12: monday to friday

5K 492 145
                                    

Pazartesi.

Park Jimin'in telefonlarının asla susmadığı en yoğun günlerden biriydi ve yorgunluk daha öğleni geçmeden omuzlarına döküldüğünden küfrünü asla eksik etmediği haftanın başıydı. Deri sandalyesinde dönüp duran çapkın ve yakışıklı patron dosyalardan başını ancak kapısı çaldığında kaldırabiliyordu. Koyduğu hedefe adım adım yaklaşsa da kalbi hala isteksiz ve reddedilmiş bir şekilde atmaya devam ediyordu. Egoist ruhuna her bahaneyi yedirebilirdi fakat Park Jin ismindeki engeli ortadan kaldırmak göründüğünden daha zordu. Tık tık sesleri arttığında kablosuz kulaklıklarını kulağından çıkarıp attı ve sesini derinleştirerek giriş izni verdi.

"Gel," derken önünde açık duran ihale kağıtlarını toparlamıştı.

Tanıdık koku, elli metrekareyi aşkın ofisi doldurduğunda Jimin gözlerini kendisini seçmeyen adama çevirdi. Modellere taş çıkaran silüet beş altı adım atarak masasının hemen önünde durdu. Jimin nâmına yakışır bir şekilde Taehyung'u sere serpe masaya yatırmak istedi. Boğazlarını saran kravatı bir çırpıda çıkarıp yere fırlatmak ve kalçasını kavrayan lanet gri pantolunun arka ceplerine ellerini yerleştirmek istedi. Eh, bu sıralar istedikleri çok akıl kârı değildi.

"Efendim," dedi Taehyung, hafifçe başını eğip yutkunduktan sonra.

Jimin bir kelimenin iki et parçasının arasına nasıl bu kadar yakışabilir anlamaya çalıştı. Gözlerini adamın üzerinde gezdirirken iç çekti ve telefonundan başlat tuşuna basarak alt perdeden bir Bruno Mars şarkısının çalmasını sağladı. Taehyung'un kaşlarının havaya kalkmasıyla kışkırtıcı bir gülümseme yerleşti, başarılı iş adamının heykelvari suratına. Lakin çok geçmeden kafası karışmış mimar sözlerine devam etti.

"Cuma günü gerçekleşecek olan Komite Toplantısı'na katılamayacağımı bildirmek için geldim."

Şarkının notaları yükselip alçalıyor, Jimin'in yüzündeki ifade bir milim bile oynamıyor aksine şarkının etkisiyle uyuşmuş bedeni daha fazla yaramazlık istiyordu.

"Neden katılamayacaksın, Taehyung?"

Harika, diye düşündü Jimin. Onun ismini söylemek harika hissettiriyor.

"Memleketime gitmek zorundayım, büyükbabam ile görüşmek için."

"Gidebilirsin," dedi Jimin, kafasını onaylarcasına sallarken kollarını göğsünde birleştirdi ve gömleğinin çığlıklar içinde darlaşmasına sebep oldu. "yalnız tek bir şartla."

Taehyung, şarkıyı bildiği için mutlu olurken diğer yandan aralarındaki mesafeyi her saniye azaltan patronundan çekinmek ile meşguldü. Oysa onun kendisini sevdiğini biliyordu ve güya, kendisi de onu seviyordu.

Kalbi ve beyni bu konuda hala uzlaşamamışlardı.

"Nedir?" dedi Taehyung, gözlerini kısarak ateşten yapılmış adamı sessizce incelerken.

"Ben de seninle geleceğim," dedi Jimin, memnun bir ifadeyle. "yoksa izin vermem."

"Ama Jin--"

Taehyung aklına dolan edepsiz düşünceleri hızla savurmaya çalışırken ortaya sevgili görünümlü arkadaşını atıp ortalığın elektriğini aza indirmeye çalışmıştı.

"Bu şirketin başkanı olmaya aday isem bir plan yapacak kadar zekiyimdir, Taehyung."

Jimin bir adım daha attı ve burnunu adamın damarlı alnında gezdirip kokusunu derinden derine almak için çabaladı.

"Ne zaman yola çıkıyoruz?" diye mırıldandı Jimin, dudakları belli belirsiz Taehyung'un kaşlarına dokunurken.

"Cuma sabah 10'da," dedi gözlerini kaçırarak nefesini düzenli tutmak için kontrolü elden bırakmadan. "benim evimin önünde olursanız iyi olur."

twin :: vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin