Would you do the things that drive me crazy? Leave my heart still at the door

153 17 0
                                    

            "Ne yapıyorsun öyle?" diyerek kafamı yazdığı şeye uzattım. Hızla yazdıklarını kapattı ve bana gülümseyerek döndü.

            "Saçlarını kestirmişsin." dedi. Ben kafamı usulca salladığımda gülümsemesi iyi yayıldı ve yanağımı okşadı.

            "O neydi? Yani yazdığın..." arkasını arayıp öğrenmek istiyordum çünkü eğer bir anda hastalığım kalbimi durdurmaya karar verirse ebediyen bunu öğrenemeyecektim. Bu düşünceyle içim yoğun bir sıkıntıyla doldu ve gözlerimi sıkıca kapattım.

            "Byrdene... Senin canın bir şeye sıkılmış. Hadi söyle bana ne olduğunu sevgilim." dedi Justin ve önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdı.

             "Yok bir şey." dedim kısaca. Yerinden kalktı ve yanıma gelip bana sarıldı. Kollarımı ona doladıktan sonra konuşmaya devam ettim. "Ne olduğunu söyleyecek misin?"

               Kaç dakika olduğunu bilmiyorum ama uzun bir süre sessiz kaldı. O süre içinde birbirimize sarılmış bir biçimde idik. Ben onun kalp atışını dinliyordum,o benim saçlarımı kokluyordu. Sonsuza kadar-ya da yaşadığım kadar- böyle kalmayı dilerdim. Yıllar boyu yaşamak ve her anımı onun yanında yaşamak. 

               Ama gün geçtikçe yeniliyordum. Her saniye,bir saniyeyi götürüyordu ve zaman ölmemi istermiş gibi hızla ilerliyordu. Onu benden koparmak istermiş gibi... Bizi bitirmek istermiş gibi... Ama son saniyemi bile yaşasam onun biraz önce uğraştığı şeyi öğrenmek istiyordum. Zamanımız azalıyordu.

               "O neydi?" dedim tekrardan. Sesim,düşüncelerime nazaran ciddi ve sinirli çıkmıştı. Aradan birkaç dakika geçmesine rağmen hiçbir cevap gelmeyince tekrardan sordum. "Biraz önce yazdığın neydi Justin?" sesim daha da sinirlenmişti. Gözlerimi sıkıca kapadım ve tekrardan açtım. Sinir yavaşça bütün bedenimi ele geçirmeye başlayınca ondan uzaklaştım ve kapıya ilerlemeye başladım.

                 "Nereye?" diye bağırdığını duydum koridora çıkarken. Ona döndüm ve "Cehennemin dibine!" diye bağırdıktan sonra ilerlemeye başladım. 

                  Tek duyduğum ses Justin'in "Gitme..." dedikten sonraki hıçkırıklarıydı.

                 Kapıdan çıktıktan sonra bende hıçkırdım. Adım attıkça hıçkırıklarım attı. Adım attıkça zaten bu dünyadaki son zamanlarımı yaşarken onu nasıl kırdığım aklıma geldi.

                Büzüldüm... Acı çektim...

               Onu yalnız başına bıraktım...

               Eğer burada ölsem ya da bir daha onu görmeden ölsem çekeceği vicdan azabını düşündüm. Acının onu ele geçirdiğini hissettim. Kendimi onun yerine koydum ve her seferinde bin kere öldüm. Ona yazdığım hiçbir şeyin gerçek olmadığının farkına vardım. Hiç kimseye bana baktığı gibi bakmasını istemediğimi fark ettim. Sadece bana özel kalmasını istediğimi fark ettim. Her seferinde benim için bir yerlerde beklemesini istedim.

              Ve onu kaybettim...

              O beni kaybetmeden ben onu kaybettim. 

             Her şeyden kurtulmak istedim.

             Ölmek istedim...

            İlk defa hastalığımın bir işe yaramasını istedim.

           Onu düşündüm...

           Yaşayacağı acıyı düşündüm.

           Ve vazgeçtim...

           Arkamı döndüm ve zaten beni orada bekleyen Justin'e sarıldım.

Die in Your Arms (JB Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin