Come and take a walk on the wild side
Let me kiss you hard in the pouring rainOkulda verilen kurs çıkışı Namjoon'un gösterdiği eve gittim. Eve girdiğimde kimse yoktu. Namjoon'un kendi evinde olduğunu düşünerek koltuklardan birisine oturdum ve televizyonu açıp beklemeye başladım.
-
Saat gece üç buçuktu ve Namjoon henüz ortalıkta yoktu. Bu saatten sonra gelmeyeceğini düşünerek televizyonu kapattım ve çantamı sırtıma aldım. Salondan çıktığımda Namjoon eve girmişti. Çantamı geri yere bıraktım ve ona doğru yürüdüm.
"Bu saate kadar neredeydin?"
Sessiz ve sakin bir sesle sorumu sordum. Fakat o beni duymazlıktan geldi.
"Namjoon, sana bir soru sordum."
Sessizliğini koruyordu.
"Namjoon, bana bir cevap ver."
Ona yaklaştığımda içki kokusu dikkatimden kaçmamıştı.
"Sen bara mı gittin?"
Sesim yüksek çıkmıştı. Bana biraz baktı ve yüzünü yine yere çevirdi.
"Bir bardak içtim Seokjin. Abartılacak bir şey yok."
"Var, Namjoon. Sana bir şey olsaydı? Üstelik zaten hastasın. Niye gidiyorsun? Burada meraktan öldüm. Aklımda kaç senaryo kurdum, haberin var mı?"
Namjoon beni duymazlıktan gelmeye devam ediyordu.
"Namjoon, bana cevap ver! Beni dinlememenden nefret ediyorum!"
Bağırıyordum ve ağlıyordum.
"Seokjin, ben iyiyim."
Hızlıca evden çıktım ve yağan yağmura aldırış etmeden evin yolunu tuttum. Peşimden gelip gelmemesi umurumda değildi. Gözyaşlarım yağmurla karışıyordu. Yürüyüşüm hızlandığı sırada bileğimde elini hissettim. Bileğimi kurtardım ve yürümeye devam ettim.
Yine bileğimden tuttu. Bu sefer ona döndüm. Beni kendisine çekti ve dudaklarıma baskı uygulamaya başladı. O an tüm sinirimi unutup, ona karşılık verdim. Yağmur hızlandıkça onu daha da sert öpüyor, sert karşılık alıyordum. Beni bacaklarımdan tutup kucağına aldı ve eve doğru yürümeye başladı. Eve girdiğimizde odasına götürdü ve yatağa yatırdı. Üzerime çıkıp öpme işlemine devam etti. Gittikçe yumuşak hal alıyordu öpüşmemiz. Alnını alnıma yasladı ve gözlerime bakarken gülümsedi.
(Gel ve benimle vahşi tarafta konuş, yağan yağmurda seni sertçe öpmeme izin ver.)