If I could just die in your arms I wouldn't mind

89 6 4
                                    

"Sizi korkuttuğum için özür dilerim." dedim. Onları korkutup,günler boyunca kapıda beklettiğim için kötü hissediyordum. Ölecekmişim gibi yapıp tam acıya alıştıklarında geri dönmekte yaptığım ayrıca iğrenç bir şeydi. Çünkü acıya alıştığınızda bir yerlerde artık acıtmamaya başlardı. Artık o acıyı duymazdınız ve size daha az acı verirdi. Ama tekrardan dışarıya çıktığında ilk sefer hissettiğiniz gibi hissetmeye devam ederdiniz. Bunu onlara yapmak istemiyordum. Benim için değerlilerdi.

"Bu sorun değil." dedi ablam yanıma yaklaşırken. "Bir daha yapmadığın sürece bunu unutabiliriz." başıma yavaşça okşadığında gülümsüyordu. Ona buruk bir şekilde gülümsedim. Gülümsemem buruktu çünkü bunun bir daha olacağını biliyorduk. Hayatımın son zamanlarında bunu tekrar tekrar tekrarlayacağımı ve her seferinde hastane koridorlarında beni bekleyeceklerini, uyanma süremin her seferinde uzayacağını ve en sonunda hiçbir zaman uyanamayacağımı biliyorduk.

Çünkü hayat buydu. Eğer bir şey yaşanmalıysa yaşanırdı. Eğer öleceksen ölürsün, yaşaman gerekiyorsa yaşarsın, zengin olman gerekiyorsa olursun veya evsiz olman gerekiyorsa olursun. Bu kötü ve bazen adaletsiz bir şey olabiliyor ama hayatın hayat olmasının bir nedeni de buydu. Sonuçta birilerimiz acı çekmezse hayata "hayat" diyemezdik. Herkes aynı olurdu ve emin olun ki ortalama 70 yıl yaşadığımız bu yerde sorunsuz yaşamak sıkıcı olurdu. Rutin sıkıcıdır...

"Buna garanti verebileceğimi sanmıyorum." dediğimde babam hafifçe öksürerek çenemi kapamam gerektiğini söyledi. Bu "Hepimiz acı çektik ve sen bizi bu şekilde mi karşılıyorsun?" uyarısıydı ve bu yüzden sustum. Uzun bir süre tek bir kelime edilmedi.

"Sanırım ben acıktım." dedi ablam. Hepimiz ona baktığımızda karnını tuttu ve "Bende insanım... doğar,yaşar,acıkır,susar ve ölürüm." dedi. "Ölürüm" kelimesinden sonra bana özür dileyen bakışlarla baksa da pek umursadığım söylenemezdi. Nereye gideceğimi bende biliyordum.

"Ben halimden hoşnutum." dedi Justin gitmek istemediğini belli ederek. Benimle konuşmak istediğini biliyordum ve bu iyiydi çünkü bende onunla konuşmak istiyordum.

Yemek yemek isteyen ailem odadan teker teker çıktığında Justin ile baş başa kalmıştık. Oturduğu deri koltuktan kalkarak yanıma geldi ve yatağın ucuna oturdu. Serumlu olan koluma elini uzattı ve o süre içinde sadece birbirimize baktık.

Bazen gözler kelimelerden daha sesli konuşur. Yaptığımız en ufak bir göz teması bile insanlar için her şey anlamına gelebilir. Gittiğimiz bir konserde idolümüz ile gözlerimiz temas haline gelir ve mutlu oluruz. Kötü bir şey yaptığımızda annemiz ile gözlerimiz temas kurar ve biz yaptığımızı bırakırız. Bir göz hareketi bütün vücudumuzu bir anda değiştirebilir.

Fakat birine aşıksak bu göz teması kalplerin buluşmasıdır. Normal hayatta konuşamayan ve kan pompalayan hayati organımız kalp, aşık olduğumuz insan ile göz göze geldiğimizde konuşmaya başlar. Kanı bir  şarkı ritmi gibi pompalar. Bu da çiftlerin asıl şarkısı olur. Dünyaca ünlülere gerek kalmadan tamamen doğal,onlara ait ve ticari amaçları olmayan bir şarkıdır. Ve bana göre en güzel şarkı odur. Bana göre en güzel şarkı Justin'in gözlerine baktığımda duyduğum o şarkıdır. Sadece ona baktığımda...

"İyi olduğuna mutluyum." dediğinde başını aşğıya indirdi. Söyleyecek bir cümle bulamadığı için en saçmasını söylemişti. Bunun farkındayım çünkü başını öne eğmişti.

Gözlerini kaçırdığında şarkımız sona ermişti...

"Yanımda olduğun için mutluyum." dedim ve serumlu elimi elinin üzerine koydum. Nabzının atışını hissedebiliyordum. Ne kadar huzurlu ve bir o kadar bir şeylere yetişmek için koşarmış gibi olduğunu hissediyordum. Bana huzur veren o benliğinin ne kadar mükemmel bir bedenle birleştiğini görebiliyordum. Ne kadar mükemmel bir kişiliği olduğunu açık bir şekilde gösteren masum yüzünün her bir noktasını görebiliyordum. Ve son nefesimi bu çocuğun yanında vereceğim için mutlu oluyordum.

"Ben..." dedi. Sesi hafif buğulu ve çatallı çıkmıştı. "Ben seni kaybetmek istemiyorum." sözlerini bitirdiğinde başını bana doğru döndü ve gözlerimin içine baktı. Gözyaşlarıyla dolmuş gözlerinin parlaması beni derin bir kuyuda boğuluyormuş gibi hissettirirken aynı şekilde ona baktım. "Bu düşünceden nefret ediyorum."

"Benden sonra da bir hayatın olacak." dedim. Kafasını hayır anlamında salladı. "Benden sonra da yaşayacaksın,güleceksin,sevineceksin ve bu güne kadar nasıl yaşadıysan aynı şekilde yaşamaya devam edeceksin." hafifçe gülümsedim ve yanağını okşadım. Tekrar kafasını salladı.

"Hiçbiri aynı olmayacak." kafasını hafifçe büktü ve kafasını pencereye doğru çevirip uzaklara bakmaya başladı. "Senden sonra ne yaşadıysam hepsi eksik kalacak çünkü sen yanımda olmayacaksın. Evet yaşayacağım ama sen yaşamayacaksın. Güleceğim ama sen yanımda kahkaha atmayacaksın. Sevineceğim ama kucağında çocuklarımız olmayacak. Bu güne kadar yaşadığım gibi yaşayacağım ama yaşama amacım olmayacak. Hayatım terk edilmiş,eski bir eve dönecek. İçimde bir zamanlar mutlu bir aile yaşarken senden sonra serseriler gezecek. Senden sonra hayatıma giren herkes terk edilmiş bir eve giren serseriler gibi olacak."

"Ben bir son değilim." dedim. Ben sadece kendi sonumdum. Onun ya da herhangi birinin hayatını bitirmeyecektim çünkü dediği hiçbir şey doğru değildi. Benden sonra başka birileri de kalbine girecekti ve orada bir yaşam kuracaktı. Balkona saksılar koyacak,her yeri renklendirecek ve yepyeni eşyalar ile mutluluk katacaktı. Ben ise sadece eski bir anı olacaktım. Ve bir gün o kız ona öyle güzel bir kalp çarpıntısı yaşatacaktı ki öldüğüm için Tanrı'ya şükredecekti.

"Sen benim sonumsun." gözlerini tekrar bana çevirdi. "Son kalp çarpıntım..."

Die in Your Arms (JB Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin