Bölüm 19

76 14 0
                                    



Fotoğraf çekmek bende bir tutku daha öncede bahsetmiştim. Huzur bulduğum dinlendiğim, dünyanın geri kalanından kendimi soyutlamayı başarabildiğim tek şey. Kendimi kaptırdımmı zaman mekan her şeyi unutuyorum.

Otantik köy evlerinin arasından geçerek ilerliyoruz. Kar o kadar çokki çam ağaçları haricinde  bembeyaz bir  örtüyle kaplı her yer.   Virajlı yollardan geçerek Şavşat Karagöl'e varıyoruz. Çok güzel bir yer, Gölün yüzeyi, gökyüzü, ağaçlar ve kardan yansıyan yeşil beyaz ve mavinin rengini almış. Mistik bir havası var. Hani masallarda karşımıza çıkan el değmemiş ormanların arasında kalmış saklı bir cennet gibi. Gölün karşısında bir mekan dikkatimi çekiyor. Ev ters dönmüş vaziyette göle yansımış. Durup saatlerce seyredebilirim burayı. Çok huzurlu. Tek sorun kış mevsimi olduğu için havanın oldukça soğuk olması. Hafif esen rüzgar buz gibi işliyor içime. Acaba hangisi daha çok üşütüyor diye düşünüyorum. Dışarının soğuğu mu yoksa buz tutmuş kalbim mi.

Kenan bey bir süredir arabanın içinde oturuyor. Karagöl'e gelince gölün kenarına kadar gidip arabanın içine kendini dar attı neymiş efendim 

"Kafayı peynir ekmekle yememiş. Bu soğukta daha fazla dışarıda kalıp hasta olamazmış." Benim de işime geliyor bu durum. Sessizce manzaranın tadını çıkarıyorum. Kapının açılıp kapanma sesiyle ona doğru dönüyorum.

"Hadi bakalım ceylan bakışlı geç objektifin karşısına. Yeter bu kadar yansıma, su , ağaç falan filan çektiğin. Bu ortamda çekilmeye değer tek şeyi çekmiyorsun."

"Ben kamera karşısında olmayı sevmiyorum"

"Hiç itiraz kabul etmiyorum geç bakalım"

"Yandan bir iki kare olabilir. Yada arkadan onun haricinde gerek yok". Bir iki kare fotoğrafımı çekiyor.

"Yeni romanımın kapağı için harika olur bu" diyerek son çektiği fotoğrafı gösteriyor. Göle karşı, profilden bir fotoğrafım. Elimi gözlerime siper etmiş bakıyorum. Yanaklarım hafif esen rüzgarla pembeleşmiş. Saçlarım rüzgarla dans ediyor.

"Hayatta olmaz."

"Neden"

"Herhangi bir şeye kapak filan olmak istemiyorum. Ayrıca böyle şeyleri çalıştığım yerden izin almadan yapamam."

"Öyle olsun bakalım. Yeri değil belki ama şu geri zekalı ile ilgili bir tezim var"

"Onun bir adı var. Geri zekalı demekten vazgeçin lütfen." Savunmaya geçtiğimin farkında bile değilim oysaki. Dinliyorum der gibi bakıyorum yüzüne.

Tamam anlatacağım ama bu soğuğa daha fazla dayanamayacağım. Hadi gölün karşısındaki şu mekana gidelim. Sıcak bir şeylere ihtiyacım var.

Arabaya binerek gölün karşısındaki şirin mekana gidiyoruz. İçinde küçük bir restoranı bulunan bir pansiyon burası. İçeri girince sağlı sollu sedirlerin yerleştirildiği küçük bir salonla karşılaşıyoruz. Hem lobi hem de  restoran olarak kullanılıyor gibi. Pencere kenarına gölü görecek şekilde oturuyoruz. Semaverde çay ve yanına gözleme siparişi veriyoruz.

"Anlatın bakalım sizi dinliyorum. Neymiş teziniz"

"Aslında böyle uzaktan anlattıklarına göre yorum yapmak zor. Yaşadığı yeri, işyerini, soyadını vs. bilsem gider senin adına bir araştırma yapardım ama şuan bunların hiç birini bilmediğimize göre anlattıklarından yola çıkacak olursak; evlendim boşandım demişti değil mi? Boşandığı ne malum. Belki hala evlidir."

"Kesinlikle onu araştırmanızı filan istemiyorum sizden. Hem araştırmak istesem bu konuda çok daha faydalı olabilecek kişiler tanıyorum. O yüzden sadece merakınızı tatmin etmek için söylüyorum. Samsunlu ve orada yaşıyor. Ayrıca evliyken neden boşandım desin ki çok saçma oldu teziniz. Mesnetsiz yani sağlam dayanaklarınız yok."

Zamansız GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin