Elijah Rebekah’nın verdiği müjdeli haberle birazcık olsun gülümseyebilmişti. Hayley’e de bu haberi vermeliydi. Vampir hızıyla mezarlığa tekrar girdi, etrafına bakındığında kurt sürüsünün büyük ölçüde dağıldığını gördü, Hayley’nin baş ucuna gitti, mezar taşına doğru eğilerek,
-Kızın yaşayacak sevgilim, maalesef onu uzun bir süre yanına alamayacaksın.
Kendi söylediği şeylerin ironisine gülerek Hayley’i yalnızlığa terk etti.
***
Matt Caroline’nın elini tutuyor, onu sakinleştirmeye <doğururken bir kadın ne kadar sakin olabilir ki!?> çalışıyor, onunla beraber derin derin nefes alıp veriyor, hatta bazen onunla beraber bağırıyordu. Terin suyun içinde <ikisi de> Care onun da çığlık atmasına kızarken, Matt de içinden Elena’ya kızıyordu. Ben neden buradayım?
-(Care) Aaaaaa!
-(Matt) Aaa!
Ben ne doktorum, ne de çocuğun babasıyım neden ben? Elena tam bayılacak zamanı bulmuştu! Şu anda bu doğumda o olmalıydı! Mr. Salvatore’un asistanı değil miydi? Hem de Caroline onun en
-Aaaaa! Huu! Huuu! Huuuuu! Aaaaaa!
yakın arkadaşıydı, tamam, Matt de Care’i çok seviyordu ama bu doğumda bulunmasını gerektirmemeliydi, değil mi?
-Az kaldı, az kaldı, biraz daha ıkın Caroline!
Matt Mr. Salvatore’un sesini duyunca biraz rahatlayıp, kafasını o tarafa çevirdi. Tam o sırada doktorun elindeki kanlar içindeki kararmış yaratığı gördü. En fazla bir saniye bakabildi ve daha fazla dayanamayarak midesinde ne varsa çıkardı. Caroline’ın bunu görmemiş olmasını diledi, ama gözlerini ona diktiğinde, feri kaçmış maviliklerindeki acının yanaklarından çenesine doğru süzüldüğünü gördü. O an Matt kendine lanet okudu, doğum sırasındaki bütün düşünceleri için, ona yeterince destek olamadığı için. O sadece 17 yaşında bir kız çocuğuydu. Daha kendi bir anneye ihtiyaç duyarken, anne olmaya hazırlanan bir kız çocuğu.
***
-… görüşmem…değil…
Caroline kulağına çalınan bağırışlarla gözlerini araladı. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı, ama hala bulanık görüyordu.
-Bakın anla…
Zorlu bir doğum geçirmişti. Bacaklarını kapayamıyordu. Doğum sonrasında birkaç dikiş atmak zorunda kalmışlardı. Yavaşça yattığı yerden doğrulmaya çalıştı. Başaramadı. Gözlerini kapalı tuttu birkaç saniye, fakat gözlerinin önüne gelen görüntüyle gözlerini fal taşı gibi açıp kısık kısık soludu.
-Sana önümden çeki…
Gözleri dolmuştu yine, sessiz sessiz ağlamaya başlamıştı.
-Tık tık tık tık…
cırlayan kadın sesi kesilmişti sonunda, artık sadece koridorda yankılanan topuklu ayakkabı sesini duyuyordu. Bu sırada sesler kesildi, odasının kapısı kapandı. İçeri birinin girdiğini düşündü, ağlamayı derhal kesmeliydi, kafasını pencere tarafına çevirdi, ama beklediği gibi biri gelip onu teselli etmeye çalışmadı. Odasına kimsecikler girmemişti. Göz yaşlarını silmeye koyuldu, ama kendine engel olamıyordu, göz yaşlarını durduramıyordu bir türlü. Yanındaki baş ucu sehpasında kağıt mendil kutusuna uzandı, bu hareket bacaklarını kasmasına sebep olmuştu ve canını yakmıştı, az da olsa. Yüzünü buruşturdu. Eline aldığı peçetelerle gözlerini silmeye başladı. Tavana gözlerini dikti, kırpıştırdı defalarca ama olmuyordu, göz yaşları yanaklarında süzülmeye devam ediyordu, yanaklarını bir hışımla silmeye çalıştı. Şu anda tek önemli olan şey ağlamasını durdurabilmekti. Sanki ağlaması bitince acısı da yok olacaktı. Ama olmuyordu! Kahretsin olmuyordu! Yüzüne ve gözlerine daha çok bastırmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Mikaelson
FanfictionEline ameliyathane masasının yanındaki masadan kesici, bıçak gibi bir şeyi alıp karşısındaki kıllı bedenin şişmiş karnına sapladı. Ufak bir hırlama sesi duyulurken Klaus karşısında yatan neredeyse kurt olan şeyin karnını tamamen ikiye ayırdı ve orga...