Her insanın hayatında bir dönüm noktası vardır. Benim için bu dönüm noktası annemi kaybettiğim zaman. Annemle birlikte yaşayan babamı da kaybettim çünkü. Benim annem ve babamdan başka kimsem yoktu. Annemin ölümü beni çok derinde sarstı. İki sene kendimi toparlayamadım. Bir türlü öldüğünü kendime kabullendiremedim. Bitkisel hayattan kurtulmamı yine annem sağladı. Tuttuğu günlük bana gitmem gereken yolda ışık oldu. Günlüğünde ne olursa olsun kendi düştüğü hataya düşmeyip beni okutacağı yazıyordu. Bu sözleri okuduğumda sanki silinen hafızam yerine geldi. Okula tekrar başladığımda, hayatımda nelerin değiştiğini de yavaş yavaş kavramaya başladım bu sürede. En basiti babamla olan ilişkimdi değişen. Aynı evi paylaşan iki yabancıydık artık. Babama attığım her adım onu benden beş adım uzağa itti. Eskiden azda olsa beni görmeye sesimi duymaya tahammül ederdi, ama şimdi hiçbir şekilde beni yanında istemiyordu. Beş sene önce annemim o güzel sesinin yankılandığı bu evde şimdi sessizlik hakimdi. Benim hayatım ise kaldığım bu odadan ibaretti. Çok az kalmıştı kendime yeni bir hayat kurmama. Yakın zamanda sınav sonuçları açıklanacak, aldığım puana göre tercih yapıp hep okumak istediğim çocuk gelişim bölümünü okuya gidecek, gittiğim şehirde annemin bana bıraktığı mirasla ufak bir kreş açıp hayatıma kaldığım yerden devam edeceğim. Belki çok çok ileride anneme verdiği söz yüzünden babamla görüşebilirim. İleride biri ile evlenemeye karar verirsem mutlaka bu kişiyi babamla tanıştırıp onayını alacağım. Çünkü anneme ölüm döşeğinde verdiğim bir söz var. Bu sözü ne pahasına olursa olsun tutup babamın onay verdiği biriyle evleneceğim. Annem aynı sözün farklı bir versiyonu da babamdan istedi. Verdiğimiz söz istesek de istemesek de bizi birbirimize ince bir iple bağladı. Benimle evlenmek isteyenlerin aileleri iletişime geçtiğinde benimle konuşmasa da bir şekilde haberdar olmamı sağlar, benim vereceğim cevabı ailelere verirdi. Beni benden daha iyi tanıyordu. Benimle iletişime geçmese de geçmiş şekilde davranırdı. Daldığım düşünceler yine başımın ağrımasına sebep oldu. Saatte gece yarısını çoktan geçmiş. Oturduğum sandalyeden kalıp ışığı kapatmak için kapı tarafına yöneldiğimde kapının arkasındaki hareketlik korkmama sebep oldu. Hırsız mı girmişti eve? Babam, benim odamın bulunduğu tarafa geçmezdi. Düşüncelerle boğuşurken kendimi korumak için bir şeyler bulmaya çalıştım. Bulduğum tek şey kalın test kitabıydı. Hiç olmamasından iyidir deyip elime aldığım sırada duyduğum sesle nefesim kesildi. Donup kaldım elimdeki kitap çok sesli olmasa da masanın üstüne düştü. Bedenim sanki felç oldu sesiyle. Babam en son ne zaman konuşmuştu benimle? O kadar uzun bir zaman oldu ki sesindeki tonları unuttum. Donup kaldığım yerden kapının arkasındaki karaltıyı izlerken konuşmasına verdiği derin nefes arasından sonra devam etti. "Saat dokuzda hazır ol seninle bir yere gideceğiz."
Kalbimin heyecandan kulaklarımda atması normal miydi? Babam yıllar sonra benimle kendi isteğiyle iletişime geçti. Hem de eski günleri düşünüp hüzünlenirken. Gideceğimi anladığı için mi benimle konuşmak istedi? Kafamdaki ağrı düşüncelerin çoğalmasıyla şiddetini arttırdı. Gözlerimin kararmasına sebep olurken kendimi yatağın üzerine bıraktım. Geceyi yarı uyur yarı uyanık şekilde zar zor tamamladım. Bir yanım korkarken diğer tarafım heyecandan yerinde duramıyor. Gözlerim saatte yatağın üstünde oturmuş sürenin dolmasını bekliyorum. Saat tam dokuzda salona girdiğimde babam tam karşımdaydı. Son gördüğüm günden bugüne çok şey değişmiş, yüzünde belirgin bir yorgunluk belirtisi vardı. Gözlerimin içine bakmasa da gözlerinin feri sönmüştü. Tek kelime etmeden kapı ağzında bekleyen bedenimin yanına geldi. Umutla hala neyi bekliyordum ki? Yanımdan çekip gittiğinde içimde filizlenen o ufacık umut tanesi diğerlerinin yanına büyük bir hızla katılıp toprağın altında yok olup gitti. Neden her seferinde kendime bunu yapıyorum. Toprağın altında yok olup gideceğini bile bile ekmekten, belki bir gün, gün yüzüne çıkacak demekten vazgeçemiyorum. Dış kapıyı açsa da hala kapının dışına çıkmadı. Beni beklediğini biliyordum ama kendimi biraz olsun toparlamam gerekiyordu, babamda bunun bilincindeydi bana bunun için zaman veriyordu. Adım attığımda sırttı bana dönük olsa bile adımımla kapının kolunu bırakıp oda dışarıya çıkmak için ilk adımını attı. Aramızda üç adımlık mesafe ile o önde ben hemen arkasında mahallenin sonuna kadar ilerledik. Köşeyi döneceğini düşünürken arabadan inen orta yaşlarda olan bir amca ile el sıkışıp arabanın arka kapısını tek kelime etmeden açtı. Kapının kapanmasıyla gözlerim cama sabitlendi. Beynim uyuşuyordu ne zaman böyle düşünsem çıkmaza giriyordum. En iyisi düşünmek desem de olmuyordu. Öksürük krizine giren babam ile telaşla yana kayıp ön tarafta oturan bedenine korku dolu gözlerle bakarken amca sağ olsun arabayı hemen durdurup elindeki suyu içmesi için uzattı. İçtiği suyla çok şükür öksürüğü kesildi, kendini de hemen toparladı. Korku ile atan kalbimin üstüne elimi bastırdığımda dikiz aynasından amca ile göz göze geldik. Minnetle gülümsediğimde aynı sıcak gülümseme ile karşılık verip kafasını hafifçe salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbinin Sesini Dinle
RomanceAşiretle hiç bir bağlantısı olmayan saf temiz yürekli bir kız... Gözü kara korkusuz dediğim dedik bir aşiret ağası... Bu iki gencin komik, dolu zihin, tutku dolu aşk hikayesi sizleri bekliyor. (+18 Sahneler Mevcuttur..)