6.Bölüm: Sana Rağmen🎭

102 29 11
                                    

Gözlerim duyduklarımın etkisiyle irileşmiş, ağzım "o" şeklini almıştı. Murat yanımıza yaklaşırken ağzımı kapatmış ürkek bakışlarımı insanlarda gezdiriyordum. Neden böyle bir şey yapmıştı ki şimdi. Buğlem hala bana bakarken içimdeki duygu yoğunluğunun hiç bir yere gitmediğini anlamıştım. Her zaman buz gibi olan ellerim terlemeye başlamış, yeni bir sıcaklığın içinde can bulmuştu sanki.

Murat'ın ellerine göre oldukça minik olan ellerimi avuçlarının arasına aldığında yeni fark etmiştim tam karşımda olduğunu. Bakışlarımı ona çevirip öylece izledim yüzünü. Bir süre sonra samimi bir gülümseme takınıp "İyi misin? " diye sordu.

Ben cevap vermeyince ellerimi sıkıp, avucunun içindeki ellerime bakarak tekrar gözlerime kenetledi bakışlarını. Dudaklarını ıslatıp tekrar konuşmasına devam etti.

"Avuçların terlemiş."

"İyiyim sadece biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var."

"İstersen yanında durabilirim. Bu saatte Dil ve Anlatım dinleyip, beynimin ebesini s*ktirtmek yerine yanında durup saçmalamalarını dinlemek daha cazip geliyor. "

"Hiç gerek yok gir sen derse."

"İyi o zaman gidiyorum ben. " onay beklercesine baktığında ciddiyetle "Git " dedim. Dudaklarını büzerek "Gidiyorum bak" deyince bunaldığımı hissederek "Eh bir zahmet " diye yanıtladım. "Gidiyorum" hemen sonra okula doğru ilerlemeye başlayınca duyabileceğini düşündüğüm bir şekilde seslendim.

"Şuan yaptıkların için kızmıyor olabilirim. Ama yarın seninle bu konuyu ayrı konuşacağız." Yüzüne yapay bir sırıtma takınıp, alayla göz kırptı.

"Bekliyor olucam."

O içeri girince bende çıkışa doğru ilerledim.

**

Mavi her şeye iyi gelir aslında, denizin o derin sularında boğulmak ister insan. Ama sonuç:

Sadece bakmakla yetinirsin dünyaya, hayat öyle bir döndürür ki kafanı benliğinden de olmuş olursun. Bazen öyle boştur ki içinde bir yerler, zaman aşımına uğrayıp akışına bırakırsın her şeyi. Rüzgar seni savurur denizin kıyılarına. Bir bakmışsın sert bir darbe ile kayalara çarpmış sın, dizlerin kanamış. Ama öğreniyorsun, cidden bir süre sonra öğreniyorsun o yarayı temizlemeyi. Sonra kabuk bağlıyor iyileşti diyorsun, kanamaz artık. Taa ki yen darbeler alana kadar.

Ben tam ortasındayım geri dönemiyorum. Tek yapabildiğim kabuk bağlamış olan yaramı kanatacak olan darbeyi beklemek. Kafamı iki yana sallayıp boğuştuğum düşüncelerin arasından sıyrıldım. Sahil kenarındaki banklardan birine oturmuş denizi izliyordum. Gözlerimden akan yaşları engellemedim.

"Duyduklarıma göre benim yer farem ağlıyormuş." deyip yanıma oturana çevirdim bakışlarımı. Aşağıdan yukarı süzme işim bitirip yüzüne odaklandığım da şaşkınlık nidalarım tavan yaptı. Ne yani gelmiş miydi?

"KEREM" Dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırıp, kollarımı boynuna sardım. Sanırım bir süreliğine duyularımı yok sayabilirdim.

Kerem benim ikizimdi. Benden 36 saniye önce doğduğu için abilik taslayan, ağladığımda beni susturmak için çok çirkin olduğumu söyleyen. Susmadığımda da benimle beraber depresyona giren ikizim. Ama öyle gerçek anlamda bir depresyon değildi onun ki. Bana sarılırken aburcuburlarımı yer, kızdığımda da kilo almamı istemediği için yediğini, bana iyilik yaptığını söylerdi. Hep beni mutlu etme çabasındaydı. Ve bunu yapmakta oldukça başarılıydı.

Omuzlarımdan tutup beni kendinden uzaklaştırdı. Elini yanaklarıma koyup, baş parmağıyla gözyaşlarımı sildi.

"Anlatmak ister misin?" diye sorduğunda kafamı hayır anlamında salladım. O da üstelemedi zaten. İkimizde biliyorduk eninde sonunda öğreneceğini. Önemli olan öğrenmesi değildi. Öğrendikten sonra Tunç'a ufak (!) çaplı bir hasar vermeden durabilmesi idi.

KİRAZ ÇİÇEĞİM (Düzenlenecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin