-Bize katılmak ister misiniz Mr. Mikaelson?
Sesimin olabildiğince güçlü çıkmasına dikkat ederek, vücudumu delip çıkmak istercesine çarpan kalbime inat onu sohbetimize davet etmiştim. Vereceği yanıtı korkuyla beklerken, Baba Mikaelson yavaş ve kararlı adımlarla yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyi koruyarak yanımıza oturdu. Bense hala hem nasıl bu kadar sert hem de böylesine mükemmel gülümseyebildiğini sorguluyordum. Yüzündeki gamzeler mutluluğu temsil ederken <zoraki bir gülümseme değildi bu, öyle değil mi>, buz parçalarını andıran gözleri beni lime lime ediyordu. Gözlerimi kaçırırken dikkatimi Mr. Mikaelson’ın kucağındaki Hope’a yönelttim. Ağzında emziği öylece oturuyordu kucağında. Arada sırada kollarını ve bacaklarını istemsizce oynatıyordu. Daha kendi vücuduna bile hükmedemezken, <Rebekah’nın anlattığına göre> yenilmez, acımasız ve ölümsüz köken aileyi etrafında pervane ediyordu. Gözlerini kısık lambaya dikmişti, bu sıradaysa Mikalesonlar onu kollarına almak için birbirlerine ölümcül bakışlar atıyorlardı. Eminim ki ben Elijah’nın yerinde olsam çoktan bu yarışı kaybetmiş, Niklaus Mikaelson’a kızını vermiştim. O ise istifini bozmadan yılların verdiği tecrübeyle ki asil kökenden bu beklenirdi, ona kafa tutuyordu. En sonunda bu sessiz savaşı sonlandıran Elijah’nın telefonu olmuştu. Zorunlu olarak yeğenini babasına verirken ben de ister istemez Baba Mikaelson’ın zaferine hafifçe gülümseyerek eşlik etmiştim. Klaus kızını aldığı gibi ayağa kalkıp salonda dolaşmaya başlarken, ben de Miss Mikaelson ile sohbet etmeye başlamıştım, önce havadan sudan konuştuk sonraysa Rebekah asıl konuşmak istediği kouya getirdi lafı.
-Yaklaşan dolunay Elijah’ı geriyor. Kurtadamların kontrolden çıkma olasılığına karşı önlemler alınacak. Sen de dolunay günü sakın evden çıkma olur mu? Zaten evi vampirler koruyor olacaklar, ama yine de hem kendine, hem de Hope’a dikkat et.
(Aslında o böyle bir konu açana kadar farkında değildim ağabeyinden az da olsa çekindiğinin. Galiba bana konuşurken aslında ağabeyinin de konuya dahil olmasını ve aramıza katıldığından beri bir çift laf etmesini istiyordu.) Rebekah daha ayrıntılı bir şekilde konuşmaya devam ederken Mr. (Klaus) Mikaelson araya girdi:
-Bu aile meseleleri bana normalde yapmayacağım ya da yapamayacağım şeyleri yaptırmış olabilir , ama kızımı bir insana emenet edecek kadar da kafayı yemedim daha, Genevieve de dolunay günü burada olacak.
-Ne?! İnanmıyorum sana abi! Hani o kızıl sürtüğe onu yiğenimle yalnız bırakacak kadar güvenmiyordun? Şimdi ne değişti söyler misin? Güçlü bir cadının bizim safımızda yer almasını anlayabilirim ve bu bana normalde göstermeyeceğim ya da gösteremeyeceğim toleransı göstermemi sağlamış olabilir, ama yeğenimi bir kevaşeye emanet edecek kadar da ben kafayı yemedim daha!
-Yeter küçük kardeşim! Bu konuyu tartışmaya sunmadım, ben kararımı verdim. Sana fikrini soran olmadı.
-Aah?! O benim yeğenim, sen onun babasıysan, ben de halasıyım! Sadece onun için buraya, senin şehrine geldim. Onu koruyacağım konusunda annesine söz verdim. Ve hiç kimse beni yeminimden döndüremez!
Mr. Mikaelson sinirle bebeği benim kucağıma verirken, kökenlerin korkunç yönünü ilk kez görmenin verdiği şoku yaşıyordum. Bu durum Elijah’nın yüzündeki damarların belirginleştiği ve vampire dönüştüğü andan bile daha fazla tüyşer ürperticiydi. Bebeği kucağıma alıp pışpışlamaya başladığımda ikisi gözlerini öfkeyle birbirlerine dikmiş, avluya çıkıyorlardı, galiba kozlarını dışarıda paylaşacaklardı. Ben de uyumak üzere olan Hope’u odasına çıkarıp, kurmalı beşiğine yatırdım. Bebek telsizini yanıma alırken gizlice Mikaelson’ların kavgasını dinlemeye avluyu gören balkona çıktım. Daha doğrusu kapının eşiğinde karanlıkta fark edilmemeyi umdum. Elijah Mikaelson da telefon görüşmesini bitirmiş, onlara katılmıştı, ben de heyecanla onları <gizlice> dinliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Minik Mikaelson
FanfictionEline ameliyathane masasının yanındaki masadan kesici, bıçak gibi bir şeyi alıp karşısındaki kıllı bedenin şişmiş karnına sapladı. Ufak bir hırlama sesi duyulurken Klaus karşısında yatan neredeyse kurt olan şeyin karnını tamamen ikiye ayırdı ve orga...