Sabah kalktığımda saat 06:44'ü gösteriyordu bavuluma son olarak bi kazağımı koyduktan sonra yola çıkmak için hazırdım uçağım saat 7:45 gibi kalkıcaktık 2-3 saat sonra ikinci evim dediğim london'a gidiyordum herşeyi bırakıp birkaç ay boyunca hiç yorulmadığım kadar yorulup üzülmüştüm sanırım artık gitme vakti gelmişti benim için kafamı toparlayıp hayatıma devam etmeliydim ve yapıcaktım.
Odamın kapısı çalınca "Gir" dedim. Kapı aralanıp babam başını içeri soktu "Hazırlanmışsın" dedi valizimin fermuarını çekip yataktan indirdim "Evet" dedim babam sıkkın bi tavırla yaklaşıp beni kollarının arasına çekti ve başımın üstünü öpüp çenesini dayadı gitmemden hiç memnun değildi beni yanlız bırakmak istemiyordu ama buna ihtiyacım olduğunu benden daha iyi biliyordu. "Gitmekte kararlısın değil mi?" diye homurdandı "Senden ayrılmak zor olucak ama buna ihtiyacım olduğunu biliyorsun baba" dedim "Biliyorum" diye beni onayladı. Başımı geri itip yüzüne baktım "Seni seviyorum" dedim "Seni seviyorum" diyip burnumu öptüğünde gözlerimi sımsıkı yumdum bana huzur veren tek adam, kol saatine bakıp "Hadi saat 7 olmuş seni havaalanına götürelim" diyip benden ayrıldı gözlerinin dolduğunu benden saklamak için ama gözlerini aceleyle silişini yakalamıştım. Babam annemden sonra duygusal bi adam olmuştu beni yolcu etmek onun için zordu bunu biliyordum çünkü onu anlıyorum. Annemide yolcu etmişti...
Havalimanına sadece babamla gelmek istemiştim arabadan inip kapımı kapattım ve derin bir nefes aldım ben Blaire Campbell pes ediyordum. Vaz geçiyordum hayatımdan, Cara'dan, Lily'den, Babam'dan, Aşkımdan....
Babam sürücü kapısını kapattıktan sonra arkaya ilerleyip valizlerimi çıkarmaya başladı bende yanına gidip yardım ettim. Babam bagajın kapağını örterken bana baktı "Seninle gelmemi istemediğinden emin misin?" diye sordu. "Hayır baba, çocuk değilim eminim uçağımı tek başıma bulabilirim" dedim buruk bir gülümsemeyle. Babama sımsıkı sarıldım beni hiç bırakmayacakmış gibi aldı kollarının arasına burnumu kokusunu içime çekmek için boynu ve omzu arasına sakladım. Babamdan ayrıldıktan sonra ona el salladım gözlerim dolmuştu tıpkı onun güzel gözleri gibi.
Havalimanına giriş yaptığımdan beri valizlerimle birlikte oturaklara geçmiş uçağımın saatini bekliyordum babamı iyi ki göndermiştim çünkü ondan ayrılmak bu şehirden ayrılmaktan daha zordu, kızlarada gelmemelerini söylemiştim fazla salya sümükle upraşacak havamda değildim onları bıraktığım için bana üzgündüler ama kırgın değillerdi dün olanları biliyorlardı sonuçta eğer onları tanıyorsam zaten beni rahat bırakmazlardı muhtemelen london'a gelirlerdi, karşımdaki ekranda uçak saatlerini kontrol ettikten sonra yanaklarımı şişirip offladım sanırım biraz erken gelmiştik. Etrafıma baktım gözlerim insanların üzerinde takılıp kalıyordu boş boş bakıyordum herkese belki klişe film veya kitaplardaki gibi gelip bana açıklama yapar ve bende ona sımsıkı sarılırdım ama benim hayatım hiçbir zaman bir klişe olmayacaktı sanırım. Saatime baktığımda 07:45'i gösteriyordu. İşte gidiyorum......
Uçak havalimanına iniş yaparken cama yasladığım başımı kaldırıp gözlerimi kuruladım. İşte gerçek evimdeydim, bundan sonraki evimde London'da. Bagajlarımı alıp dışarı doğru ilerlemeye başladım dışarı çıktığımda etrafıma bakındım ama kimseyi göremedim telefonumu açıp kuzenimi çaldırdım, telefonum kulağımda açmasını beklerken arkamdan bir kolun bana sarılmasıyla şaşırdım arkamı dönüp tam bağırıcakken tanıdık yüzü görmemle yüzüme sevinçli bir gülümseme yayıldı "Hoş geldin!" diye bağırdı Jamie. Boynuna atılıp bacaklarımı beline doladım onun enerjisi ve gülen yüzü beni mutlu etmeye yetiyordu "Vay canına! kilomu aldın sen? ağırlaşmışsın" dedi alayla. Başımı geriye çekip yüzüne baktım ve omzuna yumruk attım yalandan yüzünü buruşturup "Acıdı" diye inledi ve beni yavaşça yere bıraktı "Yalancı" diyip ona bidaha sarıldım daha sonra valizlerimi alıp arabaya doğru ilerlemeye başladık. Valizleri arabanın bagajına yerleştirdikten sonra arabaya bindik "Teyzemler nerde kuzen?" dedim. "Senin geleceğini duyunca beni apar topar kaldırıp seni almaya zorladı muhtemelen sana yemek hazırlıyodur" dedi. "Çok özlemişim" dedim içime dolan huzurla gülümsememi durduramıyordum "Buraya gelmenin tek nedeni özlemen mi? Yoksa başka nedenlerde mi var?" diye sordu, yüzümdeki gülümseme yavaşça solarken sorduğu soruya pişman olup "Tamam sonra konuşuruz...İstersen, şimdi in" dedi arabayı durdurup o zaman eve geldiğimizi anlamıştım. "Tamam" diyip yüzümdeki gülümsemeyle arabadan indim ve bahçe kapısını açıp girdim. İşte evimdeydim.
"Şımartmasana şunu" diyip Jamie. Teyzemle aramıza girdi ve ikimizinde yanağına biraz öpücük kondurdu bende boynumu ona doladım. "Seni bizimkilerle tanıştırıcam hadi kalk" dedi. "Tamam ama bekle hazırlanmam lazım" dedim ve yerimden hızla kalkıp eve girdim ve merdivenleri hızla çıkıp Jamie'nin odasının karşısındaki odamın - eski misafir odası- kapısını açtım altıma beyaz dizleri yırtık tenimi gösteren bir pantolon ve üzerime beyaz bir sıfır kol giydim gözlerime siyah Ray-Ban güneş gözlüklerimi takıp saçımı tepeden dağınık bir topuz yapıp beyaz airmax'lerimi giydim. Arabaya binip skate park - cafe karışımı sahilde bir mekana geldik. Jamie elimden tutup beni arkaya skate parkın olduğu yere getirdi etrafta basket şortları, patenleri ve kaykaylarıyla dolaşan birsürü yakışıklı çocuk vardı ve güzel kızlar -tabi ilgimi çekmiyor- cafenin arka kapısının açıldığı merdivenlerde birkaç gencin oturduğunu gördüm. Jamie beni oraya sürüklemeye başladığında 'bizimkiler' dediginde onları kasettiğini anladım.
Grubun yanına yaklaştığımızda hepsinin gözü Jamie ve benim ellerime kaydı elele tutuşmamız onları şaşırtmış gibi hepsi bana ve ellerimize bakıyordu. Jamieyle yanlarına gittiğimizde mavi gözlü çocuk ıslık çalış "Vay be!" dediğinde kafasına yanındaki kızdan bir şaplak yedi gülmemek için alt dudağımı dişledim "Selam millet!" dedi Jamie. Esmer ve sevimli bir kız parmağıyla beni işaret ederken "Sevgilim mi?" diye sordu merakla. "Hayır" dediğinde. Hepsi yüzündeki şaşkınlığı sildi, nedeni Jamie'nin hiç sevgilisi olmamasıydı çünkü tam bir piç kuzenim diye söylemiyorum 8 yaşındayken bir kızla ilk birlikteliğini yaşamıştı hormonlarına sahip olamayan bir gençtir kendisi yakışıklı olması ona verilmiş en büyük lütuf, ukala ve sahiplenici bir kişiliği var. Daha yeni akıl edebilmiş gibi "Tanıştırıyım kuzenim Blaire, amerikadan geldi. Bundan sonra bizimle" dedi kolunu omuzuma atıp beni kendine çekti ve başımı öptü. Adının Nicholas olduğunu öğrendiğim mavi gözlü çocuk ayağa kalkıp kendini tanıştırmaya başladı ve diğerleriylede tanıştım. Nicholas, Logan, Ryan, Will, Sara, Mia, Katie. Hepsi şuanlık iyiydi. Aramızdaki sohbet baya kayulaşmıştı. Gülüşmeye ve şakalaşmaya başladığımızda uzun boylu üzerinde kaslarını belli eden beyaz bir atlet ve düşükbel bir kot belinede kırmızı-siyah kareli gömlek bağlamış ve tımberland giymiş ince parmaklarının arasında sigarayı gevşek bi şekilde tutan yeşil gözlü bir çocuk yanımıza yaklaşırken dikkatimi çekmişti başında ters taktığı siyah NY cap'i duruyordu ve bu onu dahada havalı gösteriyordu. Önümden geçip tam çaprazımdaki en üst merdivene çıktı ve sigarasını dudaklarının arasına götürüp bana ters ters bakmaya başladı "Ne zamandan beri sürtüklerimizi gruba sokuyoruz" dediğinde burnumdan solumaya başladım tam ağzımı açtığımda Jamie o ukalayı "Düzgün konuş" diye uyardı. "Sürtüğü değil kuzeniyim" diye tısladım dişlerimin arasından sinirli bakışlarımı ona yönelttiğimde bana kaşını kaldırarak baktı onu taklit ederek kaşımı havaya kaldırdım. Jamie kulağıma eğilip "Takma o piçi" diye fısıldadı omuz silktim ve gözlerimi bize bakan gruptakilere çevirdimeden o ukalanın gözlerine baktım beni umursamadan sigarasını içmeye başladı başını geriye yatırıp dumanını üflüyordu konuşmaya kaldığımız yerden devam edildiğinde grup lideri havasını sezmiştim kenarda cool takılıyordu arada sırada konuşmamıza katılıyordu ama bizim gibi sesli gülmüyordu daha çok tebessüm ediyordu en çok Jamie'yle muhattap oluyordu gruptan. Ben onu inceleyip nasıl biri olduğunu anlamaya çalışırken gözleri beni buldu ve çarpık bir gülümseme oluştu yüzünde gözlerimi ondan kaçırıp kaykayı elinde bize doğru gelen Nicholas'a odaklandım Will, Nicholas'ın elindeki buroşürü gösterip "Elindeki ne?" diye sordu. "Kaykay yarışması varmış" dedi. "Kızlar katılabiliyor mu?" diye sordum. "Kayabiliyor musun?" diye sordu şaşırmış bir ifadeyle. "Evet.." dedim -bunda ne var ki- bakışı atarak. "Hiç sadece ne biliyim kızlar kaykay kaymaz daha çok" düşünür gibi yaptı "Ne biliyim oje sürerler" dedi. "Ne yani kaykay kayamaz mıyım?" diye sordum meydan okurcasına "Kaya bilirsin ama" "Ama?" dedim cümlesini tamamlamasını isteyerek. "Kızlar kaykay kayamaz en azından bu yarışma için yeterli değilsindir buna eminim Godfrey yarışmaya herkesi almaz" dedi. "Birileri korktu mu yoksa??" dedi Sara sırıtarak. "Bir kızdan mı?" diye sordu Nicholas gülerek. "Yarın ki yarışmaya katılıcam ve seni ezicem Nic" dedim ismini kısaltarak. "İyi" dedi kendinden emin bir şekilde. Ukala çocuk bize bakıyordu daha doğrusu bana ilgimi bu kadar çabuk çekmesi Justin'a ihanet ediyormuşum gibime geliyordu o benim için farklıydı evet beni aldatmış olabilirdi ama başka bir erkek ilgimi çektiğinde ona ihanet ediyormuşum gibi hissetmekten kendimi alamıyordum. Gözlerimin içine bakan gözlerini başımı çevirerek engelledim. Ve aklımı yarın ki yarışa verdim. Nicholasa meydan okumuştum ve onu yenicektim.
Evet gençler bugün ki bölümün sonu birkaç haftalık bir ara vericem çünkü 9 gün sonra amerikaya gidiyorum. Bu arada 3.2K olmuşuz. Mükemmelsiniz bebeklerim. ÖPÜLDÜNÜZ. İYİ OKUMALAR... ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Girl Gone Bad
Fanfiction'JLAİRE' Aşkın, Tutkunun ve Heyecan'ın ismi burası çok karışık okuldaki heyecanlı günler, sırlar, gençlerin yaptığı saçma şeyler, partiler, yeni aşklar, dedikodular ve herşey burada burası 'Pacific Academy College' bu lise çok değişik öğrencilerin d...