-JUVIA-
Gözlerimi binbir zorlukla açtığımda beyaz bir odayla karşılaştım.
Galiba ölmüştüm.
Ah hayır, ölseydim eğer kolum bu kadar acımazdı.
Hayattaydım.
O şeytan kadın beni öldürmemişti.
Bakışları aklıma gelince yine ürperdim.
Burası bir zindan için fazla beyaz ve lükstü.
Birkaç dakika odayı incelediğimde aklıma sarayda olma fikri geldi.
Ben nerede olduğumu anlamaya çalışırken dışarıdan sesler gelmeye başladı.
Kapı nazikçe açıldı ve içeriye kırmızı saçlı bir kadın girdi.
Galiba bu Erza'ydı.
Gray-sama'nın canını yakmaya çalışmıştı.
Oysa kardeşlerdi.
Neden bu kadın kardeşlerinden uzak düşmüştü ki.
"Merhaba, Juvia'ydı sanırım."
Sessiz kaldım. Beni yaralamışlardı.
Beni Gray-sama'dan uzak düşürmüşlerdi.
Şuan burada değil Gray-sama'nın odasında gizliden onu izliyor olmalıydım.
"Kolun için üzgünüm. Pansumanı bizzat ben yaptım."
"Teşekkürler." dedim soğuk bir sesle.
"Bak Juvia," diye söze başladı.
"Sana zarar vermeyeceğimizi söylemek istiyorum. Bizim istediğimiz Lucy."
"Lucy buraya gelmek istemiyor. Lucy bizi seviyor ve Juvia da Lucy'i seviyor."
Erza başta bana anlamaz gözlerle baktı. Konuşma şeklim kafasını karıştırmıştı.
"Sanırım kendinden 3. şahıs olarak bahsediyorsun."
"Juvia bunu ne yazık ki bırakamıyor."
"Sana burada olduğun sürece yardım edeceğim. Belki yardımım dokunur ve istediğin şekilde konuşursun."
Başta bu teklifi reddetmek istedim. Ama Gray-sama eğer beni böyle sevmiyorsa belki konuşma şeklim değişirse beni severdi.
"Erza-san bunu gerçekten yapar mı?"
Erza gülümsedi.
"Tabii ki. Eğer sen de bize yardım edersen."
"Juvia anlamadı. Nasıl yardım edebilir ki?"
"Bize zorluk çıkarmasan yeter Juvia. Kral çılgına dönmüş durumda. Lucy'nin evleneceği prens Natsu'yu öldürmek istiyor ve benim buna engel olmam gerek."
Natsu'yu kimsenin öldürmesini istemiyordum. Daha Lucy'le evleneceklerdi. Ve karşımda duran, gülümsemesi içimi ısıtan 'ablanın' kalbinde hala Natsu ve Gray-sama'ya karşı özlem ve sevgi olduğunu hissediyordum.
"Lucy geri dönmek istemiyor." dedim.
"Bunu biliyorum ama Lucy'nin arkadaşı olarak onu korumam gerek." dedi Erza.
"Eğer gerçekten onun arkadaşıysan onu korktuğu şeylerden korumalısın." dedim konuşmama daha da dikkat ederek.
"Lucy, ona yalan söylediğin için o kadar üzüldü ki. Buraya dönmek istemiyor bizimle gerçekten çok mutlu ve yaşadığını hissediyor. Buradaysa babasının ona seçtiği hayatı yaşamak zorunda. Bunu kim ister ki? Ayrıca Natsu-san, Lucy'e gerçekten çok değer veriyor. Onu uzun zamandır tanıyorum ve Lucy'i koruduğu ve önemsediği kadar kimseyi koruyup önemsediğini görmedim. "
Erza cevap vermemişti.
Bana hak veriyordu.
Ve eğer onunla olursam, onunla konuşursam..
..Bize yardım ederdi.-LUCY-
Birkaç saatlik yolculuktan sonra 'onların' bulunduğu adaya gelmiştik.
Çok büyük bir ada değildi.
Ama gerçekten çok güzel gözüküyordu.
Kagura, Sting, Rogue ve Levy gemide kaldılar. Diğerleri ise aşağı indi ve yürümeye başladılar.
Ben ve Natsu grubun arkasından geliyorduk.
"Natsu, onların kim olduğunu söyleyemez misin?"
Natsu güldü.
"Gerçekten manyaklar. Özellikle sinirlendiklerinde gözleri maalesef hiçbir şeyi görmüyor."
Güldüm.
"Sana benziyorlar."
"Özellikle bir tanesi düşündüğünden daha fazla benziyor." dedi.
Tanrım, onlar kim olabilirdi ki?
Yürüdükçe yürüyorduk. En sonunda karşımıza çok büyük olmayan ama muazzam görünüşlü bir ev çıktı.
Natsu gidip kapıyı çaldı.
Kapıyı kısa boylu, yeşil gözlü, saçları upuzun bir kız açtı.
Çok sevimliydi!
Natsu'yu gördüğünde çığlıklar atmaya başladı ve ona sımsıkı sarıldı.
Sarıldıktan sonra da kafasına vurmaya başladı.
"Ne diye bu kadar uzun süre gelmiyorsun! Seni özlüyoruz aptal!"
"Tamam tamam söz veriyorum arayı bu kadar açmayacağım."
Kız, Natsu'ya çok yakın davranıyordu. Dayanamadım ve Cana'nın kulağına fısıldadım.
"Natsu'yla aralarında bir şey mi var?"
Cana güldü.
"Çocukken Natsu'ya aşıktı. Şuan öyle mi bilemem."
Verdiği cevap karşısında suratım asıldı.
"Demek öyle" dedim.
Kıskanıyor muydum? Belki. Ama bunu belli etmeyecektim.
Kızın gözleri bana takıldı.
"Natsu bu kız kim? Sevgilin mi?"
Kız bu soruyu beni süzerek sormuştu.
Natsu'nun cevap vermesini beklemeden atladım. "Hayır değiliz." Dedim sert bir ses tonuyla.
Kız güldü. "Tahmin etmiştim."
Bu da ne demekti? Beni küçümsüyor muydu?
"Ben Mavis bu arada." dedi ve elini uzattı.
"Lucy Heartfilia."
Mavis şaşırmıştı.
"O halde sen prensessin."
"Evet öyleyim."
"Her yerde seni arıyorlar diye duydum."
"Evet ne yazık ki öyle." dedim.
Natsu söze atladı. "Ama benim olanı ne kadar arasalarda alamazlar." dedi ve elini belime koyup beni kendine çekti.
Mavis bize bakıp gülümsedi ve içeriye davet etti.
İçeriye girdiğimizde siyah saçlı bir çocuk, yaşlı bir adam ve sarı saçlı gözünün üzerinde şimşek izi olan biri oturuyordu.
Onlar bunlar mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate and princess//Nalu
FanfictionBabasının baskısından kurtulmaya çalıştı sarışın kız. Ölmeyi istedi. Zaten yaşıyor denemezdi. Gözünü hırs bürüdü sakura saçlı çocuğun. Öldürmeyi istedi. Zaten yapmadığı şey değildi. Karşısına çıkan korsanı önceden olsa gözünü kırpmadan öldürmeye çal...