It's like I told you honey
Dünkü konuşmadan beri kendimde değildim. O gece uyuyamamıştım bile. Dediği şeyden sonra iki saat kadar daha saçlarıyla oynamaya devam etmiştim. Annesinin onu eve çağırması ile iki saat de burada bitmişti. Okulun önüne geldiğimizde şoföre teşekkür edip arabadan indim. Her zamanki gibi çantamı sınıfa koydum ve Jungkook ile Jimin'i aramaya başladım. Onları bulamayınca birkaç sınıf arkadaşına nerede olduklarını sormuştum. Bugün okula gelmediklerini söylediler. Telefonuma baktığımda, iki tane mesajım olduğunu gördüm. Mesajlara girdiğimde bu iki mesaj Jungkook ve Jimin'e ait olduğunu gördüm. Okula gelmeyeceklerini belirtiyorlardı. Telefonu cebime koydum ve bahçeye çıktım. Kendi başıma gezerken Namjoon'u gördüm. Yavaş adımlarla bana doğru geliyordu. Önüme geldi. Maskesini indirdi ve gülümsedi.
"Nasılsın?"
"Ah, iyiyim. Sen nasılsın?"
Kıkırdadı.
"Ben de iyiyim. Şimdi, sana bir şey soracağım."
Kulağıma yaklaştı ve fısıldarcasına konuştu,
"Okuldan kaçmak ister misin?"
Ona kızgın ama şaşkın gözlerle baktım.
"Sen delirdin mi?"
"Kurallara bir kere de olsa karşı gelebilirsin."
Bir an kendimi kaptırdım.
"T-Tamam. Sen, dışarıda bekle. Ben çantamı alacağım."
Kafasını salladı ve dışarıya çıktı. Ben de hızlıca sınıfıma çıktım. Saate baktığımda dersin başlamasına yedi dakika olduğunu gördüm. Çantamı aldım ve sınıftan çıktım. Sınıfta kimsenin olmamasına şükrediyordum. Hızlı adımlarla binadan ve okuldan çıktım.
"B-Bu yaptığımız çılgınca. Hiç korkmuyor musun?"
Güldü.
"Ben her gün kaçıyorum."
"Peki neden? Neden kaçıyorsun?"
Bana baktı ve gülümsedi.
"Şimdi açılacağın hayatta anlayacaksın. O hayattan çıkmak istemeyeceksin bile."
Onu kafamla onayladım.
"Sen öyle diyorsan."
(Sana söylediğim gibi tatlım.)