiyordum. Giydiğim çiçekli,kolsuz elbisemin üzerine bir sarı penye giymiştim. Bunları giymiştim çünkü bunları bana Justin almıştı. Onu mutlu etmeyi seviyordum. Üzmemek için iyi gibi davranıyordum.
Evinin kapısını çaldım ve beklemeye başladım. Birkaç saniye sonra kapı Pattie tarafından açılınca gülümsedim.
"Hoşgeldin." dedi bütün sıcakkanlılığıyla. "Saçların çok güzel olmuş." dedi ve saçlarımı ellerinin arasından geçirdi.
"Teşekkür ederim. Justin yukarı da mı?" dediğimde kafasını salladı ve içeriye geçmem için kenarı çekildi. İçeri geçtim ve merdivenlerden çıkmaya başladım. Kahverengi merdivenin korkuluklarına sıkı sıkı tutunarak yukarı çıktım ve sola dönerek tam karşıya yürümeye başladım. Kestane rengi,tahta kapısının üstünde daire şeklinin içinde "Justin'in Odası" yazıyordu. Gülümsedim ve "Justin'in Odası" nın kapısının daire kolunu çevirerek içeriye girdim.
Justin pencerenin önünde,çalışma masasına oturmuş ve kulağında kulaklıklarıyla bir şeyler yazıyordu. Beni duymadığından emin olduğumda kapıyı yavaşça kapattım ve yanına gittim. Onun bu çalışkan haline gülümseyerek ona sarıldım ve kafamı boynuna gömüp kokusunu içime çektim.
"Seni seviyorum."
"Bende..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Die in Your Arms (JB Fanfiction)
Fanfiction"Eğer kollarında ölebilseydim,karşı çıkmazdım." 29.04.2017