Bölüm 10: Yine.

1.2K 68 24
                                    

Caroline yüzünü buruşturarak önündeki yemeğe geri döndü. Akşam yemeği boyunca da bir daha kafasını tabağından kaldırmamaya karar verdi. Niklaus ise istifini bozmadan kollarındaki kadının bileğinden akan kanı bardağına boşaltıyordu. Ağabeyi her ne kadar genç kızın bu duruma alışması için bu tip eylemleri gözden uzakta yapmaları gerektiğini savunsa da büyük kötü kurt bunu umursamamış ve süt annenin bu vampirlik olayına alışmasının tek yolunun bu olduğunu söylemişti. Ufak bir tartışmanın ardından Elijah en azından onu kızın önünde birini öldürmemesi konusunda ikna etmişti. Klaus bardağındaki taze kandan bir yudum alırken yemek salonuna dalan kişiyle  Care’in dikkati karşısındaki caniden kapıya yöneldi. Gelen hastanede birkaç dakikalığına gördüğü kızıl saçlı güzel kadındı. Caroline kafasını utançla tabağına çevirirken kendine lanet okuyordu. En başında Mr. Mikaelson ile evdeki konumunu konuşurken diğer çalışanlarla sofraya oturmak istediğini ve Mikaelsonlarla daha doğrusu Niklaus Mikaelson’la olabildiğince az karşılaşmak istediğini altını çize çize belirtmeliydi. Genç kız emin olamasa da hissediyordu. Baba Mikaelson ondan hoşlanmıyordu ve Carrie bunun nedenini bulamıyordu.

Elijah genç kızın utandığını anlaması için kalp atışlarını duymasına gerek olmadığının farkındaydı, zira pembeleşen yanakları onu ele veriyordu. Duygularını gizleyemeyecek kadar masum duran küçük kızı kurtarmak adına öksürdü. Aslında kendisi de oldukça tiksiniyordu Genevieve ile Klaus arasındaki ilişkiden, ama Klaus her seferinde onu bu cadıya ihtiyaçları olduğu konusunda onu uyarıyordu. Fakat büyüye olan gereksinimleri Genevieve’in Klaus’u özellikle akşam yemekleri sırasında mide bulandıracak bir şekilde öpmesi hatta onun belli bölgelerini ellemesi özellikle yanlarında küçük bir kız çocuğu varken hiç doğru bir davranış değildi. İşin ilginç yanıysa kızıl cadının bebek doğmadan önce hiç böyle tavırlarının olmamasıydı. Niklaus ile ne işi varsa onun yatak odasında hallederlerdi, sonrasındaysa hiçbir aile üyesi onun içten pazarlıklı suratını görmek zorunda kalmazdı. Elijah bunun Hayley’nin ölümü ile ilgili olabileceğini düşünüyordu, belki de Hayley’nin varlığı onda Klaus’u kaybetme korkusu yaşatıyordu, ve şimdi o olmayınca da onu istediği gibi sahiplenebileceğini düşünmüştü. Klaus ile olan fahişe-müşteri ilişkisini ileri bir boyuta taşımak isteyeceğinin farkındaydı Elijah, fakat bu kadar hızlı bir çıkış beklemiyordu. Genevieve her akşam buraya geliyordu ve sevişmek dışında da Klaus’un karısı gibi davranıyordu. Bebeğe karşı olan anaç tavırları, Davina’nın yerine daha güçlü bir cadı olarak bebekle ilgili araştırmalar yapması. Özellikle bu konu üzerinde Care ile çok tartışmışlardı. Genevieve genellikle Mikaelsonlar evde değilken gündüz saatlerinde buraya gelir ve gerekli araştırmaları yapardı. Tabi ki de vampir korumalar eşliğinde, ona onu bebekle tamamen yalnız bırakacak kadar güvenmeleri söz konusu olamazdı. Bunun gibi güvenlik önlemlerine rağmen Care de annelik içgüdüleriyle onlara eşlik ediyordu. Sık sık tartışmalarının sebebi de genç kızın tavan yapmış hormonları ve bu anaçlık duygusu değil miydi zaten? Caroline bebeğin en ufak zırıldamasına bile dayanamıyor, hemen onu sakinleştirmek istiyordu. Bunun üzerine de kavga ediyorlardı. Hope’un süt annesi olarak büyülerin onun canını acıttığını, ona zarar verdiğini düşündüğünü Mikaelsonlara bile söylemişti. Bunun üzerine baba Mikaelson gece cadıyla kendi yöntemleriyle konuşmuş ve bebeğe zarar verebilecek herhangi bir büyü olmadığına ve Care’in abarttığına ikna olmuştu. Fakat bu konuşmanın Care’in beklediğinden farklı bir sonucu ise Genevieve’in bu “ispiyonlama”dan dolayı ondan nefret etmesi ve ona diş bilemesi olmuştu. Bir de Klaus ile hardcore sabaha kadar seks yapması var ki, Caroline bütün gece onların iniltilerini ve çığlıklarını duymaktan ve duvarın titremesinden gözünü bile kırpamamıştı. Bütün gece diğer Mr. Mikaelson(Klaus)’ın yatak odasının yanındaki odada kaldığına mı, yoksa hiçbir Mikaelson’ın ona inanmamasına mı üzülse karar verememişti. Mikaelsonlar neye inanırlarsa inansınlar, o Kızıl kaltakta doğru olmayan bir şeylerin olduğuna emindi, bunu hissediyordu, zaten zavallı Minik Mikaelson’ın o büyü yaparkenki çığlıkları da bunu kanıtlamaya yetmiyor muydu? Elijah ve Caroline kendi düşünce alemlerinde bir oraya bir buraya sürüklenedursunlar, Genevieve ve Klaus çoktan odalarına çekilmişler, Rebekah da biricik yeğeniyle salona dalmıştı. Hope’un odaya gelmesiyle odanın bütün havası değişmişti. Hope genel olarak Caroline’a yapışık yaşadığı için o yemek yerken birinin onunla ilgilenmesi gerekiyordu, ki bu kişi genellikle Miss Mikaelson oluyordu. Elijah Genevieve ve Klaus’un Caroline’a olan sert tavrını bildiği için onu bu iki acımasızla aynı sofrada tek başına bırakmak istemiyordu. Rebekah kızıl kevaşeye haddini bildirirdi, ama Klaus’a karşı duramayabilirdi. Elijah masadayken en azından derin bir sessizlik oluyordu. Bazen genç kız ve Elijah havadan sudan sohbet ediyorlardı, Niklaus ya da Genevieve limon sıkana kadar en azından. Fakat iki azgın yatak odalarına çekildiklerinde daha rahat bir şekilde gerçekten muhabbet etme olanağı yakalıyorlardı. Eğer Klaus kızının yanına gitmemişse, Hope da bugün olduğu gibi onlara katılıyor ve tüm ilgiyi üstüne çekiyordu. Caroline yemeğini bitirince, Hope’un sırası geliyordu, zaten alışkanlık olarak Care’in son lokmalarında ağlamaya başlıyordu bile. Şimdi de hepsi salonda <bin yıl önceki gibi> oturmuş birbirlerine bazen anılarını, bazen de o gün yaşadıkları ilginç bir olayı anlatıyorlardı. Bazen Hope yemek sonrası gazını bir türlü çıkaramayınca aralıksız bir şekilde ağlıyor, bu sıradaysa sırayla hepsi onu omuzlarına alıyorlar, sırtını sıvazlıyorlar, kulağına masallar fısıldıyorlardı. Bazen Care bebeği uyutmak için şarkı söylüyordu, ki bu Elijah’nın favori akşamı olurdu, çünkü bin yıl önce huzurlu gerçek bir aile oldukları zamanları hatırlardı. Kendini küçük bir çocukken annesinin Kol’u uyutmak için söylediği ninnilerin arasında hissederdi. Tıpkı tam şu anda olduğu gibi… Hope Care’in göğsünde karnını doyururken genç kız ninni söylüyordu ona. Çünkü Minik Mikaelson şu son bir  iki gündür fazla huysuzdu. Genevieve yaklaşan dolunay ile alakalı olabileceğini söylemişti. Sonuçta o da bir kurtadamdı değil mi? Care tülün altındaki tombişe baktığında emmeyi kesip öylece oyalandığını fark etti, şarkıyı kesince yine huysuzlanıp havaya ufak tekmeler atmaya ve hırsla memesini emmeye başlamıştı, ama bir beş dakika sonra hem yorulmasının hem de “anne” sinin huzur veren sesinin etkisiyle iyice mayışıp hem ağzına sokulan emziği, hem de amcasının kucağında yatmayı kabul etmişti.Bu sırada Care gömleğinin yakalarını kapatmış, hem de bebek emerken göğsü gözükmesin diye örttüğü tül örtüyü katlayıp bebek çantasına yerleştirmişti. Şarkıyı mırıldanmaya devam ederken karşısındaki saadet dolu tabloya bakıyordu. Rebekah ve Elijah sadece dudaklarını oynatarak tartışıyorlardı. Rebekah bebeği kucağına almak istiyor, takım elbiseli adamsa kendinden beklenmeyecek bir ciddiyetsizlikle omuz silkiyor ve bebeği vermemekte diretiyordu. Bu sahneye ister istemez kıkırdayan Caroline onları uğursuz bir gölge gibi izleyen adamı fark etti. Kapıya dayanmış yüzünde sert bir ifadeyle fark edilmeyi bekliyordu. Care’in gülümsemesi yüzünde donup kalırken, yutkundu. Bir şeyler söylenmesi gerektiğinin farkındaydı. Bakışlarını kaçırarak yüzünü hala tartışan ağabey-kardeşin tarafına çevirdi, fakat şu  anda dünyadan haberleri yoktu. Care kaçışının olmadığını anlayıp derin bir nefes alarak söze başladı:

-Bize katılmak ister misiniz Mr. Mikaelson?

Klaus’un gözünden: 

Kapının arkasına gizlenmiş onu dinliyordum. Yine. O bu eve geldiğinden beri evin piçi olmuştum. Yine. Eve, ailemize, hayatımıza adım atalı bir ay bile olmamışken benden çok seviliyor, benden çok değer görüyordu bu evde. Kızım bile ona benden çok bağlıyken, ben ne yapabilirdim ki? Elijah’nın benim kızıma nasıl sevgi dolu gözlerle baktığına, Rebekah’nın bile kendine yeni bir aile bulmak için kaçtığı bu lanet olası şehirde nasıl “yeni” ailesini bulduğuna, ne kadar kabul etmek istemesem de kızımın yeni annesinin bu tabloyu huzurla nasıl seyrettiğine şahit olurken ben bu alçakgönüllü birbirlerine sıkıca kenetlenmiş gibi gözüken ailenin yanında nasıl kötü kardeş, bir yalancı, manipüle eden bir piçin teki olmam ki? Yine. Bu kadın olmasaydı hayatımızda belki de geçmişim tekerrür etmeyecek ve kızım ile bütünleşen tüm dileklerim gerçek olacaktı. O kadar yakındım ki sonunda birazcık olsun insan olmaya. And dağlarında bir gezideyken beynime yüklenen onca sorunun belki de tek soru işaretinin cevabını kollarımın arasında tutmuşken neden böyle devam etmek zorundaydı? “Her gün sıkı çalışmak zorunda olmak sırf hayatta kalmak için. Sürekli ölümün eşiğinde olmak ve hayatta kaldıktan sonra her günün ne kadar tatmin edici olduğu.” Tatmaktan korktuğum, zayıflık olarak nitelendirdiğim onca duygu böylesine vücudumu esir almışken bin yıl öncesine <her şeyin başladığı noktaya belki de> dönmek! Yine. Kızıma dokunmaya bile zarar veririm korkusuyla çekinirken kalbimin otomatik tüfek gibi atmasını arzuladım. Evet belki onu her kucağıma alışımda biraz olsun arınıyor ruhum. Ama ben her zaman ve sonsuza dek olduğu ve olacağı gibi bir kuytu köşede ailem dediğim insanları izliyorum. Şimdi her akşam olduğu gibi salonda oturmuş gülüşürlerken hiçbiri benim eksikliğimi duyumsamıyorlar. Ben kapıların dışında hatırlanacağım ve hatırlandığım anda yüzlerde oluşacak tiksinen, korkan, acıyan ifadeleri göreceğim zamanı bekliyorum. Yine. Aradan geçen onca zamana rağmen hala yaralarımın kapanacağına inanıyordum, fakat her akşam şahit olduğum bu tablo onların her fırsatta tekrar kanayacağı, izlerininse çektiklerimi hatırlatmak için sonsuza kadar orada kalacağını öğretiyor. Yine. Zaman her şeyin ilacıdır derler ama kayıp ne kadar büyükse,kesik ne kadar derinse kendini toparlama süreci de o kadar zor olur. Bense bu süreçte ne zaman toparlanmaya yüz tutsam, zaman bir kısır döngü gibi başa sarıyor ve ben başladığım noktaya dönüyorum. Yine.

Klaus duyduğu soruyla önce ufak bir şaşkınlık yaşasa da fark ettirmeden kendini toparlayıp, bilinçsiz bir şekilde gülümseyerek  yanlarına gitt. Niklaus her ne kadar sert duruşunu gamzelerini ortaya çıkaran bir tebessümle gizlemeye çalışsa da Care hala gerginliğini üstünden atamamıştı. Elijah ise Klaus’un dudaklarının her kıvrılışının manasını bin yıldır çözmeye uğraşan biri olarak, bu sefer onun kurtarılmaya en yakın zamanları olduğunu biliyordu. Büyük kötü kurdun gizlemeye çalıştığı çekingenliği, heyecanı, kabul edilme isteği. Acımasız melez değer veriyordu. Bin yıl önceki gibi ailenin dışlanan ferdi olmanın üzüntüsünü duyuyordu. Elijah çok tehlikleli bir oyun oynadığının ve bir ip cambazı gibi her an düşebileceği bir konumda olduğunun bilincindeydi. Lakin bu kumarın sonucunda kazanacağı ganimet kardeşi olacaksa her türlü riski almaya razıydı. Onu bebeğin ve Caroline’ın üstüne kurulmuş bu aile ortamından soyutlayarak içine kıskançlık tohumlarını serpmişti. Bu da Niklaus’un dengesiz tavırlarını ve sürekli patlamaya hazır hallerini açıklıyordu. Sonrası ise hiç beklemediği kadar hızlı bir şekilde kendiliğinden geldi. Özlem. Şimdi ise Niklaus yanında oturmuş kızını kendi kucağına almak için ölümcül bakışlar fırlatıyordu ona. Adeta oyuncağı elinden alınmış bir çocuktu. Aile sıcaklığını hissetmek isteyen, onların sevgisine nail olmayı arzulayan, ailesi tarafından kabul görmek isteyen, dışta kalmaktan korkan minik Nik olmuştu. Yine.

NOT:  Bölüm biraz geç geldi bunun için özür diliyorum, ilk kez bir karakterin gözünden yazmayı denedim, umarım beğenirsiniz.

Minik MikaelsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin