Good Girl Gone Bad 4

432 17 10
                                    

Bu bölümü çarşamba günü doğan yeğenim Habibe Tuğba'ya adıyorum. Teyzesi'nin ikinci meleği seni seviyorum ve tabi ki Mustafa Kerem'im teyzesinin superman'i. ❤️👼

Bugün olacakları düşünüp daha çok heyecanlanıyordum. Aşık olduğum çocuğun evine ilk defa gidiyordum sonuçta. Onunla aynı arabada olmak bile beni heyecanlandırıyordu. Kötü kız olduğuma bakmayın. O gerçek beni görmüştü. Onun yanında rol yapmak zorunda hissetmiyorum. Çünkü o güçsüz ben ve zayıf beni tanıyor. Ama genede kötü halimden pek taviz vermek istemiyorum. Zaten ona aşık olduğumu biliyordu. Bunu bana söylediğinde şaşırmıştım. Evet! Ama bunu fark etmesi, İyi olan benim hoşuma gitmişti. Kötü olan beni onun yanındayken pek kullanmıyordum. Şimdilik saf dışı kalsın. Aşık olduğum adam bu yönümü görmek istemezdi bence. Evet eskiden iyi, kırılgan ve zayıf bir kızdım ruhsal anlamda. Şimdi ise tek kelimeyle kötü bir kızım. Ama rol yapmaktan ne kadar usansamda, insanların benden korkması iyi birşeydi. Söz verdiğim gibi artık kendimi ezdirmek yok özellikle Anna kaltağına. 7 yaşımda kendime verdiğim sözü asla unutmadım bir şekilde güçlü olacaktım. Ve şimdi lise sonum yani 18 yaşındayım ve sözümü tuttum artık kötüyüm. Dört senedir rol yapıyorum Kötü Blaire'dan herkes korkuyor. Aslında iki yüzlüde denilebilir benim için. Sonuçta iki ben var İyi ve Kötü Blaire. Kötü Blaire'dan günü gelince Cara ve Lily'de alır cevabını. Bazen onlarında Kötü Blaire ile karşı karşı'ya kaldığı zamanlar oldu. Ama bizim arkadaşlığımız bam başka bir boyuttadır. Bu yönümü tek göstermediğim ya da gösteremediğim iki kişi var Babam ve Justin. Ben bunları düşünürken. Justin'ın aklımdaki düşüncelerden beni ayıran sesini duymamla başımı ona doğru çevirdim. "Geldik" dedi sırıtarak. Cam'dan dışarı baktığımda büyük bir evle karşı karşı'ya gelmiştim. Bizim evden biraz daha büyüktü. Arabayı kapının önüne doğru giderken bahçe'nin ortasındaki ufak yuvarlak havuzun etrafını dolandı ve kapının önüne park etti. Kapımı açtıktan sonra. Arabadan indim ben kapı'ya doğru ilerlerken arkamdan bana yetişti. Cebindeki anahtarı çıkarıp kapıyı açarken "Evde kimse yok, rahatına bak" diye birşeyler gevelerken. Ben evi incelemeye başladım anahtarı delikten çıkardıktan sonra girişte ki konsolun üstünde duran ufak bir şeyin içine attı. Merdivenlere doğru yönelirken, ben hala evi inceliyordum kesinlikle mükemmel bir dizaynı vardı evin ferah, özgür ve bir o kadarda spor. Kesinlikle bir Baba-Oğul eviydi. Genellikle Siyah - Beyaz ağırlıklıydı. Odanın içince siyah deri koltuklar, tam ortada büyük bir sehpa üzerinde Motor, Spor ve Araba dergileri ve duvarda Samsung Transparent Lcd bir televizyon duruyordu, bide Amerikan mutfaklıydı. Salonda boydan boya camlar duruyordu ve perde kullanılmamıştı. Justin "Gelmiyor musun?" diye sordu. Ona anlamamış gibi bakarak "Efendim" dedim. Kafasıyla gelmemi işaret edip "Hadi gel üstüne giyecek birşeyler veriyim" dediğinde, yanımda hiç birşey getirmediğimi fark ettim. "İyi olur" diye mırıldandım en sonunda. Peşinden gitmeye başladım. Merdivenlerden çıkarken bir koridora çıktık. Justin uzun koridorda ilerlerken, hala onu takip ediyordum. Koridorun sonunda ki odanın kapısını açtığında ilk dikkatimi çeken manzara olmuştu. Kesinlikle mükemmeldi, evleri dağlık bir alanda olduğu için ağaçların altından ayaklarınıza serilen bir California, Calabasas manzarası nefes kesiciydi. Justin'ın odasına girmiştim ve evde yanlızdık. Kalbim, ellerim, ayaklarım, beynim nedense birden ne yapacağını şaşırmış ve ne yaptığını bilmiyor gibiydi. Benden habersiz çalışmayı durdurmuş beyin fonksiyonlarımda buna dahildi. Odanın içi mükemmel bir erkek parfümü kokuyordu. Yüzüme çarpan o ferah kokuyu çiğerlerime doldurdum. Justin'ın kokusu ona özeldi. Nefesimi vermek istemiyordum, çiğerlerime tenefüs ettiğim o kokuyla ölmek istiyordum şuan. Odanın içinde yuvarlak beyaz bir yatak ve ilginç bir yatak başlığı vardı. Kocaman bir boynuz gibiydi. Evet ama çok güzel duruyordu. Odanın içinde bir tane daha kapı vardı. Muhtemelen bir ebeveyn banyosu. Yatak manzaraya dönük olarak boydan camların önünde duruyordu. Odası çok genişti.Yatağına inen iki basamaklı bir merdiven vardı. Yatağın karşısında'da tavandan asılan bir metal borunun ucunda asılı olan yine salonda ki gibi Samsung Transparent LCD vardı. Odanın bir kenarında oturma köşesi, o köşeye ait bir başka televizyon, PS4, oyun konsolları ve özel tasarım tek kişilik oyun oynarken kullanıldığını tahmin ettiğim koltuklar duruyordu. Ben odayı incelerken, Justin'da üzerime giyinmem için bana birşeyler getirmek için dolabın önüne geçip kapaklarını açtı. Dolap küçük bir odacık gibiydi. Giyinme odası amaçlı kullanılacak kadar büyüktü. Dolabın içinde kayboldu. Çekmece seslerini duyuyordum sadece. 1-2 dakika sonra elindekileri bakarak bana gösterip "Sanırım bunlar senin için en uygunları" dedi. Elindekileri uzatıp bana baktı, bende elinde tuttuğu Miami Heat formalarına baktım. Alaycı bir ses tonu kullanmaya özen gösterip elinde tuttuğu formaları işaret edip "Bunları giyeceğimi sanıyorsan... Aptal olmalısın" dedim. Aptal kelimesine baskı yaparak söylemiştim. Yüzüne baktım, birşey anlamamış gibi suratıma bakıyordu. Normalde olsa bu haline gülerdim fazla tatlı gözüküyordu ama benim bir Lakers taraftarı olduğumu bilmediği için bu normaldi sanırım. "Merak etme daha yeni yıkandılar" dedi. "Hayır o yüzden değil, yani ben Lakers taraftarıyım" dedim. Açıklama yapar gibi. Justin kaşlarını yukarı kaldırdı. Nedenini anlamıştı az önce söylediklermin. "Bana bu formaları giydirmen için beni ilk önce öldürmen lazım"diyerek devam ettim. Dudağını kenarı yukarı doğru kıvrıldı. Yüzündeki oluşan çarpık gülümsemesi. Nefes kesiciydi ve ona çok yakışıyordu. "Takımına duyduğun aşk beni etkiledi Hill" dedi. Etkileyici bir ses tonunda. sesini alçaktarak. Soyadımla hitap etmişti. Başını bana doğru eğdi. Nefesi yüzüme deydi. Fazlasıyla baştan çıkarıcı olan ses tonu kızlığımı uyardı. Ne diyorum ben. Ah Blaire kafan nerede senin. Bu düşünce vücudumdaki tüm ateşin birden yanaklarıma hücum etmesiyle. Yerimde kıpırdanmama neden oldu. Justin'ın yüzündeki gülümseme genişlerken. Kendimi topladım ve "Hiç düz bir basketbol şortun yok mu?"dedim. Yüzünü yüzümden uzaklaştırırken "Sanırım var bir bakmam lazım" dedi. O arkasını dönüp yüzündeki o çarpık gülümsemeyle giderken. Elimin arkasını yanağıma dayadım ateş gibi yanıyordum. Kızardıgıma bahse girerim. Birkaç dakika sonra. Elindeki Nike'ın siyah sade bir basket şortuyla ve kırmızı Air Jordan'larla geri geldi. Yüzüne bakmadan elindeki şortu ve basketbol ayakkabılarını aldım. Justin "Banyoda giyine bilirsin" dedi. Bakışları beni delip geçerken. Hızlıca banyonun kapısını açtım ve içeri girdim. Pantolonumun düğmesini açıp bacaklarımdan sıyırdım ve banyo tezgahının üzerine bıraktığım şortu alıp bacaklarımdan geçirdim. Bana biraz boldu ama belini bağladığımda olmuştu. Zaten bol giyinmeyi seven bir insandım ama sevmesemde bu şortu giyerdim. Sonuçta Justin'ın basket şortuydu. Pantolonumu katlayıp banyoda bir yere koydum. Air Jordanları ayağıma geçirdim ve bağcıklarını bağladım. Ayakkabıları bana bir numara büyük olmuştu ama topuklu ayakkabılarla oynayamazdım heralde. Topuklu ayakkabılarımıda banyoda pantolonumu koyduğum soyunma köşesi gibi olan bir yere koydum. Aynanın karşısına geçip yüzüme baktım. Bu aptal düşüncelerden kurtulmam lazımdı. Kendime gelmek için yüzüme soğuk su çarptım. Justin'ın havlusuyla kuruladıktan sonra. Banyodan çıkmak için kapıyı açtığımda. Karşımdaki manzara'yı gördükten sonra. Ufak çaplı bir çığlık attım. Justin önümde sadece boxer'ıyla duruyordu. Ellerimi gözlerime kapattım. "Ö-özür dilerim" dedim, kekeleyerek. Justin ben banyo kapısında dikilirken. "Gözlerini açabilirsin" dedi. Ellerimi iki yanıma indirdikten sonra. Kızarıklığı biraz geçen yüzüm şimdi daha beterdi. Gözlerim yüzüne kaydığında muzip bir ifade vardı gözlerinde. Kendini gülmemek için sıktığı çok belli oluyordu. Şortu belinden düşecekmiş gibi duruyordu. Boxer'ı rahatlıkla görünüyordu en azında kızmızı Ethika olduğunu görmemem için kör olmam lazımdı. Siyah Miami Heat formasıyla uyumluydu. Ne kadar Miami Heat taraftarı olmasamda o şortun içince fazlasıyla havalı gözüküyordu. Bakışlarım üste doğru çıktığındaysa. Yarı çıplak olduğunu ilk defa fark ettim. Kıvrımlı ve belirgin kasları, bende dudağımı ısırma istediği uyandırdı. Boynunda her zaman ki gibi altın madalyonlarından biri vardı. Onda çok havalı duruyordu. Ben onu incelerken. Justin "Bitti mi?" diye sordu. Anlamamış bakışlarımı ona yöneltince "Beni burada süzmeye devam edecek misin, yoksa gidelim mi?" dedi. Başka bir soru yönelterek. Bu dudaklarımı kanatana kadar ısırmama neden oldu. "Gidelim" dedim.

Good Girl Gone BadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin