14: say never, baby

5.3K 466 273
                                    

Uyarı. :)

"İstikamet neresi?" diye sordum, yolcu koltuğuna oturduğum spor arabaya iyice yayıldığımda.

Jimin sonunda sağlıklı bir şekilde hastaneden taburcu olmuştu ve özel doktoruna her ay kontrole geleceğine söz vermişti. Benimle birlikte. Çünkü yalnız gitmekten ölesiye korkuyordu. Vitesin üzerindeki parmaklarına elimi yerleştirip hafifçe dokunurken aydınlık suratı bana doğru döndü ve sorumu cevapladı.

"Evim."

Dört harf itinayla derime işlerken ensemdeki tüylerin havalandığını hissettim ve kaşlarımı kaldırarak emin olamadığım bir düşünceyi aklımın süzgeçlerinde çevirip durdum.

"Ailen ve Jin, nasıl karşılayacak?"

"Oraya değil," dedi, alayla gülümsediğinde yüzündeki çizgiler gizli bir şehvet barındırıyordu. "kendi evime gidiyoruz, sevgilim."

Sevgilim.

Sanırım cennetten bir ikramiye kazanmıştım. Nasıl bir ses bu kelimeyi söylerken kendine ait olduğumu delirtircesine hissettirebilirdi? Tanrım, yaradılışı tamamen doğaya aykırıydı.

"Yaramazlık mı yapmak istiyorsun?" dedim ve dudaklarımın üzerinde gezdirdiğim dilimi yanağıma doğru çıkardım.

"Ah," dedi düşünürmüş gibi yaparken cevabın ne olduğunu çoktan biliyordum. "seni ilk gördüğümden beri çok fazla şey yapmak istiyorum, Taehyung."

"Bu gece," dedim, koltukta ona doğru dönüp kırmızı ışıkta durmasını fırsat bilirken vitesteki elini bacağıma koydum. "istediğini yapabilirsin."

Yeşil ışık yandı ve direksiyondaki eli kasılırken gaza acelemiz varmışçasına bastı. Hızdan dolayı sırtım koltuğa çarparken gözlerimi kapatmış, yapabileceği mucizeleri düşünüyordum.

Hadi ama, o Park Jimin'di. Elbette adımın ne olduğunu bile bana unutturabilirdi.

Bacağımdaki parmakları sardığı tenimi sıkarken gülümsedim. Bir günah odasına ihtiyacımız olacaktı.

~

Stüdyo daireye girdiğimde etrafın çok klasik ve bayağı dağınık olduğunu gördüm. Park Jimin gibi bir adamın karman çorman bir evde yaşaması tahmin edilemezdi ama görünen o ki işlerin arka planında epey karışık bir kafa yapısı vardı. Amerikan mutfağı temiz ve topluydu fakat salonda tek başına bulunan üçlü koltuk, birçok dergi ve gazete barındırıyor; orta sehpanın üzerinde iki tablet, bir tane dizüstü bilgisayar kapalı bir şekilde duruyordu. Televizyon yoktu ve daire, yirmi beşinci katta bulunduğundan camlar yalnızca yarım açılabiliyordu. Işık namına soluk bir alacakaranlık esintisi veren yer lambası, köşede dikili haldeydi ve evdeki bir diğer oda olan yatak odadaki yatağın lacivert, parlak çarşafları giriş kapısından bile fark ediliyordu.

İçeriye girdiğimiz gibi koltuğun üzerindeki kağıt parçalarını camın önüne fırlatan Jimin, ondan ilk kez gördüğüm bir tavırla utangaçlık ifadesi vererek ensesini kaşıdı ve "Ev çok dağınık. Uzun süredir uğramıyordum, kusura bakma." dedi. Ona karşılık omuz silkerken mutfağa ilerlediğini gördüm ve gri, rahat koltuğa otururken sessiz düşünmem gereken bir şeyi bağırarak sordum.

"Buraya daha önce hiç..." diye başladım ama nedense devamını getirmeye ihtiyaç duymadım.

"Hayır," dedi Jimin, elindeki iki şarap kadehi ve bir şişe ile gelirken. "bu eve benden sonra gelen ilk kişi, sensin."

Tüm şüphelerim yok olurken kıkırdadım ve gözlerindeki parıltıya baktım. Tanrım, ona bayılıyordum.

Kırmızı şarabı kadehlere dolduruşunu izledim ve adem elmasının naif hareketlerine dalıp giderken odanın ısınan havasından dolayı terledim. Uzattığı içkiyi alıp hemen dudaklarıma götürüp susuzluğumu giderirken kirpiklerinin arasından dikkatli bir şekilde beni izlediğini gördüm.

twin :: vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin