Bölüm 7

1.4K 165 40
                                    

Büyükbabamın beni uyandırmasıyla rahat yatağımdan zorla kalktım. Dışarıdan gelen sesler oldukça yüksekti. Bugün, akademi giriş sınavları için sıra alacağız. Umarım ilk sıralardan birini alırız da burada fazla kalmak zorunda kalmayız. Eğer sonlara kalırsak, günlerce bu şehirde durmak zorunda kalırız, oysa ben bir an önce akademiye başlamak istiyorum. Yüzümü yıkadım ve büyükbabam, kahvaltının geleceğini söyledi. Kahvaltı geldikten sonra yedik ve handan çıktık. Han, şehrin merkezine yakın olduğu için çıktığımızda karşımızda bir sürü insan vardı. Beni gördüklerinde aralarında fısıldaşmaya başladılar. Dünkü şişko adamın ölümü hızla yayılmış olmalı. Büyükbabam olmasa, muhtemelen hanı başımıza yıkarlardı. Büyükbabam olmasa, imparatorun akrabasını öldürecek kadar cesur olamazdım. Yaşıtlarımdan kat kat güçlü olsam da bu şehirde beni kolayca öldürebilecek ustalar vardır. Henüz ölmek istemiyorum.

Giriş sınavları için şehrin tam merkezine ilerliyorduk ve biz ilerledikçe kalabalık artıyordu. Her yer insan doluydu ve beni görünce herkes fısıldaşmaya başlıyor ve bizden uzaklaşıyorlardı. Bu durum sinir bozucu olmaya başladı; şişko adamın ölümü ne kadar çabuk yayılmış. İnsanlara sinirli bakışlar atarken, güçlü bir aura hissettim. Ruh Alemi seviyesinde olmalıydı ve üzerimde büyük bir baskı oluşturdu. Büyükbabam bunu fark edince sinirle bağırdı ve aurasını serbest bıraktı. Büyükbabamın aurası bana şefkatli ve sevgi doluydu. Onun aurası yayıldığında, diğer kişinin aurası tamamen geri çekildi. Halk bu baskıya dayanamayarak bayılmaya başladı.

"Ne istiyorsan gel ve söyle! Torunuma zarar vermeye kalkarsan başın bedeninde fazla kalamaz!" diye büyükbabamın öfkesiyle bağırdı.

Bu sözlerle, ayakta kalmayı başaran halkın arasından bir grup asker ortaya çıktı. Halk, bu adamı fark edince korkuyla uzaklaştı ve onun önünde durdukları için özür diledi. Şehrin hatırı sayılır bir adamı olmalıydı. Grubun ortasında, muhtemelen auranın sahibi olan uzun boylu, kaslı, kel ve yüzünde korkunç bir yara izi olan bir adam vardı. Adamların yüzünde düşmanlık yoktu, aksine büyük bir korku vardı.

"Özür dileriz, Lord Krau. Şehrimize teşrif ettiğinizi görmek bizi sevindirdi. Torununuz olduğunu bilmiyordum; gelişinizi haberdar etmek için auramı saldım. Ben, Kızıl Kartal İmparatorluğu'nun generallerinden Fral Cosak. İmparator, sizinle görüşmek istiyor. Size yolu gösterelim."

Generalin bu sözleri sahte bir gülümsemeyle söylese de, büyükbabam üzerinde hiçbir etkisi olmadı; hala sinirle adama bakıyordu. İmparatorun beni öldürmeye çalıştığını bildiğinden, ona büyük bir düşmanlık besliyor olmalıydı.

"Özür dilemen gereken kişi ben değilim, torunum Adel! Sizin gibi pislikler torunuma zarar vermeye kalktı ve sizi öldürmedim. Torunuma teşekkürünüzü ve özrünüzü ayaklarına kapanarak gösterin!"

Büyükbabam Krau, sevdiklerine karşı çok iyi, ama düşmanlarına karşı korkunç bir adam. General, bu sözleri duyduğunda yüzündeki sahte gülümseme silindi. Aşağılanma ve korku yüzünde belirdi. Diğer askerler de aynı durumdaydı. Fral, koca imparatorluğun bir generaliydi ve şimdi benim gibi küçücük bir çocuğun ayaklarına kapanması isteniyordu. Etraftaki insanlar şaşkınca bakıyordu. Büyük ihtimalle büyükbabamı tanımıyorlar. Bir generalle bir böcek gibi konuşması herkesi şaşırtmış olmalı.

"Özür dileriz, Lord Krau. Lord Adel'e teşekkürlerimizi sunarız. Bu olayı büyütmeye gerek yok. İmparator bizi bekliyor!"

"Bekleyecek! Size son şansınızı veriyorum, yere kapanın!"

Büyükbabamın aurası kısa süreliğine katbekat güçlendi. Aura gücünü düşürdüğünde, general ve askerler solgun yüzlerle ayaklarıma kapandı. Güçlü olan her zaman güçsüzü ezer, doğanın kanunu bu.

AdelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin