Vücudundaki bütün kemiklerin tek tek kırılmasına daha fazla dayanamayan Hayley bayılmıştı. Elijah çaresizce hala dönüşüm geçirmeye çalışan Hayley’in cılız bedenine bakıyordu. Bu sırada Rebekah çevresindeki hemşireleri etki altına alıyor, çevresindeki korkmuş hastane görevlilerini sakinleştirerek Hayley’nin yarı kurda dönüşmüş vücudunu doğuma hazırlatmaya çalışıyordu. Zavallı Mr. Salvatore ise yaptıklarının hiçbir işe yaramayacağını bile bile normal şartlarda doğumu hızlandıran ilaçları Heyley’nin kanına enjekte ediyordu, lakin bu durum doğumu kolaylaştırmamakla beraber verilen adrenalin sebebiyle doğum masasında yatan kadının kurtadama dönüşümünü hızlandırıyordu. Elijah hala sevdiği kadının oralarda bir yerde olduğuna inanarak onun mücadele etmesi ve hem kendini, hem çocuğunu kurtarması için türlü sözler sarf ediyor, yer yer yalvarıyordu. Fakat aniden açılan ameliyathane kapısı yüzünden geriye kalan son umutları da suya düşmüştü. O an dünya sanki sadece bir saniyeliğine durmuştu. Sonrasında gelişenlerse bir o kadar hızlıydı: Klaus. Önünde durmaya yeltenen kız kardeşinin boynunu kırdı, ardından kendine dokunacak kadar bile yaklaşamayan ağabeyinin sırtına elini sokarak kalbini çıkarıp yere attı, sonraysa hastaneye gelme sebebini gerçekleştirdi. Eline ameliyathane masasının yanındaki masadan kesici, bıçak gibi bir şeyi alıp karşısındaki kıllı bedenin şişmiş karnına sapladı. Ufak bir hırlama sesi duyulurken Klaus karşısında yatan neredeyse kurt olan şeyin karnını tamamen ikiye ayırdı ve organlarının arasındaki küçük keseyi de nazikçe keserek içindeki küçücük bedeni bir eline alıp, diğer elindeki bıçakla kordonu kesti. Yapması gerekeni yapmıştı. Fakat zamanında yetişip yetişmediğini hala bilmiyordu. Artık iki eliyle birden tuttuğu bedene baktı, Kalp atışları öylesine yavaştı ki! Ve… nefes almıyordu! Kahretsin! Geç kalmıştı! Kalbi duruyordu ve dünyanın en güçlü yaratığı ne yapacağını bilmiyordu! Nerdeyse bir avucuna sığacak kadar ufak olan güçsüz zayıf ve mücadeleye daha girmeden kaybetmiş şeye son bir kez daha baktı. Gözlerini yumdu sımsıkı…
Kızım…
-Aaaaeeeaaaaaa! Aaaaaeeaaaa!
Gözlerini açtığında ellerinin arasında ağlayan kızını kendine daha çok yaklaştırıp kafasını omzuna yakın bir yerlere yerleştirdi, o küçük kafası hafiften boynuna dokunuyordu. Birkaç saniye durdular. Emin olamadı. Sanki her an ellerinin arasından kayacaktı. Bir eliyle gövdesini göğsüne yasladı diğer elini poposunun altına yerleştirdi, öylesine narindi ki onu düşürmekten korkuyordu. Ne zaman bu kadar korkak bir adama dönüşmüştü? Bugün; kızını kaybetmek üzereyken mi? Onun kalp atışlarını ilk duyduğundan beri mi? Bir gece gizlice Hayley’nin şişmiş karnında elini gezdirirken kızının hareketlerini parmaklarının altında hissettiği zaman mı? Bilmiyordu. Zaten önemi de yoktu. Şu an… çok karmaşıktı! Belirsizdi! Bir o kadar da kesin! Gerçekti değil mi? Ellerinin arasında kendi kanından kendi canından bir mutluluk vardı. Umut. Küçüklüğünü anlatmaya bildiği kelimeler yetmiyordu, ona masum demek bile sanki hakaretti. Öylesine narindi ki en fazla elli saniye ağlamasına rağmen vücudu yorgun düşmüş, sadece birkaç saniyeliğine aralamayı başardığı göz kapakları ise uyku halini almıştı.
Niklaus Mikaelson ameliyathaneden çıkarken hala büyük bir tedirginlikle sarıp sarmaladığı kızına göz ucuyla tekrar bakıyordu. Sonrasında bakışlarındaki kırılganlığı silerek, gözlerine tekrar ölümün gölgesinin düşmesine izin verdi. Elinde olmadan karşısında titreyen adamın endişelerini silerek ona kısa süreli de olsa bir oh çektirdi:
-Şu anda seni öldürmememin tek sebebi ellerimin dolu olması Marcel!
Vampir hızıyla oradan uzaklaşırken gözü boynundaki küçük kafaya doğru kaydı. Duyduğu hiçbir çığlığın ona böylesine büyük bir haz ve mutluluk vermediğini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Mikaelson
FanficEline ameliyathane masasının yanındaki masadan kesici, bıçak gibi bir şeyi alıp karşısındaki kıllı bedenin şişmiş karnına sapladı. Ufak bir hırlama sesi duyulurken Klaus karşısında yatan neredeyse kurt olan şeyin karnını tamamen ikiye ayırdı ve orga...