Oh I can't help it I'm just selfish

143 14 0
                                    

            "Üzgünüm." dedim ona daha sıkı sarılırken. "Ben sadece bencillik yaptım. Eğer söylemek istemiyorsan bu senin özelindir. Karışmam yanlış oldu." kafamı ona doğru kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. Aynı şekilde o da gözlerimin içine baktığında hafifçe gülümsedi.

             "Bu bir sorun değil." dedi ve öne düşen saçımı kulağımın arkasına attı. "Zaten bitince göstereceğim." diye ekledi. Bunu söyledikten sonra zoraki bir şekilde gülümsedim. 

            "Daha ne kadar var ki?" diye sordum. O şey bitmeden ve Justin bana onu okumadan ölmek istemiyordum. Ondan gelecek olan her şeyi yaşayıp hayata öyle devam etmek istiyordum.

             "Çok ama çok az kaldı." dedi ve alnımı öptü. "İnan bana."

              "Barıştık değil mi?" dedim ve meraklı gözlerle ona baktım. Bu halim ona komik gelmiş olacak ki kıkırdadı ve kafasını salladı.

              "Hiç küsmedik ki."

                                                         -o-

               "Zaman geçer,bütün her şey sona erer fakat hatıralar baki kalır."

              İşte babamın bizim kafamızdaki "ölüm" sözcüğünü biraz daha azaltmak için getirdiği fotoğraflara bakarken böyle düşünüyordum. Sonuçta bir gün-ki yakın bir zamanda- buradan uçup gittiğimde ailemin ve bütün tanıdıklarımın aklında yaşadığımız hatıralarımız kalacaktı. Yaşadığımız hatıraların bir daha olmayacağını düşünüp de ağlayacaklardı. Bir daha beni göremeyecekleri için ağlayacaklardı. Tanrı'nın bana ödünç olarak verdiği bu bedeni bir daha göremeyecekleri için ağlayacaklardı.

             Yine kendileri için ağlayacaklardı... Çünkü anlatırken bile onların olduğu bir çekim kullanıyordum,benim olduğum değil. Ağlayacaklardı çünkü bir daha asla benim yanımda olamayacaklardı,beni göremeyeceklerdi ve benim yanımda oldukları gibi hissedemeyeceklerdi. 

              İnsanlar bencildi... Her biri öldüğünde onun için değil,kendileri için ağlarlardı çünkü bir daha o insanın yanında olamazlardı. Ama unuttukları şey vardı ki;o insanın dünyevi bedeni toprak olmuş olsa da ruhu hala daha yakınlarda bir yerlerdeydi. Ruh ölmezdi,sadece beden ruhunu özgür bırakırdı.

             "Bu günü hatırlıyorum." dedi ablam elindeki fotoğrafa bakarak. Fotoğrafta büyük bir ihtimalle altı yaşında falandım ve ablam yedi yaşındaydı. Hatırlaması normaldi.

             "Ver şunu bana." dedim gülerek ve fotoğrafı elinden aldım. Bu ikimizin 2000 yılının baharını kutladığımız bir gündü. İkimizde birbirinin aynısı beyaz,kısa elbiselerimizi giymiştik ve ayaklarımızda pembe rugan ayakkabılarımız vardı. Saçlarımız iki yandan at kuyruğu yapılmış ve çayırda elimizdeki çiçekleri havaya atıyorduk. Küçüklüğüm ve masumluğum beni güldürdü ve bana bakan aileme geri döndüm. "Bu fotoğrafa el koyuyorum." gülerek ayağa kalktım ve koşarak odama çıkmaya başladım.

                Odamın kapısını hızla açtım ve yatağımın altındaki beyaz kutuyu almak için eğildim. Kutuyu aldım ve yatağıma geçerek kutuyu açtım. 

              Bu kutu 2009'dan beri topladığım bütün anılarımı koyduğum kutuydu. İki yıl bile olsa (buradan anlarsınız ki hikaye 2011'de geçiyor -yazar) içi neredeyse dolmuştu. Sanırım fazla anı biriktiren bir kızım.

               Fotoğrafı kutuya koydum ve kendimi geriye doğru attım. Tekrardan düşünmeye başladım. Ya sağlıklı olsaydım? O zaman hayatım nasıl olurdu? İnsanlar yine de bana iyi davranırlar mıydı? Yani sanki hiç ölmeyecekmişim gibi...

               Aslında bu komik çünkü günün birinde herkes ölecek. Ama insanlar hala daha sadece daha az ömrü kalmış olanlara iyi davranıyorlar. Düşününce herkese iyi davranmamız gerektiğinin farkına vardım. Yani biraz sonra bile ne olacağımız belli değilken neden birbirimizi kırıyoruz?

Die in Your Arms (JB Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin