iyi geceler dostlar
Aslında bölümü her hafta olduğu gibi salı günü yayınlayacaktım ama Bölüm isteyen değerli okuyucumu kıramadım. Bu bölüm sizin için gelsin.:)
Adım adım konuşmaya başlayacakları bölüme ilerliyoruz.
Keyifli okumalar.
seviliyorsunuz canlar:))
Akşam yemeği bitince gürül gürül yanan sobanın önüne bir sandalye çekip oturuyorum. Bulaşık makinesine dizmeden önce tabakları su altına tutarken buz gibi sudan ellerim donma noktasına çok yaklaştı çünkü.
"İnsan şehirde yaşayınca böyle güzelliklerden mahrum kalıyor" diyorum Ahmet Bey'e sözüm.
"Haklısın. Eskiden ben küçükken bizim evde de soba yanardı. Fırınından da annem patatesi hiç eksik etmezdi. Okuldan geldik mi ilk iş fırına bakar bir iki patates aşırırdık. Akşamları evin diğer odaları soğuk olunca hepimiz etrafında toplanır ısınmaya çalışırdık. Kalorifer şu keyfi verir mi hiç."
"Bende alışamadım azizim kaloriferli evlere. O yüzden kar yağana kadar burada kalmayı tercih ediyorum" diyor Korkut bey
Bir hafta önce nişanda bütün ailemi gördüm ama şimdi soba karşısında durunca babaannemin biz gittiğimizde çok sevdiğimiz için kuzine sobanın fırınında yaptığı patates közlemesinin kokusunu hatırlamak buram buram bir özlemi de beraberinde getiriyor. Üstelik şimdi tamda sobada patates közlüyordur eminim. Günün yorgunluğunu böyle atıyorlardır. Çay içip közlenmiş patates yiyerek. Kuzenim, nişanlısı, ablalarım, Mert ve ailesi yeğenlerim herkes orada.
"Babaannem gittiğimiz zamanlarda patates közlerdi fırında. Buram buram odanın içini közlenmiş patates kokusu sarardı." deyiveriyorum. Boş boğaz ben. Ateş oturduğu yerden kalkıp gidiyor ben böyle söyleyince. Bir süre sonra Nur Sema hanım elinde içinde patatesler olan bir tabak ile gelerek sobanın fırınına atıveriyor hepsini. Utançtan yerin dibine geçmek üzereyim. Görgüsüzlük dediğin böyle olur işte.
Ateş.............
Annemle akşam yemeği için masayı hazırlamalarını izliyorum. Cihanda yanında. Cihan'a çatal, bıçakları nasıl yerleştirmesi gerektiğini gösteriyor. Özlemini çektiğim bir tabloya bakar gibiyim. Kendi evimizde eşim ve oğlum akşam yemeği için hazırlık yapıyorlar sanki. Cihan ile tanıştıkları ilk dakikadan beri çok iyi anlaştığını görmek o kadar hoş ki.
Annemle de iyi anlaşıyor. Üstelik kokusuna bile tahammül edemediğini bildiğimden yemekten sonra kahve yapıp getirmesi çok şaşırttı beni. İkram ettiği kahveyi içerken onun elinden zehir olsa içerim diye geçiriyorum içimden.
Sürekli kontrollü davranmak için kendini zorlamadığı zamanlarda ortaya çıkan doğal ve rahat kızı daha çok seviyorum. Tıpkı benim orda olduğumdan habersiz köyde Fadime nine ile yaptığı konuşma gibi yada az önce sobanın başında ailesine olan özlemini iliklerime kadar hissetmemi sağladığı sobada közlenmiş patatesten bahsederken olduğu gibi. Ne dediğinin farkına varınca pembeye dönen yanaklarını öpmemek için nasıl mücadele ettiğimi bir ben bilirim birde Yaratan.
Sanki hep buraya aitmiş gibi. Cihan ödevlerini sürekli Nur ile yapıyormuş gibi beni görmezden gelerek Nur'un yanına gidip soruyor yapamadığı problemi. Birlikte gidip masaya oturmalarını izliyorum. Babam ve misafirlerin konuşması hiç ilgimi çekmiyor. İnatçı geldiğinden beri yokmuşum gibi davranmaya devam ediyor.
Cihan'ın ödevi bitince izin isteyip ayrılıyor. O gidince diğerleri de fazla oturmuyorlar. Annem teker teker odalarını gösteriyor hepsine.
Nur........
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansız Gelen
RomanceMesafeler aşka engel olabilir mi. Birini ölesiye sevmek için görmek şart mıdır. Meğer görmeden de sevilirmiş. Sevda gözlerin değil gönüllerin buluşmasıymış. Kız çok sevdi ama bunu söylemeye bir türlü cesaret edemedi. Erkek sonunda aradığımı buldum...