Wake up, take my hand and
Oliver'ın Ağzından
"Efsun? Efsun cevap ver?" dedim telefona bağırarak.
Mert, Serra, Mark ve Selin de duysun diye hoparlörü açmıştım ama pek bir şeye yaramamıştı çünkü Efsun cevap vermiyordu.
Dehşet içindeydim. Neler olup bittiğine dair hiçbir fikrim yoktu ve beynim en kötü senaryoyu yazıyordu, ya Efsun'u yine şu Raphael denen adam kaçırmışsa?
Odadan nasıl sıvıştığını da anlamamıştım. Sadece ona bir telefon geldiğini ve buna cevap vermem gerekiyor diyerek çıktığını hatırlıyordum.
Şimdiyse beni arıyordu ve ben ona yardım edemiyordum.
Üstelik onu her daim koruyacağıma kendi kendime yemin etmişken. Beni ayık tutan kişiydi Efsun, kendime gelmeme yardım eden kişiydi.
Efsun benim sevdiğim kişiydi ve ben onu kaybetmiş olabilirdim.
Daha ne kadar bekledik bilmiyorum ama sonunda Efsun'un sesini duyduk. Mutluluğum ağzımda küle dönüştü adeta onun sesini duyunca, titrek ve kısık bir sesle konuşuyordu. Korkuyordu. Tıpkı gördüğüm kabuslardan uyanınca annemin başımı okşarken onla konuşurkenki sesim gibi geliyordu sesi. Ama tek fark, onun kabusunun gerçek olmasıydı:
"Oliver..." dedi sesi titreyerek.
"Buradayım Efsun. Korkma. Hemen geleceğim. Gözlerini açıp kapayıncaya dek buradayım. Sen sadece bana nerede olduğunu söyle."
"Aras... Aras'ın evindeyim." dedi ve telefon kapandı.
"O orospu çocuğundan nefret ediyorum!" diye bağırdı Serra.
İçimi deli gibi endişe ve kıskançlık kapladı.
"Arabama atlayın, gidiyoruz."
Selin:
"Polis çağırsak olmaz mı?" diye sordu. Serra:
"Gerek yok, benim silahım var." dedi ve çantasından çok zarif bir tabanca çıkarıp elinde döndürdü.
Mark:
"Serra'nın bizi koruyacağına eminim ama Serra'nın silahı var diye değil de ne olduğunu bilmeden polisi boşuna meşgul edip dışarıdaki gerçek suçların engellenmesine engel oluruz diye çağırmayacağız." diye mükemmel bir bilimsel açıklama yaparak Selin'i susturdu.
"Başka sorusu olan?"
Herkes yüzüme baktı ama kimse soru sormayınca pantolonumdan arabamın anahtarını çıkararak:
"Gidelim o zaman." dedim ve otoparka indim. Diğerleri de peşimden geldi.
Mert de kapıyı kilitledikten sonra bize katıldı ama arabaya binmedi.
Mert, en önde oturan Serra'nın camına vurdu ve camı açmasını işaret etti.
Serra:
"Ne var?"
"Öne binmişsin?"
"Evet?"
"Ben bineceğim öne."
"Yer mi var?"
Mert sustu.
"Kucağıma oturmak istiyorsan o başka." dedi Serra sırıtarak. Dikiz aynasından Selin'in öldürücü bakışlarını fark ettim.
"Efsun tehlikede olabilir. Dönerken beraber oturursunuz. Mert, sen de bin arkaya." dedim.
Mert başını tamam dercesine salladı ve Mark'ın yanına oturdu, ben de Aras'ın evinin neden bu kadar uzak olduğuna yanarak arabayı sürmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayattaki Şansım
ChickLit"Hayatta iki tür insan vardır bana göre: Doğuştan şanslılar ve benim gibi doğuştan şanssızlar." Efsun, doğduğu şehre taşınana dek şanssız olduğunu düşünüyordu. Oysa şu an tam anlamıyla dünyanın en şanssız insanı olduğunu düşünüyor. Mert, ikizi Ef...