"Her şeyin bir kuralı var." dedim elimdeki ilaçları Justin'e gösterirken. "Mesela bunu içerken suyun içine atmalıyım ki bu bir kural,şunu içmek için nefessiz kalmam gerekiyor ve bunu her saat başı içmem gerekiyor." ona bilmiş bilmiş anlatırken o bana yarım ağızla gülümsüyordu.
"Her şeyin bir kuralı var ha?" dedi ve yanıma oturdu. Kafamı usulca salladım. "Peki seni nasıl seveceğim konusunda kuralları var mı doktorlarının?" sözlerine gülümsedim.
"Onun için ailemin kuralı var." dedim biraz önce yaptığım konuşmayı hatırlatarak. Ailem bizim aramıza kural koymak zorunda hissetmişti ki bunlar:
1)Saat 20:00 olduğunda evde olmak.
2)Çok fazla Justin'in yanında kalmamak.
3)Yukarıdakilerin hepsi.
"Onu biliyorum." dedi ve iç çekti. "Bize neden kural koymak zorundalar ki?" gözünün birini kısıp bana baktı.
"Çünkü ölmek üzere olan kızlarını daha fazla görmek istiyorlar." dedim ve onun gibi iç çektim. Her gün biraz daha yaklaşıyordum ve durma şansım yoktu. Belki bir şansım olsaydı bununla umutlanır ve mutlu olmaya çalışırdım ama doktorlarımın son söyledikleri artık ölüme daha çok yaklaştığımı gösteriyordu. Sadece akciğerlerimde başlayan kanser şu an bütün vücudumu sarmıştı ve artık bir kaçışım yoktu.
"Ölmeyeceksin." dedi Justin. Sesindeki tını beni rahatsız etse de ona bakmadım. Sesindeki tını gözlerine işlediyse eğer ben burada biraz daha fazla duramazdım. Onun o parlak,güzel gözleri benim için tuzlu sular içindeki boğuluyorsa burada daha fazla dayanamazdım ve ona acı veremezdim.
"Bana katlanılmaz bir acı veriyorsun. Ve bu kanserin acısı değil." dedim ona karşı dürüst olarak. "Her baktığında bir çocuğun oyuncağına verdiği değerle bakıyorsun ve ben bir gün bu çocuğun elinden oyuncağı alınacağı için canımı alacak olana kızıyorum. Beni yaratana kızıyorum ve bu adil değil. Çekebileceğim onca acı varken senin bana bunu yaşatman asla adil değil." dedim. Sesim kızgın olmaktan çok kırgın çıkıyordu. Çünkü içim de dışım da kırılmış bir vazo gibiydi.
"Ölmeyeceksin..." dedi yine. Ellerini saçlarının arasına aldı ve derin bir nefes aldı. Gözünden düşen o tek gözyaşı sanki camdan bir parçaymış da canını yakmış gibi yüzünü buruşturdu. Her bir hareketi bir sonrakini izlercesine kafasını havaya kaldırdı ve gözünden diğer yaşların akmasına izin verdi. Ve bu hali... Bana tarifsiz bir acı veriyordu.
Dipsiz bir kuyuya düşmüştüm ve bir dal arıyordum. Kurtulabilmek için aradığım tek dal,insafa gelip de buldukları kanser ilacını piyasaya sürecek olan doktorlarımız idi. Çünkü herkes biliyor ki o ilaç çoktan bulundu. Ve sırf onlar daha fazla para kazansın diye insanlar öldü. Ve ölmeye devam ediyor. Ve ölecek. Ve bende öleceğim.
İnsanların para düşkünlüğü yüzünden etrafımdaki herkesi bırakıp bir bilinmezliğe gideceğim ve arkamdan yapılan tek şey ailemin bütçesinin yettiği kadarı ile yaptığı bir cenaze töreni olacak.
"Demek isterdim." dedim ve gözündeki yaşı silmek için önüne oturdum. İki başparmağımla gözyaşlarını sildim ve konuşmaya devam ettim. "Sonsuza kadar beraber olacağız demek isterdim fakat ben yenildim. Kendi bedenime,kendi hücrelerime ve kendi kaderime yenildim. Yanında olup en güzel günlerimizi beraber yaşamamızı isterdim. Ama ben yenildim ve geri dönemiyorum."
"Eğer gidersen demiştim... bende gelirim." bu sözleri üzerine baş parmağımı dudaklarına bastırdım. Kan çanağı olmuş gözlerine daha yakından baktım ve ona yaklaştım.
"Öyle bir şey yapmayacaksın." diye fısıldadım. "Öyle bir şey yaparsan bana yapabileceğin en kötü şeyi yapmış olursun ve öbür tarafta yanıma geldiğinde seninle konuşmam. Ciddiyim yapmam bunu." dedim ve ona sarıldım. Sarılmamın hemen ardından hıçkırarak ağlamaya başladığında gözyaşlarımın gözlerimden akmasına izin verdim.
"Sen bana kötü davranamazsın ki." dedi hıçkırıklarının ardından. Daha sıkı sarıldım. Hiç bırakmak istemezmiş gibi.
"Eğer beni çok sinirlendirir isen davranırım." dedim.
"Ama sen bana sinirlenemezsin ki." dediğinde kafamı iyice ona gömdüm.
Beni iyi tanıyordu.
Beni benden daha iyi tanıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Die in Your Arms (JB Fanfiction)
Fanfic"Eğer kollarında ölebilseydim,karşı çıkmazdım." 29.04.2017