-LUCY-
Evet, sanırım hiçbir günümüz olaysız geçmeyecekti.
Zeref'in yardımcısı, Sting'in aşık olduğu Yukino'ydu.
Ve ben onu bizimle yaşamaya getirmiştim.
O an sağlıklı düşünemiyordum, bu iyi bir şey miydi, yoksa kötü mü?
"Sting-kun, Rogue-kun. Siz.."
Tamam kabul ediyorum. Ortamda çok garip bir atmosfer vardı.
"Yukino. Buraya nasıl geldin?" diye sordu Rogue.
Yukino sadece Sting'e bakıyordu. Bakışlarında hem özlem hem de öfke vardı.
Sting'e doğru yaklaştı. Burun buruna gelene kadar.
"Yukino ben.."
Sting'in lafını bölen, Yukino'nun ona attığı tokattı.
Hepimiz şaşkınlıkla onları izliyorduk. Neden Yukino, Sting'e tokat atmıştı ki?
"Ortadan kayboldun! Rogue seni aramak için gittiğinde bir daha dönmedi! İkinizin de öldüğünü sandık!"
Demek bu güçlü kızın içinde çok hassas biri yatıyordu .
"Yukino açıklamama izin ver."
"Neyi açıklayacaksın Sting? Nasıl kaçıp gittiğini mi? Ardında bizi bıraktın. Beni. "
"Yukino, Sting'in üzerine bu kadar gitme."
"Rogue, onun peşinden gittin. Onu buldun ama geri dönmediniz. "
"Yukino.."
"Ne kadar endişelendim biliyor musunuz? Gecelerce uyuyamadım. Ölümle burun buruna geldim ve beni kurtaran Zeref'ti! Yıllarca ona hizmet ettim. Bir şeytanın emri altındaydım. Ama bir gün sizi bulucağımı düşünüp kendimi avuttum. Ölmemenizi istedim. Ama gelmemeniz, bana ulaşamamanız için bir sebep olmasını istedim. Çünkü eğer yaşasaydınız bilirdim. Söylerdiniz. Bir şekilde haber verirsiniz diye düşündüm. Ama yalanmış.''
"Yukino, nerde olduğun hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu. Seni unuttuğumu mu sandın? Bana verdiğin fotoğraf.."
"Yak onu Sting. Hayatından siktir olup gidiyorum çünkü."
(Y.N. biliyorum normalde Yukino hiç böyle bir kız değil. Ama Zeref'le olmak onu kötü yola sürükledi. bu yüzden çok değişti ve karakterinin tam tersi bir insan oldu. ilerleyen zamanlarda özüne dönücek ama dşsşşsş şuan o bir bad girl dlsöşdçdşdödld )
"Yukino, bu sen değilsin."
"Böyle olmak zorundayım. Artık küçüklüğümdeki gibi başkalarına bel bağlayamam."
Yukino gerçekten çok sinirliydi. Ve bu sinir, onlara duyduğu sevgiden kaynaklanıyordu. Özellikle Sting için.
Ama Yukino böylece gitmemeliydi. Böylece pes etmemeliydi.
"Yukino, belki de çok çabuk karar veriyorsundur."
"Üzgünüm prenses, uzun zamandır içimde olan şeyler bunlar. Kendimi daha fazla tutamam ben."
"Gitmeni istemem."
"Zaten buraya ait değilim. Kendime yeni bir hayat kuracağım. Yine de beni o şeytandan kurtardığınız için teşekkür ederim."
Yukino'nun Sting'i böylece bırakıp gitmesi çok büyük haksızlıktı.
"Yukino, sadece bir şeyler söylemek istiyorum. Sonra istersen gidebilirsin."
"Sana neden bu hakkı veriyim Sting? Beni tekrar yarala diye mi?"
"Yeter ulan bu kadar drama. " diye tartışmaya katıldı Cana.
"Sana sadece şu kadarını söyliyim, seni tanımıyorum. Burada kalıp kalmaman umrumda değil, beni alakadar etmez. Sadece, Sting'in sana hala aşık olduğuna kalıbımı basabilirim."
Yukino duyduklarına şaşırmış gibiydi.
"Cana-san. Tamam gerek yok."
"Kapa çeneni Sting. "
"Hai."
Cana tekrar Yukino'ya döndü.
"Burdan gidersen, hem kendini hem de Sting'i üzmüş olacaksın. Hem de boş yere. Eğer imkanı olsaydı, Sting çoktan gelip seni bulurdu. Sinirli olmanın sebebi onu sevmen. Gurura gerek yok."
Yukino duydukları karşısında tepkisizdi. İnanmak istediği belliydi.
"Peki ama.."
"Ama diye devam ettime cümleni Yukino. Sting izin verse bile gitmene ben izin vermiyorum. Ve şu aptal gemide en güçlü kız da benim. Test etmek ister misin?"
Yukino bir şeyler söylemek istiyordu. Ama yine tepkisiz kaldı.
"Yukino, en azından birkaç günlüğüne bizimle kal. Eğer hala düşüncelerin değişmezse gidersin. Olur mu?" dedim. En azından biri ona anlayışlı yaklaşmalıydı.
Yukino bana baktı. Kendini zorlayarak gülümsedi.
"Peki prenses."
"Lütfen bana prenses deme. Yani cidden, o kelimeden nefret ediyorum. Sadece Lucy de."
"Peki Lucy."
Gülümsedim ve yemeğe oturduk. Artık bir şeyler yemeliydik.
Kahvaltı ettiğimiz süre boyunca Sting bakışlarını Yukino'dan ayırmadı. Ağzına bir lokma bile atmamıştı. Gerçi Yukino da ondan farklı değildi. İkisi de çok gergindi.
Rogue ve Cana'nın bakışları da Sting ve Yukino arasında gidip geliyordu.
Natsu ise..
Ah, Natsu ve yemeğinin arasına kim girebilirdi ki? Büyük bir aşkla yemeğini yiyordu.
Onun bu umursamaz tavrı sinirime dokunmuştu. Yani gemide kıyamet kopsa o midesini düşünecekti. Öküz.
Yemeğimi bitirdikten sonra herkesin bitirmesini bekledim. Sonra temizlikte Levy'e yardım etmeye gittim.
"Lu-chan! Seni gerçekten özledim."
"Evet Levy bana sarıldığında bunu anlamıştım."
"Sen özlemedin mi Lucy?"
"Özledim tabii ki! En yakın arkadaşımı nasıl özleyemem?"
Levy içtenlikle gülümsedi. Ve beraber bulaşıkları yıkamaya devam ettik.
Güverteye geçmek istiyordum ama Levy bana temiz tabakları tekrar tekrar yıkatıyordu. Bu kız ne ara temizlik hastası olmuştu?
"Levy bu tabağı tekrar yıkarsam moleküllerine ineceğim."
"Lucy o tabak hala pis."
"Nasıl pis ya manyak mısın sen?"
"Sensin manyak pis sarışın."
"Ne dedin sen?"
Bulaşıklardaki köpüğü yüzüne sürdüm ve gülmeye başladım. Çok komik duruyordu.
"Demek böyle oynamak istiyorsun yaramaz Lu-chan!"
Ne dediğini anlamadan yüzüme bin kilo köpüğü yedim. Bu sinsi minyon, iyi savaşıyordu.
Birbirimizle köpük savaşını sürdürürken içeriye Kagura girdi.
"Savaşınızı bölmek istemezdim ama.."
Kagura'yı da köpüğe buladıktan sonra o da gelme amacını unutmuş, bizimle savaşa girmişti.
Kahkahalarımız mutfağı doldururken, ne kadar süredir oynuyorduk bilmiyordum.
İçeriye Cana girdi. Hepimiz köpüklere bulanmıştık. Cana sinirli duruyordu.
"Kagura buraya gelişin savaşmak için miydi?"
Kagura yere kitlendi. "Gomen."
"Hadi güverteye geçelim."
Ne olduğunu anlamadan beni ittirmeye başladılar.
Güverteye çıkmadan önce Levy bir anda gözlerimi bir bezle kapattı.
"Levy?"
"Kendini bana bırak Luce."
Boynumda hissettiğim nefesi, ürpermeme sebep olmuştu. Gözlerim bağlı Natsu'nun yanında olma fikri, beni korkutmuştu.
"N-Natsu?"
"Şş. Birazdan gözlerini açacağım güzelim."
Biraz daha yürüdükten sonra, sonunda durmuştuk.
"Mutlu yıllar Luce."
Gözlerimdeki bezi açtığında, karşımda duran manzara gözlerimi yaşartmıştı.
Güverte süslenmiş, masa yemeklerle donatılmış, yerde hediye paketleri ve balonlar vardı.
Herkes hep bir ağızdan "MUTLU YILLAR LUCY!" diye bağırıyor, benim tepkimi bekliyorlardı.
Bense, tepkisizce öyle duruyordum. Ne gülümseyebildim ne de hareket edebildim.
Gözlerimden yaşlar akıyordu. Bu, hayatımdaki en güzel gün olabilirdi. Hepsi benim için burdaydı. Burayı benim için hazırlamışlardı.
Ben tepkisiz kaldıkça, onların suratlarındaki gülümseme solmaya başladı. Birbirleri arasında çaktırmadan fısıldaşmaya, bir sorun olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı.
Koluma dokunan Natsu ile düştüğüm boşluktan çıktım. Ona döndüm.
"Lucy, bir problem mi var? İyi misin?"
Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu. Evet ona aşıktım. Ve aşkım, bu yaptığı muazzam şeylerle güçleniyordu.
Boynuna atladım. Onu sımsıkı sarıyordum. Ve tekrar tekrar aynı şeyi söylüyordum. "Teşekkür ederim."
Natsu kafasını boynuma gömdü. Kokumu içine çekiyordu.
Gray yalandan öksürdü. "Biz de burdayız hani?"
Natsu'dan ayrılıp gözyaşlarımı sildikten sonra onlara bakıp gülümsedim. Hepsini o kadar çok seviyordum ki.
İlk Gray'e sarıldım. Onu abim gibi görüyordum. Oysa belki de aynı yaştaydık.
"Sağol, abi."
Gray sahte gözyaşlarını sildi. "Ah, kardeşim büyümüş de bana abi diyor."
Kafasına yalandan vurdum ve güldüm. Herkese teker teker sarılıp teşekkür ettim. İlk defa bugün, çok değerli hissetmiştim.
Pasta geldiğinde mumlar tam yaşım kadardı. Bu küçük ayrıntı yüzümü güldürmüştü.
Mumları üfleyecekken Natsu'ya baktım.
'Benim tek dileğim sensin Natsu.'
Mumları Natsu'nun gözünün içine baka baka üfledim. Dileğim hakkında biraz ipucu vermiş olabilirdim.
Herkes yemek alırken Natsu yanıma geldi.
"Ne diledin Luce?"
Güldüm. "Anlamaman için gerçekten aptal olmalısın."
Natsu yanaklarını şişirdi. "Ya sen bana nasıl aptal dersin? Okyanusun en yakışıklı en zeki en..."
Tam bu sırada yanağına bir öpücük kondurdum. "Benim olana istediğim her şeyi derim." ve göz kırptım.
Natsu elini yanağına götürdü ve bana aval aval baktı.
"Sen benimsin lan asıl."
Güldüm. Onu gerçekten seviyordum.
Yemek faslı bittikten sonra, sıra hediyelerimi açmaya gelmişti. Herkes bana küçük büyük hediye almıştı. Oysa gerek de yoktu.
Gray bana ucunda kar tanesi olan bir halhal almıştı. Hemen ayağıma taktım. Saçlarımı karıştırdı ve ilerledi. Cana bana bira, Levy ve Juvia arada beraber çekildiğimiz fotoğrafları içeren bir fotoğraf albümü, Sting ve Rogue peluş bir ejderha, Gajeel bir tavşan kostümü, Kagura güzel bir elbise, Yukino ise üzerlerinde burçların sembolleri olan 12 tane altın anahtar almıştı.
Herkes ortalığı toplamaya başladığında Natsu'nun gözden kaybolduğunu görünce Happy'nin yanına gittim.
"Natsu nerde?"
"Ya dursana Luşi, ilk sana hediyeni veriyim."
Bana paketlenmiş bir balık verdi.
"Bana bunu pişirmelisin."
Güldüm. Hediyemi yemek istiyordu.
"Beraber yiyeceksek olur."
"Aç gözlü Luşi! Ama olur."
"Şimdi söyle bakalım, Natsy nerde?"
"Dur seni götüriyim."
Beni kimsenin olmadığı geminin arkasına götürdü.
"Luşi bak! Uzaklarda uçan bir şey var."
"Hani?"
"İyice uca git."
Geminin ucuna gittiğimde ıslak olduğunu gördüm. Ayağım kaysa düşebilirdim. Ama bu Natsu'yla ilgili bir şey olabilirdi. O yüzden en uca gittim ve gözlerimi kısıp bakmaya başladım.
Göremediğim için bir adım daha atacaktım ki korktuğum başıma geldi ve ayağım kaydı.
"Happy!!"
Düşecekken belimi kavrayan kol , beni yine kurtarmıştı.
Korkudan kapattığım gözlerimi açtığımda, aşık olduğum gözlerle karşılaştım.
"Natsu.."
"Ne zaman düşsen Luce, seni tutmak için burda olacağım. Bu hiçbir zaman değişmeyecek."
Gülümsedim. Bu bana söylenen en güzel şeydi.
Beni kendine doğru çekti ve elimden tutup kaldığımız odaya götürdü.
Odaya girdiğimde, duvarların -tahminimce Happy tarafından gizlice çekilen- fotoğraflarla kaplı olduğunu gördüm.
"Natsu..Bu.."
Natsu boynuma gözlerimi yaşartacak güzelliktr bir kolye taktı.
"Natsu.."
"Mutlu yıllar güzelim."
Arkamı döndüm ve ona baktım. Gülümsüyordu.
Yakasından tuttuğum gibi kendime çektim ve dudaklarına yapıştım. Bu sefer kendimi tutmayacaktım.HHHHHHHEEEY
Napıyorsunuz dünyanın en güzel okuyucuları.
Bu kitabım final verecek, gomen.
Ama yeni bir kitap yazmaya başladım. Adı Daemonium.
Latince şeytan demek 😈😈
yeni kitabım fantastik, yani güçleri falan olacak ama animedeki gibi değil. ona da bir göz atabilirsiniz.
Natsu'dan böyle bir şey beklemiyordum valla gece 4te biraz romantikliğim tuttu.
bu arada final yaklaştığı için, bir özel bölüm yazacağım. karakterlerle soru-cevap gibi. hikayemdeki mütüş Hiro Mashima'nın karakterlerine sormak istediğiniz soruları yazın, onlar da cevaplasın. bana da sorabilirsiniz şdşsğcçğsçcğsçc
sizi öbtüm, hadi görüşürüz!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate and princess//Nalu
أدب الهواةBabasının baskısından kurtulmaya çalıştı sarışın kız. Ölmeyi istedi. Zaten yaşıyor denemezdi. Gözünü hırs bürüdü sakura saçlı çocuğun. Öldürmeyi istedi. Zaten yapmadığı şey değildi. Karşısına çıkan korsanı önceden olsa gözünü kırpmadan öldürmeye çal...