Güzel okuyucularım, bu bölümden çok bir şey beklemeyin, gerçekten batırdım.
-GRAY-
Juvia hala uyanmamıştı. Gün ağarmaya başlamış, üzerimdeki yorgunluk artık kaldıramayacağım raddeye gelmişti. Ama hayır, Juvia'nın uyandığında ilk gördüğü kişi olmak istiyordum. Bu yaşadıkları onun için bile fazlaydı.
Pencereden dışarı bakarken ufak sesler duydum ve hemen arkamı döndüm. Juvia kısık gözleriyle etrafı tanımaya çalışıyordu.
"Juvia, uyandın mı?"
Yanına gittim ve doğrulmasına yardım ettim. Bir bardak su içirdim ve konuşmasını bekledim. Bir şeyler söylemesini.
"Lucy nerde?"
Yutkundum. Ona yalan söylemek istemiyordum. Ama bu durumda gerçeklerle yüzleşmesi taraftarı da değildim.
"Burda değil. Şuanlık. İlerleyen saatlerde yanımızda olucak." Tamam. Bu yalan sayılmazdı. Sonuçta onu geri alacaktık.
"Yakalandı mı? Keşke biraz daha dayanıklı olsaydım. Lucy bu durumda olmazdı."
Konuşması dikkatimi çekmişti. Kendinden 3. şahıs olarak bahsetmiyordu.
"Senin, konuşman değişmiş."
Juvia gözlerini kaçırdı. "Lisanna yüzünden."
Bana davranışları bile değişmişti sanki. Onun hayattan kopuk yaşamasını istemiyordum. Eski yaşam enerjisi olan Juvia'yı istiyordum.
Daha doğrusu, beni deliler gibi seven Juvia'yı.
"Ne yani, artık böyle mi konuşacaksın?"
Juvia bana baktı. "Beğenmedin mi?"
'Gray-sama 'dememişti. Bu git gide sinirlerimi bozuyordu.
O şekilde konuşmak onu çok tatlı kılıyordu.
Ama ona, ne düşündüklerimi ne de hislerimi söyleyebilirdim. Bu benim için çok zordu.
"Neyse boşver. Dinlen biraz daha."
Gözlerindeki hayal kırıklığını gördüğümde anlamıştım.
Eğildim.
Onu seviyordum.
Başından beri.
Ve şimdi, onu kaybetme korkusuyla yaşamak istemiyordum.
Elimi saçlarının arasında gezdirdim. Suratımı suratına yaklaştırdım. Gözlerim dudaklarına sabitlenmişti. Onun gözleri ise gözlerim ve dudaklarım arasında gidip geliyordu.
"Gray-sama.."
"Duymak istediğim şey buydu." dedim.
Ve aslında uzun zamandır yapmak istediğim şeyi yaptım.
Onu öptüm.
Bunu yapmayı uzun zamandır bekliyordum.
O da beni hala seviyordu. Bana karşılık veriyordu.
Dudaklarımız birleşmişken ona daha da yakınlaştım ve yanına yattım.
Birbirimizden ayrıldığımızda onu kolumun altına aldım ve göğsüme yatırdım. Göz yaşları önü açık gömleğimin içindeki tenimi ıslatmıştı.
"Neden ağlıyorsun?"
"Juvia çok mutlu.. Onun konuşması için onu sevmediğinizi düşündü. Ama böyle değilmiş!"
Güldüm. Kim bilir o güzel kafasının içerisinde saniyede ne senaryolar kuruyordu.
Onu öpmenin verdiği rahatlık ve tüm gecenin verdiği uykusuzlukla gözlerimi kapattım.
Birkaç saat kestirmek en doğal hakkımdı.-LUCY-
Bütün gece uyumamış, sadece ağlamıştım. Soluk tenimde göz altlarım beni ele veriyordu. Acınacak haldeydim.
Natsu beni görse dalga geçerdi. Ama bir daha göremeyecekti.
Bugün evlenecektim. 18 yaşıma girdiğim gün. Tabii, babam bunu hatırlamıyordu. Gerçi ben de hizmetçiler olmasa hatırlamazdım.
Bugün odamı terk ediyordum. Tek başıma ağladığım, göz yaşlarımı en çok gören odamı. Annemle oynadığımız oyunları. Bana okuduğu masalları. Oyuncak bebeklerimi. Hepsini terk ediyordum.
Gidiyordum.
Ama beni üzen buradan ayrılmak değildi. İsmini düşündüğümde bile kalbimin deli gibi çarpmasına sebep olan Natsu'ydu beni üzen. Hala ona ihanet ediyor gibi hissediyordum. Çünkü ben ona aittim. Öyle demişti.
Bu konuda o kadar bencildim ki. Onu tekrar öpmek istiyordum. Sarılmak. Elinin sıcaklığıyla elimi ısıtmak.
Ama bu tek kişilik bir aşktı. Hala acıyordu kanayan yerleri kalbimin. Susmalıydım. Unutmalıydım.
Bugün gelinlik giyecektim, hayalini kurduğum gelinliği.
Kocamsa, Zeref olacaktı. Aşık olduğum adamla iş birliği yapıp benim kalbimi söken insan olacaktı.
Uyuyamamıştım işte. Ağlamıştım deli gibi. Natsu'ya çok güvenmiştim. Babamın gözlerinin içine bakamazken, onu öpmüştüm. Kendime hayret ettiğim davranışlar göstermiştim.
Aşık olmuştum. Olmamam gereken birine.
Aklım ondan nefret etmemi istiyordu.
Kalbim ise, aşık olduğun bir insandan nefret edemezsin diyordu.
Ama kalbim, Natsu'nun beni sevdiğini de söylemişti.
Kalbim hiçbir şey bilmiyordu.
Ayağa kalktım. Gözlerimi yakan güneşe küfür ettikten sonra lavaboya geçtim. Aynaya baktığımda tekrar kendime acıdım. Ben bir zavallıydım.
Elimi yüzümü yıkadım ve saçımı topuz yaptım. Nasıl göründüğüm umrumda değildi. Bir aşk evliliği de yapmıyordum.
Hizmetliler bir anda içeri girdiler. Beni görmeden önce yüzlerindeki koca gülümseme beni görür görmez soldu.
Beni hemen yatağa yatırdılar. Ateşimi ölçüyor, ellerimi ovuyorlardı.
Yemek yememiştim. Ve gerçekten bok gibi hissediyordum.
Ama bunun bir önemi yoktu. Babam, ölsem bile düğünü bugün yapacaktı.
Hizmetlileri 'yarım saat içerisinde aşağıda olacağım' bahanesiyle gönderdikten sonra yatağıma uzandım.
Hiçbir şey hissedemiyordum.
Ölmeyi bile düşünmüştüm ama şuan ölüden daha beter bir haldeydim.
En azından Natsu'yu son bir defa daha görmek istiyordum.
Ben, öldürmem gereken korsana aşık olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate and princess//Nalu
Fiksi PenggemarBabasının baskısından kurtulmaya çalıştı sarışın kız. Ölmeyi istedi. Zaten yaşıyor denemezdi. Gözünü hırs bürüdü sakura saçlı çocuğun. Öldürmeyi istedi. Zaten yapmadığı şey değildi. Karşısına çıkan korsanı önceden olsa gözünü kırpmadan öldürmeye çal...